Sevgili arkadaşım Can. Aziz Nesin’in, bizim yaşlarda iki çocuğun mektup arkadaşlığını anlattığı “Şimdiki Çocuklar Harika” adlı kitabından esinlenerek bu mektubu yazıyorum.. Bu kitabı öğretmenimiz önermişti.. Öneri listesinde, Martı, Küçük Kara Balık, Güliver’in Gezileri, Robinson, Esrarengiz Ada, Don Kişot, Sol Ayağım adlı kitaplar da vardı..
Geçen hafta, Beş Temmuz İlkokulu 3/A sınıfındaki arkadaşlarımızla, Türkçe dersinde “Birlikte Öykü Yazıyoruz” konulu bir etkinlik yaptık.. Öğretmenimiz, “Öyküyü birlikte oluşturacağız. Her öğrenci söz alıp bir cümle yazacak. Çocuklar gözlerinizi kapatın ve kendinizi sahilde düşünün” dedi etkinliğe başlarken.. Dilara, etkinliğin yapılış tarzına itiraz etti.. “Ben kapalı gözlerle düş görmektense, açık gözlerle sahilden bakmayı tercih ederim” dedi.. Derin; “Tuzlu sularını avuçlamadan denizi düşünemiyorum” dedi.. Elif, “Neden sahilden bakıp denizi görerek bu etkinliği yapmıyoruz ki?” diye sordu.. Emre; “Evde balkondan, okulda bahçeden bakıyoruz doğaya” dedi.. Efe; “Bahçeden bile bakamıyoruz” dedi.. Deniz; “Geçen gün teneffüse çıkmadık, gökkuşağı oluşmuş göremedik” dedi.. Sınıf, “Teneffüs hakkımız” sloganıyla tempo tutmaya başlayınca, öğretmenimiz; “Yağmur vardı, ıslanabilirdiniz” diyerek savunmaya geçti.. Derin, “Islanmadan yağmuru anlayamayız ki” dedi.. Emre; “Güneşten saklan, yağmurdan kaç, toprakla oynama, ağaçlara dokunma” dedi.. Elif; “Evde hapis, sınıfta hapis, suçlu muyuz biz?” diye sordu..
Öğretmenimiz, “Haklısınız fakat bu etkinliği sınıfta yapacağız” dedi.. “Güzel günler göreceğiz çocuklar, Güneşli günler, Motorları maviliklere süreceğiz” dizelerini okuyup yazı tahtasına yöneldi ve “Sahilde martılar çığlık çığlığa uçuşuyordu” cümlesini yazdı.. Henüz noktayı koymuştu ki tüm sınıf “ben, ben” diye bağırmaya başladı.. Öğretmenimiz; “Martılar sahilden sınıfa gelmiş galiba” dedi.. İlk sözü alan Elif; “Okuduğum Martı adlı kitap geldi aklıma” dedi.. Derin: “Küçük martı yemek için değil öğrenmek için değişik yerlere uçmak istiyordu” dedi.. Emre: “Keşke martılar gibi özgür olabilsek” dedi.. Beril; “Benim aklıma da Küçük Kara Balık adlı kitap geldi” dedi.. Enes; “Yeni yerler görmek isteyen meraklı küçük balığın hikayesi çok güzeldi” dedi.. Arel: “Yazacağımız öyküde Robinson olabiliriz” dedi ve “Arkadaşlarımızla birlikte deniz turu yapmak için bir balıkçı teknesine bindik” cümlesini yazarak öyküyü başlattı.. Tuana: “Sahilden uzaklaştık.” Enes: “Deniz dalgalıydı, galiba ıssız bir adaya sürükleniyorduk.” Arel: “Sonunda adaya ulaştık.”
Öykünün devamında söz alan Ali, Melis, Ege, Meltem, Orkan, Toprak, Ayşenur, Ezel, Yunus, Doğukan, Zelil, Ada, Kâtibe, Çınar, Orhun, Arda, Damlasu, Rüya, Mehmet, Enver, Tuna, Göktürk, Yusuf, Tuanalar, Sudeler düşleme ve düşünme güçleriyle birer cümle ekledi ve gece olmadan sahilde büyük bir ateş yaktık..
Öğretmenimiz henüz söz almamış Asel’e “Sen bu öyküde olmak istemiyorsun galiba” dedi.. Asel; “Öğretmenim, ben bakışlarımla parmak kaldırıyorum, bakıyorsunuz fakat görmüyorsunuz” dedi.. Öğretmenimiz; “Görmez olur muyum, bakışlarının sahilinde binlerce deniz kokulu midye ışıltısı var. Yüreğinden martıların havalandığını duyuyorum. Gel bakalım” dedi.. Asel, öyküdeki “Hava kararmıştı. Çocuklar ateşe doğru birinin yaklaştığını gördüler. Çığlık çığlığa bağrışmaya başladılar” cümlelerinin peşine, karanlığı kovan şu cümleleri yazdı: “Ateşe yaklaşan kişi ‘korkmayın’ diye seslendi. Çocuklar sevinçle sesin geldiği yöne koştular. Çünkü gelen öğretmenlerinden başkası değildi.”
Tüm sınıf Asel’i alkışladı.. Öğretmenimiz kalemi eline aldı ve “Duyular yoluyla fotoğraflarız doğayı. Soyutlama yeteneğimizle anlamlandırırız o fotoğrafları. O fotoğraflarla oluşur zihinsel resim arşivimiz.. Düş yetimizle, düşünme gücümüzle yeni renkler de ekleriz o fotoğraflara.. Ki eklediğimiz bu yeni renklerin ifadesidir zaten şiirsel, öyküsel anlatımlarımız” cümlelerini yazıp bize döndü.. “Çocuklar,” dedi, “öyküye bir de başlık bulalım.. Fakat bu kez bakışlarınızla parmak kaldırın ellerinizle değil..” Öğretmenimle göz göze geldiğimizde bana söz vermişti ki, Emre; “Öğretmenim dar açıyla bakıyorsunuz” dedi.. Tuna, “Bana dik açıyla bile bakmıyorsunuz” dedi.. Göktürk, “Geniş açıdan baksanız bile beni görmüyorsunuz..” Sınıf, “bakmıyorsun.. görmüyorsun..” sesleriyle dalgalı bir denize dönüşmekteyken öğretmenimiz, başlığı; “Bakmak ve görmek!” diye yazdı..
Sevgili Can. Mektubumu burada bitiriyor, bahçeli bakışlarımla deniz dalgalı gözlerinden öpüyorum.
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com