Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bu sabah? Dilerim keyfinizde sağlığınızda yerindedir. Ben de iyiyim çok şükür teşekkür ederim. Hava kapalı ama güzel, çalışmak güzel, sorumluluk almak güzel ve görmek güzel her şeyi… Güne güzelle başladığıma göre demek güzel bir gün olacak bu gün! Hadi bakalım kolay gelsin hepimize.
Düşünüyorum da bazen güne (mış) ya da (gibi) başlamayız. En doğal halimizle yani kendimiz olduğumuz halimizle başlarız. Bu halimiz ısmarlama olmaz, kendiliğinden oluverir hiç düşünmeden ve biz onu olduğu gibi yaşarız. Ve bu yüzden bazen çalışırken aniden çalışmaya, iki dakika ara verip bir şeyler okumak isteriz ya şöyle gündem dışı bir şeyler neşeli, havadan sudan falan. Kısa bir öykü, damardan giren bir şiir, bir fıkra gibi. Bu bize bir tazelik, bir başkalık verir, işimize daha enerjik döneriz.
Bazen bir şarkıya takılırız, onu kovalarız bütün gün. Karşıdan karşıya geçerken bile dilimizdedir o şarkı, ne tatlı bir boş vermişlik vardır üzerimizde rahattır bütün hareketlerimiz hafif ve hızlıdır o şarkıyı mırıldanırken uyduruk kıytırık söylesek de umurumuzda olmaz. Bizi uyarsalar bile -şarkıyı katlettin- yine umursamayız madem söylüyoruz bizimdir artık o şarkı nasıl söylersek söyleyelim. Ve gün geçer, her geçen gün gibi, aslında hiçte “gibi” olmadan. “gibi” olmayan bu günde çalışırken, bilgisayara yüklediğim doğaya ait resimleri ilk kez görüyormuş gibi de karıştırmaya başlarım.
Başka zaman olsa bu işten hemen sıkılırım, resim seyretmek aslında sevdiğim işlerden de değildir öyle albümleri açıp eski yeni resimlerle dalmak ise hiç ama hiç yapmadığım bir şeydir. Ne tuhaf değil mi? Yazı yazmak işim olduğu halde. Kısa bir mesaj atmak bile bana zor gelir. Ama dedim ya “gibi” olmayan zamanlarda yaşayınca bazen de hiç aranmadan yapıyorsunuz her şeyi! Uslu, uslu. Valla arandığınızda, zor bir hayat oluyor hayatımız. Ve bu hayat bizim yalnızca bizim ona bazen sahip olduğumuz zamanlarda…
Ve bazen iki dakika mola verdiğimiz oluyor ya çalışma arasında bir öyküyü paylaşmak isteriz sevdiklerimizle. İşte o öykü. Ve sevgili okuyucularım kendinizi bulduğunuzu sandığınız zamanlarda korkmayın, hiçbir şeyden kendinizi bırakın akışa “gibi” olmayan zamana, inanın o zaman –kendim- olabilmenin tadına varacaksınız. Diyerek sağlık ve sevgiyle kalın hep birlikte her zaman her koşulda diyorum. Yase
& & & & &
BALONLAR
Adamın hastalığına çare bulamayan doktorlardan biri, kendisine Evliya denilen bir ihtiyarın adresini (doktorlar hiç böyle şey yapmaz bence ya ,neyse) vermiş. Söylenenlere göre en ağır hastalar o zatın
duasıyla iyileşebiliyormuş. İhtiyar adam verilen adresi çaresizlik içinde cebine atıp doktorun yanından ayrıldığında, sokağın köşesinde simit satan 6-7 yaşlarındaki bir çocuğa rastladı. Çocuk son derece masum gözlerle kendisine bakıyor ve onu tanıyormuş gibi gülümsüyordu.
Adam o yaştaki çocukların tamamen günahsız olduğunu düşünerek yoluna devam ederken, aniden duruverdi. Simitçinin üzerindeki eski t-shirt ün üzerinde bir E harfi yazılıydı. Ve bu E mutlaka evilyanın E si olmalıydı.
Aradığı evliyaya bu kadar çabuk ulaşmanın heyecanıyla yanına gidip bir simit aldıktan sonra; -Doktorlar benim hasta olduğumu söylediler, dedi. İyileşmem için bana dua eder misin? Çocuk bu teklif karşısında şaşırmışa benziyordu. Kafasını olur der gibi sallarken; -Bende sık sık hastalanıyorum, diye karşılık verdi. Ama dedem, Allaha inananların ölünce yıldızlara uçtuklarını ve orada cenneti seyrettiklerini söylüyor. Bu yüzden korkmuyorum hastalıklardan.
Adam içinin bir anda ferahladığını hissetti. Onun soğuktan moraran yanaklarına bir öpücük kondururken; -Deden çok doğru söylemiş , dedi. Ama ben yine de yardım istiyorum senden.
Çocuk duasının kıymetini anlamış gibiydi. Karşı kaldırımdan geçmekte olan baloncuyu göstererek; -Size dua edeceğim diye cevap verdi. Ama eğer iyileşirseniz, bana 10 tane balon alacaksınız, tamam mı?
Bu sefer adam başını salladı. Fakat çocuk bu kadar büyük bir hazineyi istemekle haksızlık yaptığına hükmetmişti. Mahcubiyetten kızaran yanaklarını elleriyle örtmeye çalışırken; -Uçan balon almanıza gerek yok , diye devam etti. Normalinden 10 tane istemiştim.
Adam elini uzatarak çocukla tokalaştı. Anlaşma nihayet yapılmış, ayrıntılara geçilmişti. Buna göre hastalıktan kurtulması halinde 6 ay sonraki Ramazan Bayramında çocukla buluşacak ve her hangi bir
sebeple gelemediği takdirde, önceden hazırlanan balonların ona ulaşmasını veya postalanmasını sağlayacaktı. Adam küçük çocuğun adını ve adresini bir kâğıda yazdıktan sonra, başını okşayarak onunla vedalaştı.
Aradan soğuk bir kış geçip Ramazan’a ulaşıldığında, adamın hastalığından eser bile kalmamıştı. Hayata tekrar dönmenin sevinciyle en güzel balonlardan bir paket hazırladı ve bayramın ilk gününü iple çekerek randevu yerine gitti. Küçüklerin cıvıl-cıvıl kaynaştığı bayram yerindeki diğer simitçiler, çocuğu tanımıyordu. Adam onu biraz ilerdeki bakkala sorduğunda, dükkân sahibi; -Ciğerleri hastaydı yavrucağın, dedi. Geçen hafta aniden ölüverdi.
Adam bir anda beyninden vurulmuşa döndü. Ve koşar adımlarla orayı terk ederken, önüne çıkan ilk baloncuya bir tomar para uzatıp; -Şu an uçan balonlardan 10 tane istiyorum, dedi. Çabuk ol , gecikmeden ulaşmalı yerine.
Adam satıcının aceleyle uzattığı balonların iplerini birbirine düğümledikten sonra, onları besmeleyle gökyüzüne bıraktı. Bayram yerindeki herkes gibi baloncu da şaşkındı. Sonunda dayanamayıp; -Ne yaptığınızı anlayamadım dedi. Neden bıraktınız onları öyle?
Adam, nazlı nazlı yükselmekte olan balonları buğulu gözlerle takip ederken;
“-Onları bekleyen küçücük bir dostum var” diye mırıldandı. Hemde evliya gibi bir dost. Balonları adresine postaladım sadece. CÜNEYT SÜAVİ
& & & & &
Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş, bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacıyla aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa; -Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
-On yılda demiş, kavak
-On yılda mı? diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak
-Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak
-Doğru, demiş ağaç, doğru.
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak önce üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış sormuş endişeyle kavağa; -Neler oluyor bana ağaç?
-Ölüyorsun, demiş kavak
-Niçin?
-Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için…
Günün Şiiri
Şiir Sanatı
I
Sözcükler, sözcükler
Karışırlar yapılana
Katafalklar gibi.
Ve yabancıdır
Her dil.
II
Jean Follain’e
Kuşkusuz bir lütuf dilekçesi değildi
Utancın sırlarını
Kendinden geçerek söyleyen ses…
Alışmalıydı ses
Deneyerek sözcükleri,
Yardımıyla edinecek
Ses perdesinin.
III
Korkunun istediği
Gece kuşunun çığlığı,
Güç bir çığlıktır
Gırtlakta biçimlendirilecek.
Oysa akan kan renginde
Düşer bu çığlık,
Ve çınlar acımaklı
Korku saldığı ormanların içinde…
IV
Söktüğümüz sözcükler
Söylememiz gereken,
Azalıyor günler gibi.
V
Eğer açarsa fırtınalar ağzını
Ve güpegündüz gözükürse gece,
Eğer zenci bir kralsa nehir
Katledilmiş, düşmüş sineklerin arasına,
Eğer güzelse bağlar
Ve okşuyorsa ölüleri,
-Postu sermektir çoktan
Söz konusu olan,
Ve kurtarmak paçasını
Kıl çeker gibi tereyağından
Zor işlerin arasından…
Eugène GUILLEVIC
Çeviri: Metin CENGİZ
Günün Fıkrası
-İyi ki düğünümüzü Belçika’da yapalım demişsin Goncagül
– Güzel oldu, değil mi Muhittin?
– Evet canim, herkes dışarıda evleniyor, bizim neyimiz eksik?
– Beni kırmadığın için teşekkür ederim.
– Sen istersin de ben yapmam mı bir tanem?
– Muhittin, sana geçmişimle ilgili bir şey anlatmak istiyorum.
– Önce duvağını çözseydik Goncagülüm.
– Çözeriz, dur bi… çok önemli bu.
– E, ama sırası mı şimdi? neyse, anlat bari.
– Ben küçükken tecavüze uğradım.
– Çok üzüldüm bebeğim. Ama şu an kendini iyi hissediyorsan önemli değil.
– Şimdi iyiyim de bunları bilmen lazım.
– Yakınlarından biri tarafından mı?…
– Yok, bir bakkal vardı bizim mahallede…
– Bakkal mı?
– Evet. Elma şekeri satıyordu, güzel çikolatalar filan.
– Eee?
– İste, bir gün bana, Tarık depoya gelsene dedi.
– Tarık kim?
– Anlatacağım bir tanem, sakin ol bir…
Günün Sözü
İnsanoğlu hiç de kötü olarak yaratılmamıştır;
ama hastalandığı gibi kötüleşir de….
F.M. AROUET VOLTAIRE