Eminim kişisel sebeplerle veya seyahat amacıyla yurdumuzun en güzel tatil beldelerinden biri olan Antalya’ya giden çoktur. Dünyanın her tarafından oldukça yoğun insan kalabalığına ev sahipliği yapan bu turizm şehrimiz, son yıllarda yaşanan hayat pahalılığı ve makro enflasyon nedeniyle, kendi insanlarımızın daha az rağbet etmek zorunda bırakıldığı bir görünüm arz etmektedir.
Bir zamanlar “Akdeniz’in incisi” olarak ifade edilen İskenderun ihmal edilmemiş olsaydı, bugün o ünlü turizm Cennetlerinden biriydi. Tabii kentimizin ihmal edilmesinin çeşitli saikleri var. Bunlardan en önemlisi “siyasi” nedenlerdir. Daha kısa zaman öncelerine kadar İskenderun, Hatay’ın en fazla nüfus yoğunluğuna sahipti.
Aslında bana ve benim gibi düşünen insanlara kalsa, İskenderun’a Demir-Çelik fabrikası hiç yapılmamalıydı. 1950 yılında İskenderun nüfusu 46 bin, 1955 yılında 83 bin, 1960 yılında 105 bin civarlarında idi. İskenderun da diğer sahil kentleri gibi turizm alanında gelişmeliydi. Hala koskoca bir köy görünümünü üzerinden atamayan kentimiz, bugün Türkiye’nin en güzel bir cazibe merkezi, bir turizm şehri olabilirdi. Özal, Demirel ve Çiller, şayet burasının belediyesini kendi partilerine vermek şartıyla il yapacakları sözünü vermişlerdi. Her nedense halkın feraseti bu inceliği görmeye yetmedi. Hatta Demirel’in bir mitinginde “Sizi il yapayım mı?” sözüne karşılık vatandaşın birisinin “Değil il, başkent yapsan sana oy yok” dediğini çok iyi hatırlıyorum. Tabii bu söz şimdi Erdoğan’a karşı söylenmiş olsa, o vatandaş oracıkta anında linç edilebilirdi. Demirel’in ve diğer liderlerin vatandaşa karşı hoş görüsünün çok farklı olduğunu söylemekten de geri duramam.
Bahsettiğim o yıllarda ben çocuk yaşlarda idim. Ama çok iyi hatırlarım. Uzun çarşıda babam merhum Beyazıt Bilgin’in işyeri vardı. Uzun çarşıyı dağ köyleri insanlarının yoğunlukta olduğu esnaflar oluşturuyordu. O nedenle de bu çarşıya o köylerin tamamını “Abacılı” olarak gören İskenderunlular “Abacılı Çarşısı” diyorlardı.
Çarşının muhafazakâr halkı ezan okunduğunda dükkânının önüne bir sandalye koyar, Camiye giderdi. O sandalyeyi gören müşteri de işyeri sahibinin dükkanda olmadığını bilir, uzaklaşırdı. Hırsızlık vakaları yok denecek kadar azdı. Tabii konu bu olmadığı halde biraz amacından sapar gibi oldu. Okuyucularımdan özür dilerim.
Amacım “Hataykart” şümulünün biraz daha genişletilmesini anlatmaktı. Antalya’da tüm toplu taşıma araçlarında (dolmuşlar dahil) Antalyakart geçerli. Aynı kartı dolmuşta, otobüste ve tramvayda kullanabiliyorsunuz. Hatta Kocaeli’nde de özel halk otobüsleri dahil olmak üzere, tüm toplu taşıma araçlarında aynı kart kullanılıyor.
ABADER olarak HBB Başkanı Sayın Mehmet Öntürk’ü ziyaretimizde bu konuyu dile getirdim. Başkan “Dolmuş kooperatiflerinin karşı çıktığını” söyledi. Oysa Hataykart’ı olan her vatandaş, özellikle 65 yaş üstü emekliler HBB araçlarını beklemek yerine beklemeden aynı kartla dolmuşlara da binebilir. Bu durum dolmuşçuların da lehinedir. Kimse kusura bakmasın başkanlar ve tüm seçilenler halkın oyu ile göreve gelir. O nedenle de başkan, kooperatifleri ikna etmeli ve bu uygulamayı kabul ettirmelidir. Yani öncelikleri halkın menfaati olmalıdır.
Daha önce de değindim yine yazıyorum. Kendilerini göreve getiren halkın isteği, diğer tüm unsurlardan önce gelmelidir.
HBB başkanından bu isteğimizi bir kere daha düşünmesini “Halka hizmet, Hakk’a hizmettir” düsturu ile hareket etmesini umut ediyor, bekliyoruz.