Fransızlar, Atatürk’ün “40 asırlık Türk yurdu esir olamaz” sözünden sonra, Hatay’da yapılan referandum sonrası, yiğit Hataylıların Anavatan Türkiye’yi talepleri sonucu defolup gitmişlerdir. Üç Çeyrek asır geçmiş, yiğit Hataylılar hoşgörü örneğini Dünyaya göstererek her dinden, mezhepten ve milletten insanları ile Âdem kardeşliği çerçevesinde huzur içerisinde yaşamışlardır. Ta ki, Suriye ile problem çıkarılana kadar.
Suriye ile yağlı ballı olduğumuz, ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yaptığımız ve ticaret hacmimizin ihracat lehine tavan yaptığı, vizelerin kaldırıldığı, hatta pasaportsuz, nüfus cüzdanı ile giriş-çıkış düşünülürken, bir anda işler tersine döndü. Sınırlarımızda konteynır konutlar, mülteci kampları kurularak, Suriye’ye demokrasiye geç, zalimliği bırak demeye başladık. ABD’nin talep ettiklerini biz istemeye başladık, bunları en kısa sürede yap! Suriye bizim içişlerimizdir sözünü Dünyaya duyurduk. Hâlbuki orası ayrı bir İslam devleti ve en uzun sınıra sahip olduğumuz komşumuzdur. Restleşmeler sonucu kanlı bıçaklı olduk ve bir Devletin zalim olan Başkanı için, haftalık, on beş günlük süreler verdik. Sonuçta komşumuzla ipler tamamen gerildi ve malum olanlar yaşandı.
Uçağımız düşürüldü, Akçakale kapısında ölümlü olaylar, Cilvegözü kapısında çok büyük patlama; 14 ölüm ve hasar. Nihayetinde ilçemiz Reyhanlı’da üç araçta bir ton ağırlığında patlayıcı ile tarihimizin en kanlı baskın ve patlaması şehrin merkezinde gerçekleştirilmiştir. Patlamanın gerçekleşmesinin hemen ardından basına sansür ve Başbakanımızın açıklamaları: “…Hedef açılım ve huzuru istemeyenlerin işi, kimlerin yaptığını tahmin ediyor ve biliyoruz…” İçişleri Bakanımızın “…Yapanları araştırıyoruz ve biliyoruz…” ve Dışişleri Bakanımızın “…Her şey apaçık failler bulunmuştur, kafa karıştırmaya gerek yok…” şeklinde açıklamaları!
Bütün bu açıklamalar yapılırken tüm ülke kan ağlıyor, Hatay ve Reyhanlı ise kan kusuyordu, dayanılır gibi değildi. Çok acı ve yakıcı geldi, böylesi yaşanmamıştı! Oysa bu patlama ile ilgili Başbakanımızın itirafı, ‘istihbarat birimleri ile Emniyet Teşkilatı arasında bir kopukluk olabilir’ sözü düşündürücü oldu. Nihayette sınıra çok yakın bir kasabadan gelerek El Kaide’ye bağlı Nursa adlı, muhaliflerin destekçisi olarak bilinen bir örgüt saldırıyı gerçekleştirmiş.
Öyle ya da böyle, olan olmuş, tüm devlet erkanı ve siyasiler Reyhanlı’nın acısını paylaşarak teselliye geldiler ama bu kadar acı olay karşısında ülkede hiç olmazsa 3 gün bir “YAS” ilan edilmeli idi. Başbakanımızın arada zaman olmasına rağmen, olayın akabinde Reyhanlı’ya gelmeyişi ve ABD’ye gidişi tuhaf karşılanmıştır. Gelişinden sonra da gün verip, gelişini beş gün öne alması ve taziyeleri ise halk arasında başka bir burukluk yaşattığı söylenilmektedir.
Ülkede bu durum mevcut iken, resmi temaslar bittikten sonra Türk-Amerikan Derneğinin 19 Mayıs ve kutlama yürüyüşüne katılmayıp ailece bir vadiyi gezmeye gidişi ise, basbayağı yanlış olmuştur diye söylenilmekte oluğu medyada haber olmuştur diyerek, hoşça kalın, Allah (cc)’a emanet olun ve ay-yıldızlı bayrak asın.
e-mail: nurettincan1453@hotmail.com
Çok güzel bir yazı. Unutmaya yüz tutan konuları bize tekrar hatırlattınız teşekkürler… Gerçekten de Suriye ile yağlı ballı olmaya devam etseydik fena mı olurdu..