Ayrılıkların Rengi Gri Değil Siyah Değil Kırmızı… Ateşten Kızaran Gül Gibi Kırmızı

0
189

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Çoktan beri şiirle şarkıyla başlamıyor sabahlar artık. Yaşamın rengi bu yüzden gri gibi? Gri bendenizin rengi değil! Gri yerine siyahı tercih ederim doğrusu. Kadife gibi yumuşak hüzün gibidir siyah. Bütün renklerin onda yok olup onda var olduğu. “Leyla” gibi!

Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda, / Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,

Ateşten kızaran bir gül arar da, / Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi.

Bir susuz yolcu gibi siyah, bendenizin rengi bu sabah, renklerin en kırmızısını dizelerde arıyorum. Hüzün giymiş yumuşacık sıcak hırkasını. Bekliyor kapın ardında Leyla’dan kopup ona sarılmamı kıskanç bir sevgili gibi.

Ayrılıkların bu sabah yıl dönümü.

Ayrılıkların rengi gri değil. Siyah değil. Ateş kırmızısı.

Ateşten kızaran bir gül gibi kırmızı…

Orada hüzün yok. Çıplak yalın kırmızı bir acı var. Ulu orta yasaksız, yalansız hiç utanmadan yaşanan.

Ve bu sabah, kırmızı! Güneşten kızaran gül gibi, Faruk Nafizin Çamlıbel’in “Çoban çeşmesi” şiirindeki gibi. Ve bazı sabahlar şiir ile başlasa da, gün, ayrılık günü ise? Çoban Çeşmesi en uygun şiir  olur  bugüne…

Ve ben deniz tarih sayfalarına çentik atmam hiç, ama onlar sanki çentikliymiş gibi hemencecik yoluma çıkarlar zaman kitabını elime almadan.

Ve ayrılıklar kırmızı güneşten kızaran gül gibi. Bugün? Ve madem bugün yolum üzerinde ayrılıklar var. O zaman şiir okumamak olmaz hatta bir iki öykü.

Çoban Çeşmesi

Derinden derine ırmaklar ağlar,

Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,

Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,

Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.

 

“Göynünü Şirin’in aşkı sarınca

Yol almış hayatın ufuklarınca,

O hızla dağları Ferhat yarınca

Başlamış akmağa çoban çeşmesi…”

 

O zaman başından aşkındı derdi,

Mermeri oyardı, taşı delerdi.

Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.

Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi.

 

Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu,

Kerem’in sazına cevap veren bu,

Kuruyan gözlere yaş gönderen bu…

Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.

 

Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,

Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,

Ateşten kızaran bir gül arar da,

Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,

 

Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,

Tarihe karıştı eski sevdalar.

Beyhude seslenir, beyhude çağlar,

Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi…

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

Nasıl bir Leyla  ki  bu, bu  dizleri yazdıran? Ve bizi burada buluşturan… Mekânın cennet olsun usta. Ve sevgili okuyucularım, şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum hep birlikte ve el ele… Yase

& & & & &

Evin Emektarı Menekşe

Ben mosmor yaprakları olan küçük porselen saksıda yaşayan bir menekşeydim. Tıpkı insanlar gibi benimde umutlarım vardı. Bende aileden biri sayılırdım. Herkes beni sever aksatmadan beni sulardı.

Geceleri herkes kendi odalarına çekildiğinde ben onlarla birlikte uyumaz gökyüzünü izler, yaprakların şırıltısını dinlerdim. Bazen de ailemi, yaşadığım çevreyi, onlar olmazsa ne yapacağımı düşünürdüm.

Bir gece onlar yataklarındayken ben yine çevreyi izliyordum. Bir saatten fazla olmamıştı ki deniz adeta şahlandı. Ev büyük bir sarsıntıyla ayağa kalktı. Deniz durmuştu ama insanların deprem dediği şey hala devam ediyordu. Gözlerimi kapadım ve depremin durmasını bekledim.

Gözlerimi açtığımda yıllardır yaşadığım evin yerle bir olduğunu gördüm. O güzel çiçeklerin olduğu yerdeydik yani evin bahçesinde. Ailemi aradım. Fakat ortalarda yoklardı. Çevredekiler ‘’Bu evden hiç kimse sağ çıkmadı’’ dediler. Ağlamaya başladım. Canım yanıyordu. İçimde hiç kimsenin dolduramayacağı bir boşluk vardı. Hala inanamıyordum. Onlar beni burada bırakıp gitmezlerdi. Beni bu kadar üzmezlerdi. Neyse ki bu acım fazla sürmedi. Çünkü üstümdeki beton dalımı kırdı. Ve umutlarımla beraber hayata gözlerimi yumdum.

Nazlı Deniz AYYILDIZ

& & & & &

Kötülüğü Ört De İyiliği Öv

Ey görünmez ruhu şarabın

Kendini tanıtacak bir adın yoksa,

“şeytan” diyelim sana.

Parmağınız ağarmaya görsün

Ağrıya boğar bütün sağlam uzuvlarınızı

Tanrı bana yardım etsin

Kötülüklerden kötülük değil,

Ders çıkartmayı öğretsin.

& & & & & 

Sone

Çökünce artık kaşlarına bir kırk yılı kışın,

Derin derin çukurlar açar o güzel çehre:

Sonra gençken giydiklerine değişir bakışın,

Günahın, sendeler tutunur soysuz bir değere.

O zaman sorarlar: ‘Nerde o güzelliğin dupduru,

El üstünde tutuğun günler nerede ışıldar?’

De ki:‘Kendi içine çöktü gözümün çukuru

Lüzumsuzca bir övgüdür, duyduğum bütün ar;

Güzel olabildiğincedir yapılan iltifat.’

Cevaplarsın:’Çocuğumdur adillerin adili,

Bahanemi kabul görüp eder bana hep dikkat. ‘

Güzelliğini benden almasıdır buna delili!

Yineler o her eskidiğinde dört yanını,

Soğuğu duyunca görürsün o ılık kanını.

William Shakespeare 

Günün Şiiri

Göçmen Çiçek

Aykırı bir uçurumum yolunun üzerinde

Elini uzatacağın dalları yamacında saklayan

Birdenbire patlayan

Bir çığlığım sessizliğinde

Ele-güne karşı seni utandıran.

 

Yaz günü palto giyerim

Ceplerim dolu dolu şiir

Gören beni deli sanır

Adım kaçığa çıkar

keşke kaçsam

Keşke kaçabilsem şu dünyadan.

 

Aykırı bir şiirim kitabının arasında

Kargacık burgacık bir yazıyla yazılmış

Sondan okumaya başla

Nokta koy her dizenin önüne

Anlamaya calış..

 

Bedeninin bir noktasından dalıp

Yüreğini bulabilirim

Geceyse, başlar yastığa düşerse

Ve yorgunsa yüzün

Yıldızları soluğumla bir bir ateşleyip

Kandiller gibi başucuna koyabilirim..

Ey bütün tufanların ardında

Bulduğum dinginlik!

Göçmen çiçeği dünyanın

Kökleri ardısıra sürükleyen çılgınlık!

Madem ki yaşam bu

Madem ki taşın taş olmaktan öte

bir umarı yok

Bir türkü söyle kadınım

Yürüsün dünyaya mutluluk…

 

Yağiyor incecik bir yağmur dışarda

Yüzün çamurlar üstünde tüten buhur

Islak toprak kokusu

Doluyor odama

Sıkılıyorum

Kitapların üstüme yıkılacağından

Korkuyorum şimdi

Yel esiyor

Sökuyor duvardaki bir resmi

Yerine senin yüzünü koyuyor.

 

Yüzün şimdi karşımda

Yüzün akşam karanlığında

Toprağın üstüne bırakılmış

Bir demet çicek gibi parlıyor..

 

O zaman açıyorum

Bütün perdeleri

O zaman yakıyorum

Bütün ışıkları

Camları darmadağın ediyorum

Yüzünü avuçlarıma alıyorum

Alnını öpüyorum

Dünyayı öper gibi…

 

Sana uzanamadığım gün

Ellerim yok sanıyorum

Senin bakışlarını yakalayamadığım gün

Gözlerim yok..

O zaman bir yumruk

bütün gücüyle vuruyor

Eski bir piyanonun tuşlarına

Binlerce martı

Kayalıklara çarparak ölüyor

Ayışığı tutkal gibi

Yapışıyor pencereme

Açamıyorum perdeleri

Şiir yok artık

Türkü dindi..

 

Meyvelerini taşıyamayan

Ağaçlar gibiyim

Sularını taşıran ırmaklar gibi..

Bu kadar mutluluk cok bana

Onu gunlere

Onu aylara bölmeliyim

Ve bir tek gülüşünü senin

Kutlamalıyım yıllarca…

 

Sana yüregimde bir sürgün yeri

Göçüp konacak

Bir toprak yaratsam

Kadınım, sarışınlığınin bittiği anı

Gizli bir esmerliğe eklesem..

göcmen çiçek

Her yerin yabancısı

Yolların, yolların ötesinde

bize bir tek

Yarınlar kaldı

Göğün tükenip, denizin

Başladı yerde…

Ahmet ERHAN

Günün Sözü

İnsanlığa olan inancını yitirmemelisin. İnsanlık bir okyanustur. Bazı damlalar kirli diye okyanus kirlenir mi hiç…

Mahatma GANDHI

İyi veya kötü insan diye bir şey yoktur. İnsanlar iyi veya kötü olmayı düşünceleriyle belirlerler.

William Shakespeare

Ayrılmanın gökteki yıldızlar kadar çeşidi vardır!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here