Biraz hüzün, biraz neşe.. Kerem misali yanan aşkın ümitli şairi Ümit Yaşar, “Biraz kül, biraz duman.. O benim işte..” diyor ya hani kendinden kalanı şiirlerken.. Hani, “Deniz köpüğü misalidir mısralar, dalgaların ucundan toplamaya kalktığınızda, avucunuzda birkaç damla tuzlu su kalır” diyor ya Tanpınar.. İşte öyle bir şey olmalı bayramlardan kalan..
“Kargaşa. Anılacak günlerim olmadı mı benim?” “Yıldızların Uzaklığına Övgü” başlıklı şiirine bu dizelerle başlıyor İsmet Özel.. Ve devam ediyor: “Ayaklarımın korkusuzca çiçeklendiği günler olmadı mı? O karanlık ormanı yangına vurun!” Aslı’nın Kerem’i misali yanan şair, “Ey yangınlar artığı! Her yangından arta kalan bir şey, her yangından arta kalan gerçek şey, çoğalt beni..”dizeleriyle bitiriyor söz konusu şiirini..
“Kargaşa ve anılacak günler” olağanüstü bir beşinci mevsimden kalan “ayaklarımızın çiçeklendiği” fotoğrafları çağrıştırır bende.. Dört mevsim resimler takvimi hayatımızın hüzünlü (ki hazan yaprağı anlamıyla güzden kışa) veya neşeli (ki yeniden oluş anlamıyla bahardan yaza) yahut her ikisini aynı anda dolayısıyla dört mevsimi birden yaşadıklarımızdan kalanlardır zaten hatırladıklarımız.. Hani, “Ne içindeyim zamanın, ne büsbütün dışında, Yekpare büyük bir anın, Parçalanmaz akışında..” diyor ya Tanpınar..
Tanpınar’ın resimlediği yekpare büyük bir anın, (ki alabildiğine kurak, alabildiğine yağışlı olağanüstü bir beşinci mevsimdir bu) “parçalanmaz akışından” çektiğimiz fotoğraflarımızda yaşar hatıralarımız.. Sol yanımızdaki yangınla islenir mesela gözlerimiz.. Buğulu sesler titreşiminde yağmur bulutlarıyla sislenir mesela bakışlarımız.. Hatıralar serinliğinde bir yangı gibi sızar göğüs kafesimizden rüzgarlı sesler.. Yüreğimizin taş plak arşivinden damarlarımıza doğru yürür iğneler.. Hani, “Selam, sonsuzluğun aydınlık bahçesinden, Selam, senelerce, senelerce evvele, Hatırası kalbe ışıklarla dökülen, En sevgiliye, en iyiye, en güzele..” dizeleriyle selamlıyor ya Ahmet Muhip Dranas..
Gelebilir hüzün şiirle rüzgarlanan yağmurun kokusunda.. Gelsin.. Islanabilir rüzgarlı sularda kelebek kanadı gibi uçuşan tozlu fotoğraflarımız.. Islansın.. Gelip konabilir yolumuza, elimize, kolumuza.. Konsun.. Hani “Bana bir mektup geldi, İçinden ben çıktım” diyor ya Özdemir Asaf deniz köpüğü misali iki dizelik şiirinde.. Hani, “Geçmişteki günlerden, Bir teselli ararsan, Bak o zaman resmime, Kalan bir avuç anı şimdi, ağlar yalnızlığıma..” diyor ya Cem Karaca, “Resimdeki Gözyaşları”nı seslendirirken.. Hani, “Süzülüp göklerden yere doğru, Omzuma bir beyaz güvercin kondu, Duydum avuçlarımda sıcaklığını, Duydum benden yıllarca uzaklığını” diyor ya Ümit Yaşar, “Beyaz Güvercin” adlı şiirinde.. Hani, “Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince, Günler şu heyulayı da er geç silecektir. Rahmetle anılmak, ebediyet budur ama, Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir” diyor ya Mehmet Akif, “Resmin Arkası” adlı şiirinde.. Hani, yağmur yüklü bulutlarda kaybolur ya gözlerimiz.. Hani, gelir ya beşinci mevsimden yağmur sonrası toprak kokusu.. İşte öyle bir şey!
Hüznümüzdeki neşeyi, neşemizdeki hüznü duyumsayabiliriz albümdeki fotoğrafların arkasına yazdığımız dizelerde.. Duyumsayabiliriz mesela, Akif’in fotoğraf arkası dizelerinde miladi geçmişle hicri gelecek arasında Tanrı misafiri olduğumuzu deniz köpüğü misali dünyada.. Her yaprağı hazana koşan hayat takvimimizin sararmış fotoğraflarında med cezirlerle dalgalanırken hüznümüz, biraz tuz, biraz sudur kalan avuçlarımızda..
Mesela, zihnimizdeki hatıralar arşivine bakıp yüreğimizdeki resimler albümünden seçtiğimiz şu fotoğraf.. Şu; bugün için güz mevsimlerinin rengine bürünse de, o günlerimizde hazandan habersiz bahar bültenli yağmurlu iklimler kimliği fotoğrafımız.. Mesela, kaç yağmur geçti bulutlu gözlerle baktığımız şu “maaile bayram” fotoğrafımızın üzerinden?
Ya, fazilet deryasından Fuzuli misali, “Ne yanar kimse bana ateşi dilden özge, Ne açar kimse kapım, badı sabadan gayrı..” hissiyatıyla şu tenha istasyonlar yalnızlığı duraklarda, “en sevgiliye, en iyiye, en güzele” dizeleriyle selamlı “hatırası kalbe ışıklarla dökülen” sevdiklerimizi beklerken çektiğimiz fotoğraf? Hani, “Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın, Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın” diyor ya Ümit Yaşar..
Hani, “Gelse de en acı sözler dilime, Uçacak sanırdım birkaç kelime.. Bir alev halinde düştün elime, Hani ey göz yaşım akmayacaktın?” diyor ya “Veda” adlı şiirinde Orhan Seyfi.. Hani “Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi, Kalbinizi dolduran duygular, Kalbinizde kaldı, Siz geniş zamanlar umuyordunuz, Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek..” diyor ya “Sevgilerde” adlı şiirinde Necatigil.. İşte öyle bir şey!
İşte öyle birkaç damla tuzlu sudur bayramlardan kalan duyumsaması ve “önüm arkam, sağım, solum zaman” sobesiyle, geçmiş bayramın henüz ertesindeyken ertelemeden hayatı, ötelemeden hüzündeki neşemi kutlamak istiyorum gelecek bayramlarınızı..
Hani, “Can işte canan hani, Dert işte derman hani, Gönül sarayım bomboş, Beklenen sultan hani..” diyor ya adı meçhul şair adı malum sevgiliye atıfla.. Hani, “Can bula cananını, Bayram o bayram ola” diyor ya anılacak günlere hasretin hüzünlü neşesiyle hikmet ehli.. İşte öyle…
Selam ve saygılar…