Benim Karnem Hüzün Dolu!

0
921

“Anılar defterinde gül yaprağı, Gibi unutuldum, kurudum” diyordu bir şiirinde Cahit Zarifoğlu.. “Seni anlatabilmek seni, İyi çocuklara, kahramanlara” diyordu Ahmet Arif de ve ekliyordu:  “Art arda kaç zemheri, Kaç leylim bahar, Hasretinden Prangalar Eskittim.”

“Bana bir türkü öğretsen, Ayın aydınlığında söylesem, Gecenin karanlığında söylesem, Yağmur yağınca söylesem” dizeleriyle başlar Arif Damar da “Yol Yorgunu” adlı şiirine.. Ve; “Hem yürüsem hem söylesem, Hem söylesem hem yürüsem” dizeleriyle bitirir..

Köy Enstitüsü çıkışlı Ali Yüce; “Acıkmayasın / Sevgi koydum // Yer dolusu çiçek / Gök dolusu güneş / Verdim sana / Üşümeyesin // Korkmayasın / Işık koydum / Azık sana” der, “Hasretinden Azık” adlı şiirinde.. “Mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok / uzak yola çıkmaya hüküm giydim / bir hayatı, ısmarlama bir hayatı bırakıyorum” diyordu İsmet Özel de “Erbain / Kırk Yılın Şiirleri” adlı kitabında..

Köy Enstitülü toplumcu öğretmen idealizminden öğrendiğim ışıklı bir yol türküsüdür mesleğim.. Söyler yürürüm  köylerden kentlere.. Ve fakat ah! Kırk yıllık yolculuğumun bu karne durağında, benim karnem hüzün dolu..

Hastalığım nedeniyle raporlu olduğum bu durak yerinde, kendi dokusal karnemi okumakta olduğumu söyleyebilirim! DNA’mın kırık notları stabil! Yahya Kemal’in “Ömür” adlı rubaisini yazabilirim karnemin hücresel değerlendirme bölümüne.. “Bir merhaleden güneşle derya görünür, Bir merhaleden her iki dünya görünür, Son merhale bir faslı hazandır ki sürer, Geçmiş gelecek cümlesi rüya görünür.” Atabilirim imza yerine Münir Rahim Harputlu’nun “Menzil” adlı şiirinden dizeleri.. “Topraksız yollardan topladığım / kara tohumlar ağardı / sızı / şafak ışkını göğsümde / gölgesi yok gövdemin / tuzlanmış sesimde susuzluk.”  (G.Özdemir, Gizli Defter, Gece Kitaplığı, s.29)

Geçen hafta, kırk yıl öncesinden öğretmen arkadaşım Attila İncebacak, Alanya’dan telefon etti.. Tuzlanmış sesime su oldu sohbeti.. “Rüya gibi” dedi, kırk yıllık yolculuğumuzun ilk adım yeri Samsun Çarşamba’dan hatıraları paylaşırken.. “Köy Enstitülü akışlıydık hepimiz.. Kimimiz Hızır, kimimiz İlyas, Attila, Cevahir, Nurullah, Ali.. Yollarımız dağlı. Eynel, Terice, Ardıç, Döngel. Rüzgârlı umuttuk köylerde.  Başka? Kendisini hatırlatan olmadı, unuttuk biz de..”

Sohbet sonrasında, kırk yıl öncesinden bir yol hatırası canlandı gözlerimde.. Birinci dönem ‘karne tatili’ nedeniyle yollardayım.. Otobüsün ön kapı yanında oturuyorum. Kaptanımız, “hayırlı yolculuklar” dileğiyle geçti direksiyona. Ön camın tavana yakın yerindeki iç aynayı eliyle düzeltti. Aynanın hemen yanında, kenarları saçaklı üçgen bir flama asılıydı. Ve üzerinde, yolların yolcularına Yunus örneği seslenen bir dize vardı: “Ömür biter yollar bitmez!” Henüz Ankara çıkışındaydık.. Koridor koltuğunda oturan arkadaş, “uykusuz olduğunu, başını pencereye yaslarsa daha rahat uyuyabileceğini” söyleyerek yer değiştirmek istedi. Yer değiştirirken kaptan gülümseyerek bana baktı ve “sen galiba uyumayacaksın yol boyu” dedi. “Uykuda yol yürünmez, rüya görülür” dedim ben de.. Kaptan, ne iş yaptığımı sordu.. Yanıt sonrası, “yol adamı olmayandan öğretmen de olmaz şoför de” diyerek verdi mesleğimin karne notunu..

Hatıraların üzerinden ‘çok zemheri, çok leylim bahar’ geçti..Kimler kaç kalem eskitti Köy Enstitüsü ‘akışlı’ toplumcu öğretmen hasretimizi anlatabilmek için? Kimler kaç km yol yürüdü savrulmadan piyasacılığa, sapmadan bireyciliğe.. Kimler terk etmedi kırk yıllık arkadaşım Attila misali  sevdasını, aç kalsa da, susuz, tütünsüz, uykusuz kalsa da..

Samsun Çarşambalıydı Yıldıray Çınar.. “Sana nasihatim var, dur eyle yolcu, Çürük köprülerden geçme ha geçme” diyordu hakikat yolcusu bir aşığın nefesini seslendirirken.. Ve ekliyordu; “Senden sana giden bir uzun yol vardır. Kendini bilmeden göçme ha göçme!”

“Sabahı Karşılayan Yolcu” adlı şiirle selamlıyorum, kırk yıl öncesi Samsun Çarşamba’dan öğretmen arkadaşlarımı.. “Kendimi beklediğim duraklarda / Çocukluğum koşuyor / Gözlerimde ertelenmiş acılar sevinci. // Çıplak uykularımda kış kıyamet / Çocukluğum üşüyor / Ellerimde yazdan kalma bir gün. // Ağırlaşan saatlerde şafaklı çığlık / Çocukluğum yaşıyor / Ayaklarımda rüzgâr yüklü sonsuzluk.” (Gizli Defter, Gece K. s.94)

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here