9 gün süren “Barış Pınarı Harekâtı” sonunda 120 saat ara verilerek durduruldu. Durduruldu ama terör durmadı. Yine şehit verdik. Kadın, çocuk, bebek demeyerek öldüren katiller zaten söz vermemişti. Sözü veren teröristleri başımıza musallat eden büyük terörist ABD idi!
Harekât başlar başlamaz Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı konuşmalarda “Türk halkını AKP’ye üye olmaya davet ediyorum” ifadesini kullandı. İster istemez akla bu hareket sanki “AKP’nin kaybetmekte olduğu itibarını yeniden kazanmak için mi yapıldı” sorusunu getiriyor. Tüm dünyayı karşımıza alarak ve onca şehit vererek ordumuzun başlattığı BARIŞ PINARI OPERASYONU sırasında reisin vatandaşların kendi partisine üye olmasını istemesi gayri ihtiyari insanı düşündürüyor.
Tabii başkan Trump’ın bir devlet başkanına yakışmayan tehditkâr ve bir o kadar da aşağılayıcı mektubuna Erdoğan’ın cevap vermemesi akla bir takım soru işaretlerini de beraber getiriyor. Kamuoyunda konuşulan iddialara göre Trump’ın, reisi ABD’deki malvarlıklarına el koymakla tehdit ettiği iddia ediliyor. Şayet bu iddialar doğru ise durum çok vahim. Tüm bunlara rağmen RTE’nin suskun kalması da iddiaları doğruluyor gibi…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başbakan olduktan sonra “Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanı” olduğunu kendisi söylemişti. Büyük Ortadoğu Projesi aslında ABD yönetimini elinde tutan İsrail’i Ortadoğu bölgesinde hükümran etme, Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarının büyük bir bölümünü de içerisine alan “BÜYÜK İSRAİL”i kurma projesidir. Bunu herkes biliyor. 2005 yılında Edoğan’a ABD’deki İsrail lobisince verilen “ÜSTÜN CESARET ÖDÜLü” de bu yüzden mi verilmiş olabilir.
Reis bu konularda açıklama yapmalı ve öncelikle BOP eş başkanlığından ayrıldığını, dünya ve Türkiye kamuoyuna deklare ederek, İsrail lobisi tarafından verilen “üstün cesaret ödülünü” iade etmelidir.
Türkiye Cumhuriyeti tarihi, şan ve şeref dolu güçlü bir devlettir. ABD’nin 200 yıllık bir geçmişi var. Almanya, İngiltere v.s. bize göre daha dünkü çocuktur. 640 yıl ayakta kalmış olan Osmanlı bizim ecdadımızdır. Osmanlı hâkimiyeti altında bulunan Arap ülkeleri, hele şehitleri için gıyabi namazlar kıldığımız Filistin, aslı Yahudi olan kralı öldüğünde 3 gün milli yas ilan ettiğimiz Suudi Arabistan bile “Barış Pınarı” harekâtımızı kınadı. Kim sahip çıktı bize; Hrısitiyan bir ülke olan Atilla’nın torunları, kan kardeşimiz Macaristan ve diğer Türk ülkeleri ve Pakistan… Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk boşuna söylememiş “TÜRK’ÜN TÜRK’TEN BAŞKA DOSTU YOK!”
Bir tarafta ABD, diğer tarafta Rusya…İkisi de emperyal, ikisi de sömürgeci..! Birinin diğerinden farkı yok. Biri on binlerce, diğeri binlerce km. öteden gelmiş ve Suriye’de, Ortadoğu’da söz sahibi olmuşlar. Kabahat kimde? Bir araya gelemeyen İslam aleminde.
Bir zamanlar Türkiye’de ağırlanan, aynı havuzda yıkanan, hatta bakanlar kurulu toplantısının bile bu komşu ülkenin başkenti Şam’da icra eden RTE, ne oldu da “Kardeşim Esad” dediği Beşşar Esad’a “Eset” demeye başladı? Eğer o başındaki o güzel ilişkiyi sürdürüyor olsaydı, bugün Türkiye’nin “güvenli bölge” diye bir sorunu olmayacaktı.
Başımıza PKK-PYD-YPG belasını saran ve bize karşı kullanmak üzere on binlerce silah ve cephane veren ABD’ye hala “müttefikimiz, stratejik ortağımız” ifadesini kullanmak, bu yüce milleti aşağılamak demektir. Terör örgütlerinin dostu ve hamisi olan ABD dünyada hiçbir ülkeye ve özellikle de bize dost değil, olabildiğince düşmandır. Rusya da ondan farklı değilse de komşu bir ülke olarak ilişkileri biraz daha sıcak tutmamız gerekir.
Karşımızda sınır komşumuz Suriye varken neden başkaları ile terör sorununu çözmeye çalışıyoruz? Anlaşmamız gereken ne ABD, ne Rusya ne de diğerleri. Doğrudan doğruya Suriye ve Beşşar Esad…!
Her şeye rağmen başımızdaki “Suriyeli” belasından, PKK-PYD ve YPG’den kurtulmanın yolu yine sınır komşumuz Suriye devleti ile el sıkışmaktan geçmektedir. Bu işin başka çaresi de, çözümü de yoktur! Yoksa bu sorun önce AKP’nin başını yiyecek, sonra da ülkemizin başını oldukça ağrıtmaya devam edecektir.