Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Kurallar, bu sabah aklıma takılan. Kural tanımız biri olarak hayatını sürdüren bendeniz bile kurallara inanıyorum. Çünkü kuralsız olmak kolay değildir. Benim kural tanımazlığım kurala gerek olmadan yaşamımı sürdürebilme yeteneğini kazanmış olmamdan kaynaklanıyor. Çok iddialı bir tanım gibi oldu. Ama olsun alçak gönüllülük yapmayacağım bu konuda. Dayatılan bazı kuralların çoğu, herkesin doğal olarak yapması gereken şeyler aslında. Dışarıdan bir dayatma olmaksızın. Yani kullandığın bir eşyayı veya herhangi bir şeyi aldığın yere aldığın şekilse bırakmak bir kural değildir. Olmamladır. Sorumluk sahibi insanlar olarak doğal olarak bu işlemi yaparız ya da trafikte iken kurallara uymamızda aslında kural olmalıydı yani doğal olarak trafikte kurallara uymak insani bir görevdir ancak kurallarda kuralıksızlardan doğar.
Yani herkes ne yapacağını bilse nasıl davranacağını birinin anımsatmasına ihtiyacı olmasa gerekenleri gereken yerde yapabilse kimse kimseye bir şey dayatmasa, kurallara da ne gerek kalabilirdi ki? Ancak insan bu ve zorunda olmadıkça bir şeyleri isteyerek yapmaz. Yani kurallar onun kendi isteği bir yerde, kendi koyamadığı sınırı ancak kurallar koyabiliyor. Ve buna rağmen çoğumuz kurallar olsa da hatalar yapar ve hayatımızı kendi elimizle güçleştirip sıkıntılar yaşayabiliriz. Ancak huzurlu, sağlıklı ve güven içinde yaşayabilmek için çok basit kurallar vardır anımsatılmaya bile değmeyecek ve bu kurallara uymak kendini fert yerine koyan herkes için lazımdır.
Kural tanımaz ben bile kendime bazı kurallar koymuşumdur. Örneğin birisi kızıp bağırıyorsa benim kuralım “sus!” Yapamayacağım bir şey isteniyorsa “yok” deme lüksüm var. Ve ortak yaşam alanlarında kendime düşen işi bilirim. Kuralım kimseye laf yetiştirme, kimseye akıl verme, kimseye senin düşüncen yanlış benimki doğru dememe. Karşıdaki bunu yapıyorsa tamam olabilir diye cevap hakkı yaratma.
Ve bu uzar gider. Şimdi bazıları bazılarına kuralları anımsatmak zorunda kaldı. Biliyorum ki anımsatan en büyük kural tanımayan ve anımsatılan anımsatanın başka zamanda telaffuz ettiği her şeyi tek tek kendisi söyleyen. Yani herkes herkese hoşuna gitmeyeni söylüyor ancak onlar hoşa gitmeyecek bir şey duyarlarsa kendi kuralları içinde kıyametler kopuyor. Ve kocaman bir kamera istiyorum her eve. Herkesin her sözünü her hareketini kaydetsin. Ve insanlar kendi aynalarında kendilerini görmüyorlar, ağızlarından çıkan sözü yalanlıyorlar ya bu şekilde yalanlanacak şey bulamazlar artık diye düşünüyorum ve belki şöyle bir silkelenip kendilerine gelirler diye düşünmeme rağmen umutlarım suyun dibinde dolanıyor. Ve yazım çok geç kaldı.
Hemen sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım diyerek noktayı koyuyorum yarın buluşmak umudu ile hoşça kalın sevgili okuyucularım. Şu an yağmur dövüyor saçakları benimde içim eriyor sevinçten tam tam çay içme saati arkadaşım çağırıyor.
& & & & &
VE BİR İYİLİK YAP KENDİNE
Ve bir iyilik yap kendine; çiçekleri sula,
bir iyilik yap kendine; güzele gülümse,
bir iyilik yap kendine; kendine güzel bir şey al.
bir iyilik yap kendine; kalk ve bir kahve iç yada sevdiğin bir şey.
ve bir iyilik yap kendine; azıcık düşünmeye başla
bir iyilik yap kendine; Simyacı’yı oku, (dördüncü okuyuşum bu ara)
bir iyilik yap kendine; istediğin bir şeyleri yap
bir iyilik yap kendine; hurafelere, şunun bunun rengine sapına köküne inme.
bir iyilik yap kendine; yalnızca kendine inan
gözüne bile değil, yüreğine ve beynine.
ve bir iyilik yap kendine; kendini sev sevebileceğin kadar.
çünkü her şey sevgiden geçer kendini seversen herkesi seversin.
Yase
Günü Şiiri
BEN SEN O
O, yalnız ağaran tanyerini görüyor
ben, geceyi de
Sen, yalnız geceyi görüyorsun,
ben ağaran tan yerini de.
Nazım HİKMET
HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM
Seni anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya…
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana…
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni…
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…
Ahmed ARİF
YURDUM BENİM ŞAHDAMARIM
Engereğin dişlerine işledim,
Ağu dişlerine
Oluklu, çentik…
Ve vurgun,
Gözleri bir çift cehennem
Burnuna kan tütmüş
Pars bıyığına…
Dağın pulat yüreğine işledim,
Şimşeğin masmavi usturasına
Sevdanı usul-usul
Sevdanı mısra-mısra
Lo ben seni hapislerde sevmişim,
Ben seni sürgünlerde.
Yurdum benim şahdamarım…
Yücende buzul
Ve kar,
Maviş dağ tavşanları
Gün vuranda alaran
Zemheri yılanları
Ve yahut bir hışımla
Öyle çakılan
Sonsuzluğun yakışığı kartallar.
Başım gözüm üstünesin
Suskum, avazım üstüne…
Adından başka silah
Yazgından başka günah
Daha yazmamış
Hiçbir gizli dosyada
Hiçbir açık kitapta.
Ahmed ARİF
SEVDAN BENİ
Terk etmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hain, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun
Can paramparça…
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz uykusuz kaldım,
Terk etmedi sevdan beni…
Ahmed ARİF
Günün Fıkrası
Bir de Senin Kuluna Bak
Bektaşi Baba İstanbul’da gezinirken, padişahın sarayı olduğunu zannettiği görkemli bir binanın yakınından geçmekte idi. Binanın önünde şatafatlı bir fayton durmakta idi. Binadan sırmalı elbiseleri olan adam çıkınca, muhafızlar selama durdu. Adam faytona binerken, Bektaşi meraklandı ve muhafızlardan birinin yanına sokularak sordu; “-Faytona binen padişah mıdır?”
“-Hayır padişahın bir kuludur.” Cevabını aldı.
Bektaşi, tepeden tırnağa önce faytondaki adama baktı. Sonrada kendi haline baktıktan sonra, ellerine açarak: “-Tanrım, bir padişahın kuluna bak! Sonra, bir de senin kuluna bak!” diye söylendi.
& & & &
Kabahat Tarlayı Gösterende
Köylü yağmur duasına çıkıyormuş, Bektaşi’ye ‘sen de gel’ demişler. Baba Erenler kalabalığa katılmış, yolda küçük tarlasının yanından geçerken elindeki sopayı tarlaya dikmiş, göğe bakarak: “-Bizimki de burası” demiş. Duadan sonra bir yağmur bir yağmur; ortalığı seller basmış. Bektaşi’nin tarlasında ne varsa sular almış götürmüş. Bu manzarayı gören Bektaşi, ellerini yukarı kaldırmış: “-Ulan, demiş; kabahat sende değil, bu tarlayı sana gösterende…”
Günün Sözü
Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahip olmaz.
Kızılderili sözü
İnsanlar, kötülüğü arzuları güçlü olduğu için değil, vicdanları zayıf olduğu için yaparlar.
J.S. MILL
İnsan ne kadar az düşünürse o kadar çok konuşur.
Montesquieu
Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir.
Walter Lipmann