6 Nisan “Basın Şehitlerini Anma” günü ile ilgili olarak İskenderun Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Yönetim Kurulu adına bir açıklama yapan Başkan Şehmus Aslan basın şehitlerini saygıyla andıklarını belirtti.
Başkan Aslan açıklamasında, mazisi iki yüz yıla yaklaşan Türk Basın Tarihinde sürgünlerin, hapislerin yanında, düşüncelerinin diyetini hayatlarıyla ödeyen pek çok gazeteci olduğuna işaret ederek; “Onları Basın Şehidi olarak saygıyla anıyoruz. Türk Basını, 6 Nisan 1909’da öldürülen Serbesti Gazetesinin Yazı İşleri Müdürü ve Başyazarı Hasan Fehmi’yi ilk ‘Basın Şehidi’ olarak kabul eder. TGC bu tarihi, Basın Şehitleri Günü olarak kabul etmiştir.
Daha sonra düşüncelerinden dolayı birçok güçlü kalem susturulmak için şehit edildi. Bunlar arasında Abdi İpekçi’den, Çetin Emeç’e, Uğur Mumcu’dan, Ahmet Samim’e kadar birçok aydının bedeni kurşunlara hedef oldu. Ancak ne mutlu ki bu olayların savundukları düşünceler aynı tazelikte duruyor. İskenderun Gazeteciler Cemiyeti olarak Basın Şehitlerimizi saygıyla, minnetle ve rahmetle anıyoruz” dedi.
Basın Şehitleri Günü Tarihçesi
Türk basınında adlarını “faili meçhul”e yazan gazetecilerin anılarına saygı amacıyla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 6 Nisan’ları “Basın Şehitleri” olarak kabul etti. Hıfzı Topuz’un “Türk Basın Tarihi’ne göre 5 Nisan 1909’da,Emin Karaca’nın “Türk Basınında Kalem Kavgaları”na göre 7 Nisan 1909’da bir başka deyişle”31 Mart Vakası’nın arifesinde “İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin “derin devlet “anlayışına kurban verilen “Serbesti “Gazetesinin Yazı İşleri Müdürü ve Başyazarı Hasan Fehmi…
Hasan Fehmi, Siyasal Bilgiler’i bitirdikten sonra Paris’e kaçar. Bir süre Mısır’da yaşadıktan sonra da 1908’te “İkinci Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul’a dönerek Mevlanzade Rıfat’ın yayınladığı “Serbesti” Gazetesinin yönetimini alır. Hasan Fehmi’nin İttihat ve Terakki iktidarını sert bir biçimde eleştiren yazıları aydın çevrelerde de geniş yankılar uyandıracak ve gazete büyük bir okur kitlesine ulaşacaktır. İttihatçılar ise Hasan Fehmi’yi susturmak için önce gözdağı verecek, ardından gazeteye “İttihat ve Terakki’nin fenalığı; açlıktan da, koleradan daha fazla tahribat yapmaktadır diyorsun. Bu tahribatı aziz milletimizin dimağında asıl sen yapmaktasın” benzeri tehdit mektupları yağacaktır. Ve Hasan Fehmi, 6 Nisan 1909’un akşamında mülkiye kaymakamı arkadaşı Ertuğrul Şakir ile Beyoğlu’ndan dönerken Galata Köprüsü’nün Eminönü tarafından tabancayla vurularak öldürülecektir. Ertesi gün, “Serbesti” Gazetesinin birinci sayfasında yalnızca şu yazı vardır. “Serbesti-i matbuatın (basın özgürlüğünün) ilk kurbanı, ömrünü menfalarda (sürgünlerde) geçirmiş olan evlad-ı hürriyetten Hasan Fehmi Beyin Ruhuna fatiha…”
Hasan Fehmi’nin öldürülmesi üniversite gençleri arasında da heyecan yaratacak, ertesi sabah büyük bir gösteri düzenleyen öğrenciler, Babıali’nin önünde toplanacaktır. Zamanın Hukuk Fakültesi öğrencilerinden, 19 yaşındaki Burhan Felek bir konuşma yaparak Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’dan katillerin yakalanmasını isteyecektir. Sadrazam’da “Katiller bulunacak ve asılacaktır” diyerek öğrencilerin gönlünü alacaktır. Gençler, daha sonra Mebusan Meclisi’ne gidecek ve Meclis Başkanı Ahmet Rıza Bey ile görüşerek “Bu gizli eller kırılsın artık. Millet kan ağlıyor. Katilleri istiyoruz” diye bağıracaklardır.
Hasan Fehmi’nin katili ya da katilleri bulunamadığı gibi, İttihat Terakki yönetimi, iki yıl içinde iki gazetecinin daha ölümünden sorumlu olacaktır. Biri “Sevda-yı Millet” gazetesinde yönetimi eleştirmenin yanında yolsuzluklarını da belgeleyen genç gazeteci Ahmet Samim ki 9 Haziran 1910 Perşembe gecesi, yazar arkadaşı Fazıl Ahmet ile Bahçekapı’da yürürlerken arkasından açılan bir tabanca mermisine kurban gidecektir.
Öteki de bu olaydan 14 ay sonra 10 Temmuz 1911 Pazartesi akşamı Bakırköy’deki evi önünde kurşunlanan “Mizan” ve “Serbesti”den sonra “Şerrah “gazetesinde yönetimi eleştiren başyazılara imza atan Zeki Bey…
Hasan Fehmi gibi, tabii bunların katil ya da katilleri de “faili meçhul” hanesine yazılacaktır. Daha yakın tarihimizde “faili meçhul”e gidenler gibi… Hasan Fehmi, Ahmet Samim ve Zeki Bey Türk basının düşüncelerinden dolayı “kurşun”a kurban giden ilk şehitleriydi. Onların ardından, yaklaşık yüz yıl içinde Türk Basını Ümit Kaftancıoğlun’dan Abdi İpekçi’ye, Çetin Emeç’ten, Uğur Mumcu’ya nice şehitler verdi. Kiminin bedeni kurşunlanarak, kiminin kalemi elinden alınarak düşüncelerinden dolayı yazması engellenerek…