Sanat Yazısı
Değerli okurlarım, bir dostu yitirmek ve hele kendi ellerinle toprağa vermek düşünüldüğü kadar kolay bir hadise değildir. Yanan evinin alevlerini seyretmekle eş değerdedir bir dostu yitirmek. Deve gibi çökersin yere, bakışların anlamını yitirir, yüreği parçalayan, damakta acı bir tat bırakan bir hadisedir bir dostun zamansız gidişi.
Karmaşık ve hassas insan ilişkileri her ne kadar spontane gelişen bir hadise gibi görünse de, dostluk denilen kurum sevgi, saygı, dürüstlük, ilgi isteyen duygusal bir emeğin ürünüdür. Dost, ortak frekanslarda buluşup ilişkinin altyapısını oluşturduğumuz, hissi paylaşımlarda bulunduğumuz, şakalar yapıp gülerek durduğumuz, yanında kendimizi iyi hissettiğimiz, değer verdiğimiz ve bana göre en önemlisi güvendiğimiz kişilerdir.
Yani, adam gibi adamdır ve öylesine geçici değillerdir. Aileden biri gibidir, öyle gelip geçici değillerdir. Kalıcı konuklardır yaşamımızda, baş tacı ettiğimiz, sevmek zorunda olduğumuz, muhtemelen bizlere sevgiyi, adamlığı, insanlığı öğretenlerdir.
Bir an gelir ki, tıpkı saat 02.00’de aldığın acı haber yıkar seni, bulunduğun yer hiç de önemli değildir. Onun sana gelmesini beklerken, sen gecenin bir vakti yola çıkıyorsun ve dostunu kara toprağa yoldaş ediyorsun. Gözlerinin önünden gitmez dostun, beraber olduğunuz günler, şarkılar ve okunan şiirler canlanır hafızanda. Bir kez daha yüksek sesle kahredersin bu ölümlü dünyaya.
Bu anlattığım güzellikler, ipini kaçırdığın bir balon gibi havaya yükselir ve gözden kaybolursa biter mi bu anlattıklarım, unutulur mu? Bu saydıklarım bir balon misali belleğimizden silinir mi? dostlarım beni zamansız bırakıp gittiğinde, yalnız bıraktıkların da, anılarım, isyanımı anlatmaya yeter mi?
Kötü bir hastalığa duçar olmuştu rahmetli dostum ve bir türlü ondan kurtulmadı. Doktorlar “Bu hastalıkla yan yana yürüyeceksin ama onu katiyen kızdırmayacaksın” demişlerdi.
Beni iyi tanıyan bir devrimciyi kara toprağa yoldaş ettik. Eminim, Deniz, Yusuf, Mahir, Ulaş yoldaşlarım ve diğerleri onu karşılayacaklardır.
İbrahim yoldaş!… Şu aşamada dualarımdan başka sunacak bir şeyim yok. Yattığın yer nur ve mekânın cennet olsun oğlum. Allah’ın selamı üzerinize olsun.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Bir Fabrika Bir Kültürü Yok Etti!
Değerli okurlarım, “Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ” atasözünde olduğu gibi, bir yerleşim merkezine batılı gözle bakılırsa bağdan da öte söz gelimi cennet olur. Sözü uzatmaya gerek yok. İskenderun’daki kültürün kısa sürede yok olmasından söz etmek istiyorum.
Bu kültür kenti İskenderun bir değişimle yok oldu ve hem de birkaç ay içinde. İnanmanız zor ama maalesef bir gerçek.
İskenderun’a Demir Çelik fabrikası kurulunca ve dönemin siyasilerinin etkisiyle Doğu’dan otuz bin işçi aileleriyle geldi. Bu yeni bir kültürdü ve alışılması zor bir kültür. Bu yeni yaşam biçim eski yaşamın önüne geçti. Hiç kimse bu değişimin önünde duramadı.
Oy kazanma uğruna her şeye göz yumuldu. Bir anda gecekondular oluştu. Varoş yaşamı, kent yaşamının önüne geçti. Balık lokantalarının yanına kebapçı lokantaları açıldı. Sofralardaki Fransız şarapları giderek yok oldu ve yerine anason kokulu rakılar servise kondu.
Daha da önemlisi, sahillerde ve gazinolarda o dönemin dünya çapındaki sanatçıların örneğin Elvis Presley, Engelbert ve diğerlerinin sesleri sustu. Yerine yerli sanatçıların örneğin Orhan Gencebay’ın şarkıları çalmaya başladı. Batsın bu dünya…
Değişen bu yaşam biçimi adeta şehrin üstüne bir kabus gibi çökmüştü. Değişen çok şey vardı. Gecenin geç saatlerinde bile sahilde şortla dolaşan ya da bisikletle tur atan genç kızlar, çocuklar yok olmuşlardı. Onların yaşam dolu sevinç çığlıkları yerine sadece çekirdek yiyip yere tüküren, kirleten gruplar almıştı.
Gerçekçi olmak gerekirse, bu anlattıklarım da onların yaşam biçimiydi ama bu yaşam biçimi İskenderun kentini alt üst etmişti. Yani bir fabrika işçiler topluluğu çağdaş bir kentin yaşam biçimini yok etmişti.
Peki, o kent geri geldi mi? O modern yaşam, o yeni misafirleri ile yeniden hayat buldu mu? Kesinlikle Hayır…
İskenderun’la tanıştığımda, Ankara’da genç bir gazeteciydim. Bu kente yılda birkaç kez geldiğim olurdu. Yani olayların tanığıyım ve o modern ve medeni İskenderun’u yitirdiğimiz için de çok üzgünüm.
Ankara’da bir futbol maçında tanıştığım Kazım Kanat (vefat etti biliyorsunuz rahmetle anıyorum) bir vesile ile İskenderun hakkında ilginç şeyler söylemişti.
“…Sanki bir Fransız kasabasıydı. Entelektüel yaşam oradaydı. Her köşede Fransız usulü kaldırım kahveleri vardı. Sahil ise sanki bir Nice kenti gibiydi. Yaşam 24 saat. Bütün bu gelişim noktasının 1939’a kadar Fransız kültürünün eseriydi. İşte böyle bir kentte elbette öğretim de öyleydi. En önemli dersler, resim, müzik spordu. Bir gece sabaha kadar Mozart dinlediğim için beni okuldan mezun eden müdürümü unutmam mümkün değil…”
Kendisini tekrar rahmetle anıyorum.
Futbol nedeniyle ülkemizin bazı illerine sık-sık gitmişliğim oluyordu bir zamanlar. Örneğin Eskişehir. Porsuk Nehri’nin kıyısı en gelişmiş ülkeleri andırıyor. Van, Erzurum, Samsun, Adana… Bu illerimiz ülkemizin gençlik yüzleri Türkiye’nin geleceğidir. Bu kentlerdeki yaşam biçimi değişen güç üniversitelerdir. Kentleri çağdaş yapan gençler önemli güçtür bendenize göre.
Ancak, son yıllarda üniversitelerde, gençler de suskun. Sindirilmiş, korkutulmuş adeta. Şunu da aklımızdan çıkarmamalıyız. Gençlik susarsa ülke susar. Ulu Önder Atatürk; ülkeyi, Cumhuriyeti kimlere emanet etti ki?
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Erkekler ve Futbol
İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre erkekler duygularını futbolla ifade ediyorlarmış. Normal zamanda yapmayacaklarını maç izlerken yapabiliyor, birbirlerini kucaklamaktan ve duygularını paylaşmaktan çekinmiyorlarmış. Tabi bu İngilizler için geçerli. Bizde sökmez. Çünkü biz, sadece maçta değil, yolda karşılaştığımız tanıdıklarımızla kucaklaşırız, öpüşürüz. Bizim İngilizler gibi bu konu da bir kompleksimiz yok. Yani onlar duygularını filan paylaşmak için maç izliyorlarsa o kendilerinin bileceği iş. Biz burada, sadece bol-bol küfür edip deşarj olmak için maç izleriz. Tamam mı? Nokta…
Günün Sözü
Kültür Çatışması Tehlikelidir!
Öcal’dan İnciler
Sadık Dost Bir Hazinedir