Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İstanbul’u Sayın Ekrem İmamoğlu’na teslim edip döndük. Çok şükür her şey çok güzel geçti ancak Hatay’dan oy vermek için İstanbul’a gelmeye çalışan vatandaşların uğratıldığı zorluklar gerçekten anlaşılacak ve affedilecek gibi değil. Çocuklar bile bu yollara tezellül etmezdi. Bendeniz şahsen kinci değilim ama bir haksızlığa uğradığım da şalterlerim atıyor. O zaman Allah’a sığınıyorum -Sabren cemil Aklen Selim- diye.
Neyse ki gerçekten öyle olabiliyorum ama yine de şahsen tek başıma bile olsam bir zamanlar yere göğe sığdırmadığım THY’nın bileti bedava olsa bundan sonra kullanmam! Zaten iki ay boyunca duymadığımız hakaret kalmadı, her şeyi sineye çektik ancak artık bu kadarı da olmaz yani altı üstü bir seçim olacak savaşa gitmiyoruz! Ve bendenizce seçimi kaybedenler bu garip çocukça yollara başvuranlar oldu. Eğer bir şey gerçekten olacaksa artık zamanı gelmişse önündeki bütün engeller yok olur gider. İşte hepimiz gördük. Bu yüzden artık gerekli dersleri alıp sakinleşiriz belki ülkece diyorum.
Hak, Hukuk, Adalet diyenler seçimi kazandı. Dilerim bundan böyle bütün işler bu çerçevede gerçekleşir. Ve Sayın İmamoğlu gençliği, enerjisi, güler yüzü, kimseyi ötekileştirmeyen, alçak gönüllü yapısı ile önce gönüllerin başkanı oldu. Bu ülke güler yüze hasret, güzel söze hasret kalmıştı, yahu gülmeyi unutmuştuk! Avaz avaz şarkı söylemeyi de! Bize bunları yeniden anımsattı. Demek tatlı dil gerçekten yılanı bile deliğinden çıkarabilirmiş. Hiçbir ata sözü öylesine söylenmemiş değil mi? Neyse artık zaman birlik ve beraberlik zamanı, bu yüzden her şey çok güzel oldu ve bu çok güzelliğin devamı için çok çalışmak gerekiyor, herkes üzerine düşenden fazlasını yapmaya çalışmalı diye düşünüyorum.
Bizler seçim sarhoşu olmayız, şımarık, yalaka hiç olmayız. Biz ağırbaşlı, güler yüzlü, sorunların ayrımında olan vatandaşlarız, hak, hukuk ve adalet isteyen ve kendimize istediğimiz her güzel ve doğru şeyi başkasında isteriz, hayvana, doğaya, taşa, toprağa, ağaca, ota, börtüğe, böceğe. Onun için yolumuz aydınlık, tünelden ışık gelmeye başladı.
Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım, ayrımsız, gayrımsız her zaman hep birlikte… Yase
& & & & &
Usta
Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağına şöyle dedi: “Git biraz tuz al gel.” Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde ekledi Usta: “Şimdi bir avuç tuz al ve bir bardak suya atıp iç.”
Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı. Usta “Tadı nasıl?“ diye sordu. Çırak, “Acı” dedi. Usta gülerek çırağını kolundan tuttu ve dışarıya çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de şöyle dedi: “Şimdi de göle bir avuç tuz at ve gölden su iç bakalım.” Söyleneni yapan çırak ağzının kenarından akan suyu koluyla silerken usta aynı soruyu sordu. “Tadı nasıl?”
Çırak “Ferahlatıcı” dedi. “Daralmış kalbini bir göl gibi genişlet. Bir bardak kadar olan kalbini büyüt ve çevrendeki her şeyden şikâyet etmeyi bırak.”
& & & & &
Ben Çekilirim
Dünya nimetlerine önem vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır.
İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir… Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: “Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem.” der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: “Ben çekilirim!”
& & & & &
Bu Arkadaşlığın Elidir!!
Bir lise öğretmeni günün birinde derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: “Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?” Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. “O zaman” der öğretmen. “Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin.” Öğrenciler bunu da yaparlar. “Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!”
Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: “Şimdi, bugüne dek affetmeyi istemediğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.”
Bazı öğrenciler torbalarına üçer–beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine “Peki şimdi ne olacak?” der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: “Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde… Hep yanınızda olacaklar.”
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikâyete başlarlar: “Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.”
“Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf gözlerle bakıyorlar bana artık.” “Hem sıkıldık, hem yorulduk…”
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: “Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkûm ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, hâlbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.
Günün Şiiri
Vururlar Ceylan
Sanmaki dünyada mutluluk ganı
Gün gelir senide yorarlar cetlan
Nerede sevenlerın dostların hanı
En ınce yerinden kırarlar ceylan
Cazibene kapılıp ınme engıne
Aldanma kentlerin simli rengıne
Olurda düşmezsen kendi dengine
Seni bir soysuza verirler ceylan
Ne adalet kaldı ne güven kaldı
Mavi hulyaları caniler çaldı
Sevda şairlerleri göçünü aldı.
Seni de yad ele sürerler ceylan
Maskeli yüzlerde gülüşler yalan
Kelle avcıları ne sinsi yılan
Sen yine sümbüllü dağlarda dolan
Başına çoraplar ürerler ceylan
Yenilme nefsine toy düşlerine
Dayanamam sonra gözyaslarına
Ana baba kavim kardeşlerine
Acımadan tuzak kurarlar ceylan
billir pınarlardan kana kana iç
Gizli patıkalar tenhalardan geç
Kalabalıklara mreak salma hiç
Alaca gövdeni vururlar ceylan
Muhittin ALACA
Günün Fıkrası
Şapka satarak geçinen bir adamın yolu bir gün bir ormana düşmüş. Adam biraz yürüdükten sonra sıcaktan ve yorgunluktan bunalmış, bir ağacın altına oturmuş. Şapkalarla dolu sepetini de yere koymuş ve uykuya dalmış. Birkaç saat sonra adam tuhaf sesler duyarak uyanmış. Bir de bakmış ki yanındaki sepet bomboş. Şapkalar gitmiş. Kafasını kaldırıp ağaca bakmış ki, ağacın dallarında bir sürü maymun, her birinin kafasında adamın şapkaları… Adam düşünmeğe başlamış: “Ben şimdi ne yapıcam, şapkaları bu maymunlardan nasıl geri alacam?” Düşünceli bir şekilde kafasını kaşırken bakmış ki, maymunlar da adamın taklidini yapıyorlar, kafalarını kaşıyorlar. Adam ellilerini havaya kaldırmış, maymunlarda… derken adam ne yapacağını bulmuş, kendi kafasındaki şapkayı çıkarıp yere atmış, maymunlar da… Adam böylece bütün şapkaları geri almış, sepetine koyup yoluna devam etmiş. Aradan 50 yıl geçmiş… Artık adamın bir torunu varmış, o da dedesi gibi şapka satıcısı olmuş.
Genlerden bir gün onun da yolu aynı ormana düşmüş.Hava yine çok sıcakmış ve genç adam bir ağacın altına oturmuş, şapkalarla dolu sepetini yanına koymuş ve uykuya dalmış…Bir saat sonra uyanmış, bir de bakmış ki sepetin içinde şapkalar yok…derken tuhaf sesler duymuş, bir de kafasını kaldırmış ki ağacın üstünde bir sürü maymun, hepsinin kafasında birer şapka.Düşünmüş…” Dedem yıllar önce bana bir hikaye anlatmıştı…ne yapacağımı çok iyi biliyorum…” Adam kafasını kaşımaya başlamış, maymunlar da aynısını yapmışlar…adam ellerini havaya kaldırmış, maymunlar da.. ve adam gülümseyerek kendi başındaki şapkayı çıkarmış yere atmış…o anda ağaçtaki maymunlardan biri yere inmiş, adamın yere attığı şapkayı kapmış, adama da bir tokat atmış ve şöyle demiş : “Sadece senin mi deden var? ”
Günün Sözü
İyi hareket et, kötülerin zararlarını ortadan kaldır!
Yusuf Has Hacib
Akıl senin için iyi ve yeminli bir dosttur. Bilgi senin için çok merhametli bir kardeştir.
Yusuf Has Hacib