Sanat Sayfası
Değerli okurlarım, Ata’mızı görememenin üzüntüsüyle ve O’nun ölüm yıldönümünde, duygularımız umutsuzluğa sevk etse de, yine de sizlerle söyleşmek istiyorum. Millet olarak, ahde vefamız biraz zayıftır, unutkanızdır, tembelliğimiz de dillere destan, rahatlığı severiz, oturduğumuz yerden ahkâm kesmeyi çok iyi biliriz. Bunlar tembelliğin göstergesi değil midir?
O’nu andığımız bugünkü sanat yazısında, savaşlarında, vatan için yaptığı yararlı işlerden, göğsünde patlayan şarapnelin sadece saatine zarar verdiğinden söz etmeyeceğim. Atatürk’le ilgili bu makalemizin içeriğinde, O’nun sadece kişiliğinden, tarihi kişiliğinden söz etmek istiyorum.
Her ne kadar, Milli Bayramlarımızın şu ya da bu şekilde sadece okullarda yapılması için baskı yapılsa, Ulu Önder Atatürk unutturulmaya çalışılsa da, bu millet o’nu özümlemiş, kalbine gömmüştür. Hiç Ata’sını unutur mu? Tarihi şahsiyetler, tarihin akışını değiştirebilirler mi? Ya da Tarihte şahsiyetin rolü, bu akışı sadece hızlandırabilmek veya yavaşlatmaktan mı ibarettir?
Mustafa Kemal Atatürk tarihi bir şahsiyettir ve bu şahsiyetinde tarihi akışında önemli bir rolü vardır. Hem de içinden çıktığı toplumun kaderine damga vuracak ve çağın olaylarına yön verecek kadar güçlü ve etkili bir rol. İşte bu nedenle, yüce Türk Ulusunun kaderine olan kurtarıcı müdahalesi su götürmez bir hakikattir. Yine de söylemekte yarar görüyorum. O’nu unutturmak, kitaplardan çıkarma basitliği göstermek ne anlama geliyor, nereye varılmak isteniyor, bu çarpık ideoloji herkesçe bilinmektedir.
Çağımızın gelişmelerine olan müdahalesine gelince, Atatürk’ün Türkiye’de başardığı ve bütün sömürge, yarı sömürge ülkelerin milli kurtuluş hareketlerinde önden olan, yön tayin eden siyasi ve iktisadi egemenlik savaşı, devrim dediğimiz hareket, O’nun çağdaş hüviyetinin diğer orijinal cephesidir. Yani, Mustafa Kemal Atatürk, hem toplumumuzun ve devrimizin bir eseridir ve hem de kendini yaratan bu toplumun ve çağın hayat ve kaderine etki ederek onlara yön ve şekil vermiştir.
Kendi hammaddesini, kendi kabiliyet kudret ve ihtiraslarıyla yoğurmuştur. Bu şekilde ve bu akış içinde, her tarihi şahsiyet gibi, o da kendini yaratmıştır.
Bazı kendini bilmezler tek adamlığı kendilerine göre değerlendiriyorlar ya, tek adamlık budur, aynen böyledir. Yukarıda anlattığım gibidir. Şimdi her Türk Atatürk’ü, her şeyden önce duygu ve heyecan açısından görür. Oysa Atatürk duygu ve heyecan adamı değildir. Yargılarına, kararlarına ve davranışlarına daima mantık hâkim olmuştur.
Yani tarih öncesinden beri insanoğlu, kahramanını, o kahramanın gerçek malzemesinin kendisine doğru olan renklerine göre yaratır. Bizlerde O’nu sarı saçlı, mavi gözlü ve de aslan sütüyle seviyoruz. Ata’mızın mekânı cennet olsun!
Mutlu olu, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Laikliğin Tanımı ve Amacı Bellidir
Değerli okurlarım, laik sadece din ile devleti ayrı tutan bir kavram olarak değerlendiremeyiz. Konuya sadece bu yönüyle bakarsak, bizler de yanlışa düşmüş oluruz. Ayrıca, Laikliğin tanımını referansları dinsel olan, yani bira içersen ahlaksız olursun zihniyeti taşıyan siyasi partiler yapamaz. Laiklik akıllarından geçmeyeceği gibi, bu önemi kavram kırk parçaya bölüp türlü şekle sokarlar.
Oysa 1789 yılında Fransa’da önemli ve de örnek bir devrim yaşandı ve ondan dolayı da bu ülke Avrupa’da saygın durumdadır, asırlardan beri de bu özelliğini korumaktadır. Fransa’da yapılan bu devrim, her şeye muktedir, astığı astık, kestiği kestik olan soylu sınıfa karşı yapılmadı. Halkın yaptığı bu devrim, ülkenin bir zaferidir.
Ülkemizde, belli bir kesim halk devrimlerinin getirdiği laikliği şöyle değerlendiriyor.“Laiklik, devletin tüm dinler ve inançlar karşısında tarafsız kalması, eşit mesafeyi koruması için takınılan kurumsal bir tutumdur. Laiklik çoğulculuk, toerans ve tarafsızlık kültürü üreten bir mekanizmadır. Laiklik, inanç ve din özgürlüğünün garantisidir…”
Bu neye benzer biliyor musunuz? Kayserili bir vatandaşa sormuşlar; iki kere iki kaç eder? Kayserili hiç düşünmeden yanıtlamış, “Alırken mi? Satarken mi?”Laiklik kavramını her önüne gelen, işine geldiği gibi tanımlayacak olursa, bunun hayatlarını hiçe sayan atalarımızın kemikleri sızlamaz mı? Ancak, Laiklik sadece din ve devlet işlerinin ayrılması değildir. İçeriği dopdoludur ve öncelikle onları içimize sindirip, özümlememiz şarttır.
Laiklik, Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir. Aslında, Atalarımız şunları söylemeye çalışıyor: “LAİKLİK, ADAM GİBİ ADAM OLMAKTIR…” Aynen bunu söylemeye çalışıyorlar. Her şeye rağmen bir açıklama daha yapmak istiyorum.
Laikliğin tanımını, işine gelmeyenlerin, anlamak istemeyenlerin de anlayacağı şekilde doğru dürüst yapacak olursak; 1789 Fransız İhtilali (Devrimi) Kilisesinin yeryüzü egemenliğini kurmak, onun siyasal ve ekonomik çıkarlarını korumak için yapılmadı. Tam tersine, Toplumun ve bireyin din ve inanç özgürlüklerini kilise baskısından çok iyi biliyorlardı. Kurulduğu günden beri Cumhuriyetimiz laiktir ve laik kalacaktır diyoruz. Onların rahat uyumalarını sağlamakta bizim görevimizdir.
Atamızın duyacağı şekilde, CUMHURİYETİMİZ LAİKTİR, LAİK KALACAKTIR?
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
O’nu Görememenin…
Atatürk’ü görememenin büyük bir eksiklik olduğunu samimi olarak söylemeliyim. Bu yüzden birkaç kıtalık şiirle duygularımı belirtmek istiyorum.
Güneş sarısı saçlarını göremedim,
Deniz mavisi gözlerini izleyemedim.
Seni tanımadan “ATAM” dedim,
Bizlere güven rahat uyu ATAM…
Bu Cumhuriyet senin eserin,
Vatanın kurtulması senin hünerin,
Çok çalıştın, uyku görmedi gözlerin,
Bizlere güven, rahat uyu ATAM…,
Büyüksün, kimsenin önünde eğilmedin,
Milletine köleliği öğretmedin,
“Ne mutlu Türk’üm diyene” dedin,
Bizlere güven, rahat uyu ATAM…
Sarı saçlı, renkli gözlü melek vardı ya,
Acelesi varmış gibi, gitti oraya,
Boynunda altın HAC var, yarım eder tanımana,
Allah’ın selamı üzeriniz de ola…
Günün Sözü
Atamızı Sevmek Milli İbadettir!
Öcal’dan İnciler
Atatürk’ü Sevmemek Mümkün mü?