Değerli Okurlarım, öncelikle hemen şunu söylemek istiyorum ki; şimdiye kadar aşkın tarifini yapamadım, kimseden de, tarifi şudur dendiğini duymadım. Aşkı, büyük sevda, aşırı tutku olarak kabul edelim ama yine de aşkı aşk olarak telaffuz ederek düşüncelerimizi zenginleştirip, ufkumuzu genişletelim.
Aşkın en aykırı ama en doğal duygu olduğunu daha önceleri belirttiğimi hatırlamıyorum. Biz insanlar, aynı anda iki kişiyi de sevebiliriz, fakat yine aynı anda bir kişiye aşık olabilir. Çok ilginç değil mi? Bu yaklaşımla, gizemini ve belirsizliğini koruyan aşk, üstün taraflarıyla kendini kanıtlamaya çalışıyor. Ama yine de biz, aşırı tutkudan daha öte bir şey söyleyemiyoruz.
Aşk çok ilginçtir, çok enteresandır. Aşk gizem doludur burası kesin de… Aşık olana, olanlara da, aptal dememek için kendimi zor tutuyorum. Çünkü, sevgi bir ihtiyaçtır, bu ihtiyacı duyanlar aynı ihtiyacı duyanlarla karşılaştığında, karşılıklı elektriklenme olur ve aşk yaşamı ortaya çıkar.
Aşık, maşuku tarafından sevilmeyebilir, hatta horlanabilir de… O nedenle aşk kişinin kendi içinde yaşadığı bir duygudur. İstediği kadar belli etmese de, onun kalenderliğinden belli olur.
Aşkın kendisi aşk mıdır? Ya da aşktır, demiştim ya… Bu duygular karşılıklı yaşandığında, bu ikili aşkı zirvede yaşar. Aşkın tek taraflı olması, bir yıkıntıya, bir çöküntüye neden olur ama sonuçta aşkın karşılıklı olması kesinlikle söz konusu değildir. Zaten, aşk tek taraflı yaşanırsa, sonsuza dek devam eder. Bu sözlerimle aşkın, belli bir süre sonra bitmese bile azalacağını ima etmeye çalışıyorum.
Aşkı deforme olan aşık, kendisindeki değişikliği fark edemez. Oysa, aşkın yüksek ruh halinden bilmeyerek de olsa kendisini sıyırmıştır. Aşka, zaman ve fiyat biçilemez. Aşk insanı kariyer sahibi yapmaz ama zararsız ve etkisiz hale getirir. Karşılıklı aklarda, işler iyi gitmediğinde, bir tarafı tamamen yok etmez.
Eğer, aşk, kişiyi tek taraflı yakalamışsa, çırpınmanın, feryat etmenin faydası yoktur. O kişi için yok oluş aheste aheste başlamıştır. Aşk insanın benliğini yok eder. Maazallah… Aşk, ölümcül bir hastalıktır, hatta ölümün taa kendisidir. Hiç ummadığınız bir anda, yavaş yavaş ama aniden saldırır. Kaçamazsınız, teslimiyet kaçınılmaz olur. Daha sonra da olanlar olur. Aşık olmam demeyin, çok dikkatli olun. Yoksa..!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Aşk Acaba Biter mi?
Değerli Okurlarım, öncelikle aşkın acımasızlığını açık yüreklilikle söylemeliyim. Aksi halde bu makalenin bir anlamı olmaz. Bana göre aşk, doğal olmakla beraber, çok enteresan bir duygudur. Bir hastalığın virüsü gibi, aşk denilen hadisenin kişiyi aniden yakalayan ve yakaladıktan sonra da, herhangi bir şey düşünmesine katiyen müsaade etmeyen bir olay olduğunu (nasıl bir olaysa) tekrar belirtmeliyim.
Zırıl zırıl aşık olanların deliden farkı var mıdır sizce? Deliler her şeyden muaftır ama neden aşıklar için böyle bir avantaj söz konusu olmuyor? Onlar da bir nevi deli sayılmaz mı? Aşıklara saygısızlık etmek hiç de doğru değildir. Aşk öylesine bir ruh halidir ki, maşuku tarafından benliğinin, hürriyetinin alınmasına izin verir.
Gerçek aşıksa eğer, sevdiği karşısında acze düşer, manevi değerlerini yitirir, utanç duygusunun farkında olmaz, kişiliğinin, benliğinin onun benliğinde buharlaştığını adeta hisseder. Aşıklar söz dinlemezler, tüm ikazlara devamlı gülerler. Deli falan değillerdir ama yarı deli dersek, hiç de hakaret olmaz.
Burada, aşıklar arasındaki teslimiyet, yakınlaşma karşılıklı olduğundan, kimlikten uzaklaşma, insanların sadece bir tarafa, taraflara karşı acıma, kınama duygusu yaratmaz. Dünyada sadece onlar vardır.
Bir insan tüm yaşam kurallarını hiçe sayarak, benliğini bir başkasına teslim ederek ömür boyu yaşayabilir mi? Yaşarsa ona ne denir? Neler hissettiğinizi anlıyorum. Deli de olsa, aşık da olsa, kendine özgü kuralları vardır. Burada aşığın bir avantajından söz etmek istiyorum.
Aşık, zırıl zırıl aşık olsa bile, genel olarak delirmez. Çünkü aşk biter ya da bitebilir. Virüsün getirdiği hastalık, nasıl ki ilk günlerde etkili olursa, aşk da öyledir ve ilk dönem öylesine sıkıntılı geçer ki, hiçbir şey düşünemez olur aşıklar. Aşık olmak kolay değildir ve önerilmez de. Zaten aniden insanı yakalar, hem de omurgasından öyle söylemiştim ya…
Aşık olanlar sağlıklı düşünemez, karar verme yetkisine sahip değildir. Sadece içinden ne geliyorsa, güler ağlar, feryat eder, susar ve dünyadan bir beklentisi de yoktur. Gözleri görmese de, sadece O’nu görür, hem de bütün ayrıntısıyla.
Ancak, aşık olmayı önermek, hiç de akılcı bir yaklaşım olmaz. Hayatında hiç sevmemiş olanlara, toplum yine insan gözüyle bakacaktır ama bunlar eksik insanlardır, o eksikler her neyse ölünceye kadar onları terk etmez. Bunları boşuna yazmıyorum, yaşanmış hadiselerdir. O nedenle, sevmeyenler yaşamıyor demektir…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Halkın İçinden Gelen Ozanlar
Ozanlar halkla iç içe olmuş insanlardır. Onların hissettiklerini kendi yüreğinde hisseder, öyle olmazsa yazamaz, atışma yapamaz. Çevresiyle iletişim kuramaz ve bir ölçüde sevmez de, sevilmez de…
Hiçbir ozan kendisine dayatılan bir yazım için istek duymaz. İçinden gelmezse ne biçimi genişletebilir, ne de karşılığını koruyabilir. Halk şiirindeki kültür birikiminden yararlanmak başka, geleneği olduğu gibi sürdürmek gene başkadır.
Bazı eski ünlü şairler (örneğin Ahmet Kutsi TEcer) bir halk şiiri geleneğini sürdürürken, bir yandan da halk şiirindeki kültür birikimini kullanarak, yeni bir şiire nasıl yönelmek gerektiğinin özlemini çekmiştir. Hece ölçüsünü kullanarak kendi beğenisine özgü imgelerle şirini kurarken, her ozanın kendine özgü şiir anlayışı içinde şiirine yeni bir yön, ayrı bir derinlik kazandırmayı ummuştur.
Hepsine buradan şükranlarımı, saygılarımı ve de yaşayanlar için de bizleri yaratan Yüce Mevla’dan gani gani rahmet diliyorum.
Günün Şiiri
İşsizin Cesareti Parası Kadardır…
Öcal’dan İnciler
Batan Geminin Rotası Olmaz!