Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar sıcak, biz ondan daha sıcak ve sıkıntılıyız. Her gün bir acı haber, her gün bir hasta haberi. Birileri ölürken birileri evleniyor. Dünya alt üst olmuş dönüp duruyor. Hastalıklarla uğraşıyoruz bu günlerde ve içimiz ağır, ne günler, ne aylar ne de sıcak umurumuzda artık. Tek dileğimiz, elimiz kolumuz bağlı öylece çaresizce durmayalım bir şeyler yapabilelim ama nerede o günler. Böyle eli kolu bağlı beklemek dünyanın en büyük sıkıntısı olsa gerek? Ancak yapacak bir şey yok! Bekliyoruz neyi beklediğimizi bilmeden ya da çok iyi bilerek?
Ve şimdilik sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım sevgili okuyucularım her zaman hep elele ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & &
Allah’tan Bize Armağan
(Los Angeles Times yazarlarından Ann Wells’in yazısı)
Kız kardeşimin evinde cenaze hazırlıkları yapılıyordu. Eniştem; kız kardeşimin tuvalet masasının en alt gözünü açtı ve ince kağıda sarılmış bir paket çıkardı. “Bu” dedi, “sıradan bir iç çamaşırı değil.” Kağıdı açtı ve çamaşırı bana uzattı. Zarif ve ipekliydi. Kenarları elişi dantelle süslenmişti. Astronomik bir fiyat taşıyan etiketi hala üstündeydi.
“Jan bunu New York’a ilk gittiğimizde almıştı. Nereden baksan sekiz, dokuz yıl olmuştur. Hiç giymedi. Özel bir gün için saklıyordu.”
Çamaşırı benden aldı ve cenaze evine götürmek üzere ayırdığımız diğer giysilerle birlikte yatağın üzerine koydu. Bırakırken eli bir an yumuşak kumaşı okşar gibi oyalandı. Tuvaletin gözünü hızla kapattı, bana döndü ve dedi ki: “Hiçbir şeyini özel bir gün için saklama. Yaşadığın her gün özeldir”
Cenazeyi izleyen günlerde enişteme ve yeğenime, beklenmeyen bir ölümün arkasından yapılması gereken tüm üzücü işlerde yardımcı olurken sık sık bu sözleri hatırladım. Kardeşimin ailesinin yaşadığı şehirden California’ya dönerken uçakta yine bu sözleri düşündüm. Kardeşimin göremediği, duyamadığı veya yapamadığı bütün şeyleri düşündüm. Hala eniştemin sözlerini düşünüyorum ve hayatım değişti. Artık daha çok okuyor, daha az toz alıyorum. Balkonda oturup bahçemi seyrediyorum, uzayan çimlere aldırmadan.
Ailem ve dostlarımla daha çok vakit geçiriyorum, iş toplantılarında daha az. Mümkün olduğu kadar sık, hayatın katlanılması gereken bir dertler zinciri yerine, zevk alınacak olaylar silsilesi olarak görülmesi gerektiğini hatırlatıyorum kendime. Her anın güzelliğini duyumsayarak yaşamak istiyorum.
Hiç bir şeyimi özel günler için saklamıyorum. Kıymetli tabak çanağımı her “özel” olayda kullanıyorum. Bir kaç kilo vermek, tıkanan lavaboyu açmak, bahçemde ilk açan çiçek gibi özel olaylarda… En pahalı ceketimi canım isterse süpermarkete giderken giyiyorum. Teorime göre eğer zengin görünürsem, küçük bir torba erzak için o kadar parayı daha rahat ödeyebilirim. Pahalı parfümü özel partiler için saklamıyorum.
Mağazalardaki tezgahların ve banka memurlarının burunları da, en az parti parti gezen arkadaşlarımınkiler kadar iyi koku alır. “Bir gün” kelimesi dağarcığımdaki yerini kaybetti. Bir şey eğer görmeye, duymaya veya yapmaya değerse, onu şimdi görmek, duymak ve yapmak istiyorum.
Hepimizin yaşayacağımıza garanti gözüyle baktığımız yarını görmeyeceğini bilseydi eğer kız kardeşim, neler yapardı kim bilir? Sanırım aile fertlerini veya yakın arkadaşlarını arardı. Belki eski birkaç arkadaşını arayıp aralarında geçen sürtüşmeler için özür dilerdi. Belki bir lokantaya götürür en sevdiği Çin yemeğini ısmarlardı. Bunların hepsi birer tahmin… Kardeşimin neler yapamadan öldüğünü hiçbir zaman bilemeyeceğim.
Ya ben?… Eğer sayılı saatimin kaldığını bilseydim, yapamadığım şeyler olduğu için kızardım. Yazmayı ertelediğim mektupları yazmadığım için kızardım. “Bir gün ararım” dediğim dostları görmediğim için kızardım. Eşime ve kızıma onları ne kadar çok sevdiğimi yeterince sık söylemediğim için kızardım. Artık hayatlarımıza kahkaha ve renk katacak hiçbir şeyi yarına ertelememeye, duygularımı dizginlememeye çalışıyorum. Ve her sabah gözlerimi açtığımda kendime o günün “Özel bir gün” olduğunu söylüyorum. Her gün, her dakika, her nefes gerçekten Allah’tan bize bir armağan…
& & & & &
Balonlar
500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna ismini yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.
Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu. 5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı.
Konuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Kısa bir süre içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu.
Konuşmacı dedi ki: “Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur… Mutluluğun peşinden gitmek…”
& & & & &
Mevlana’nın Sözleri
Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.
Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol.
Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.
Başkalarının bahtiyarlığına imrenme. Çok kimseler var ki, senin hayatına gıbta ediyorlar.
İçteki kiri su değil, ancak gözyaşı temizler.
Kimde bir güzellik varsa, bilsin ki ödünçtür.
Günün Şiiri
Kır Türküsü
Yayılır karanlık sisler engine,
Korkarım, bakamam sana ben yine.
Yıllarca dalardım solgun rengine
Güneşten nur uman gözler yanmasa!
Vadide bir hazin nağme ürperdi;
Bu ıssız dağların sen misin derdi?
Üstünde yabani güller biterdi
Dereler, tepeler seni anmasa…
Çoşarak ruhunun bütün hevesi
Yükseldi uzaktan bir çoban sesi.
Bence bir, kırların ye’si,neşesi,
Kolların boynuma halkalanmasa!
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
Kış Bahçeleri
Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta,
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,
Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı.
Can verdi kışın sunduğu taslarla zehirden
Her gonca kızıl bir gül açarken yolumuzda,
Üstündeki son dallar ağarmış diye birden
Pas tuttu nihayet suların rengi havuzda.
Yerlerde gezen hatıralar var korulukta;
Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir.
Mehtaba çalan sapsarı benziyle ufukta,
Binlerce dalın verdiği tek meyva güneştir.
İçlenme tabiattaki yekpare kederden,
Yas tutma dağılmış diye kuşlarla çiçekler.
Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmeyecektir.
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
Giden Gençliğe
Umudum, heyecanım bitmez pınardı bitti.
Gençliğim deli dolu esen ruzgardı,gitti
Neydi o sarhoşluklar dünyaya boş vermeler
O başka bir mevsimdi; bir ilkbahardı gitti
Çektiler elimden ellerini sevgililer.
Bir zaman bu gönülde kimler yaşardı gitti.
Hani hiç bitmeyecek sandığım güzellikler
Ne sevinçler gülüşler ve neler vardı gitti
Kalakaldım ben orada öylece paramparça
Her gelen yüreğimden bir şeyler kopardı gitti.
Hey benim doyamadığım deli fişek gençliğim
İçimde bir zamanlar bir kor yanardı gitti.
Ümit Yaşar OĞUZCAN
Günün Fıkrası
Temel yeni aldığı ayakkabısını, bir hafta giymemiş neden? Satıcı bir hafta kadar ayağınızı sıkabilir dediği için…
Temel ve Çöpçü
Temel İstanbul’a taşınmış. Bir akşam oturduğu apartmanın kapıcısı gelip “Çööp” diye bağırınca. Temel cevap vermiş “ihtiyacccımız yok.”
Günün Sözü
Komşunu sev ama aradaki bahçe duvarını asla kaldırma.
Benjamin Franklin
Rüyaları gerçekleştirmenin en kısa yolu uyanmaktır.
W.Emerson
İnsanlara her gün balık vereceğinize, onlara balık tutmağı öğretin,sonunda siz rahat edersiniz.
Confuctus