“Aydın Üzerine Tezler”

1
264

1.“Aydın üzerine tezler” yazan Yalçın Küçük; “Türkiye’de çağdaş aydın tercüme odasında doğdu” der.. Cemil Meriç, bu eleştirel tezi, Yalçın Küçük’e gönderme yaparak yineler: “Türk aydını mütercim olarak yetiştirilmiştir. Tercümandan mütefekkir çıkmaz.” Mütercim eleştiri yapmadan tercümeye imza atan kişi olduğuna göre; bu halde, tercüme metinlere şerhsiz, eleştirisiz imza atanların ‘aydın’ olamayacağı açıktır..

2.Cemil Meriç, aydınların soyağacını araştırdığı “Mağaradakiler” adlı kitabında, Gehenno’un; “Entelektüelin ilk vasfı dürüstlüktür” sözünü alıntılar.. Ve hemen ardından da şerhini düşer: “Her asrın, bilhassa bizimkinin bir Diyojen’e ihtiyacı var.” Aydın denilince, neden aklına “elinde fenerle sokaklarda dolaşan” Diyojen gelir Meriç’in? Acaba, “aydın olmak gece gündüz yolda olmaktır” mı demek ister? Eğer böyle ise bu halde, “hakikat yolundaki” aydınların yoldan çıkma ihtimali de var demektir..

3.Aydın, sözlüklerde “kültürlü, okumuş, görgülü, ileri görüşlü” anlamları ile tanımlanır.. Okumuş derken, yalnız akademik diploma sahibi olanlar kastedilmez tabi ki.. Eğer kastedilen bu olsaydı, bir Diyojen örneği yaşayan Sakallı Celal adıyla maruf bilge, “bu kadar cehalet ancak tahsil ile mümkündür”  hikmetli sözünü söylemezdi..

4.“Aydın kime denir?” sorusunun her fikir erbabına göre değişik tanımları olsa da, “sanat, edebiyat ve felsefeyle beslenmiş kişi” bağlamında; “aydın olmak, bilim ve aklın ışığıyla, yolda olmaktır” denilebilir.. Fakat yalnız aklın ışığıyla mı? Ya kalbin? İnsanların kalbini karartarak yolunu aydınlattıklarını söyleyenlere aydın denilebilir mi? Cemal Süreya, “moral çöküntüsü içinde inanç bunalımlarına düşen” aydınları eleştirirken onları; “kabuğuna çekilmiş bir Bazarof’la, ticari ilişkiler kurma eylemine girebilmiş bir Oblomov karışığı tuhaf bir tip” olarak niteler, “Davranış bakımından hiçbir şeye inanmayan ve niçin inanmadığını da merak etmeyen kişiler!.” olarak tanımlar ve ekler: “İnandıklarına inanmadıkları gibi inanmadıklarına da inanmıyorlar!” Bu halde, inanç sahibi olmayan, gerçek aydın da olamaz..

5.Aydın olmak kişiye her konuda görüş belirtme hakkı verir mi? Gerçek aydın, 1993 yılı 24 ocağında “terörün” aramızdan aldığı ve kendini, kendi deyimiyle bir  “kalpaksız kuvvai milliyeci” olarak tanımlayan Uğur Mumcu’nun bilge sözüyle;  “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmayacağını” bilen kişidir.. Ki bu aynı zamanda aydın olmanın da sorumluluğudur.. Dolayısıyla aydın bu sorumluluğunun bilinciyle açıkladığı görüşlerini bilgi alanıyla sınırlı tutar.. Fikirlerini bilgi ve belgelerle destekler.. Duyumla, kanıyla, söylenti ve dedikoduyla savlar öne sürmez..

  1. Aydın, olaylar hakkında görüş beyan ederken, tavır takınırken duruş sergilerken “evrensel insan hakları” adına çıkış yapan kişidir..Emperyalist egemenlere boyun eğenden, (ister eğitim, sanat ve edebiyat alanlarında şöhret, isterse akademik unvan sahibi olsun fark etmez) aydın olmaz.. Kapitalist sömürü düzeninin tekelci aşaması emperyalizm, her türden haksızlığın egemenliğidir.. İnsan hakları adına ne varsa yok sayan emperyalizmin terörizmini görmezden gelerek, kapitalist sistemin avukatlığı adına emperyalist egemenlere şikayet dilekçesi yazanlara ise, aydın değil karanlık denilebilir..

7.Toplumların tarihsel yürüyüşlerinde yol ayrımı, kırılma noktası olabilecek durumlar konular, olaylarda “emperyalizme” karşı duruş bir turnusol kağıdı görevi yapar.. Dolayısıyla “emperyalizme” karşı duruşta renkler ve saflar belirginleşir ve gerçek aydın açığa çıkar..

8.Aydın, ülkesinin ulusal çıkarlarını savunan bir yurtsever olarak emperyalizmin karanlığına karşı çıkar.. Bu çıkışı yapmayan kişinin toplumun tarihsel yöneliş ve yürüyüşüne ışık tutarak yol göstermesi, öncülük edebilmesi mümkün değildir.. Dolayısıyla tavır, duruş ve söylemlerinde emperyalizme eleştirisi olmayandan aydın olmaz..

9.Aydın, “tarih bilinci” olan kişidir.. Hegel, tarih bilincini; “gerçekleşmiş olandan gerçekleşmekte olana ve buradan da gerçekleşecek olana doğru diyalektik geçiş bağlantısı kurmak” şeklinde tanımlar.. İbni Haldun, “Olayları anlatmak yerine düşünmek gerekir. Bu da ancak, tarihsel olaylar yerine tarihsel nedenleri koymakla mümkün olur!”  der..

10.“Tarihsel olaylar yerine tarihsel nedenler” tarih bilinciyle konulduğunda, Ortadoğu’nun  “Batılı Doğulu” emperyalistler tarafından “enerji ticareti  paylaşım odaklı” haritalandırılmakta olduğu açığa çıkar..

11.Mustafa Kemal, “milletin azim ve kararıyla” emperyalizmin yenilebileceğine inanan ve bunu kanıtlayan “aydınlığın” adıdır..

Son tahlilden hareketle ben, emperyalistlerin yeni haritalandırmalarına karşı tavır, duruş ve söylemlerinde tarihsel yurtseverlik bilinci olmayanların akademik ünvanları olsa da aydın olamayacaklarını düşünüyorum..

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

1 YORUM

  1. Yalçın KÜÇÜK gibi aydınların (ki bana göre asla bir aydın-maydın değildir..) önce bilgilenmesi sonra fikir üretmesi gerekir. Bu zat dışındaki tüm yazılanlar mükemmel hocam. Kalemine sağlık. (Yalçın teranesi hariç!)

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here