Değerli Okurlarım, ahlakın kimyası bozulmaya görsün, bir daha toparlamak hemen-hemen mümkün olmaz. Bu fazilet bakkaldan satın alınmıyor ki; ahlakın okulu olmamakla beraber, üç aşamalı bir hadisedir. Sırayla söyleyecek olursak, biraz kişinin kendisinden, ailesinden (aile katkısı çok önemlidir), okullarda alınan ahlak dersleri ve öğütleri…
Efendim, ahlak mefhumu herkes için, her toplum için kaçınılmaz bir zarurettir. Ahlak zayıf olunca başarıyı yakalamak o kadar zorlaşıyor ki… Şöyle de düşünebiliriz. Spor ahlakı yetersiz ya da zaafa uğramış sporcuların topluma ya da spora ne gibi zararları olabilir? Öyle düşünenler de vardır mutlaka. Zaten, bugüne kadar yazdığım ve yayımlanan makalelerin en büyük amacı, okurlara bilgi vermek ve bir gerçeği ispatlamaktır.
Şimdi desem ki, “Ahlaksız iyidir, topluma ve spora bir zararı yoktur” desem, toplum ve okurlarım tarafından kabul görür mü? Kesinlikle hayır. Efendim, ahlak konusu, belli kriterlere bağlanamaz, topyekûn anlatılır ve ele alınır. Öyle de olmalıdır…
Çok acıdır ki, spor sahalarında yapılan yanlışlar, kısa süre sonra toplumsal (müşterek) yanlışlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Biz, bu ahlak bozukluğuna, “bu küçüktür” ya da “bu büyüktür” diye kategoriye ayıramayız, ayırmamız da söz konusu olamaz.
Ahlak zafiyeti, özellikle adaletin zaaf gösterdiği ya da mumla arandı yerlerde hızla tüylenir, kanatlanır. Uçup gider diye beklemeyin. Kanatlı ama uçmayan bir yaratık olarak toplumun içine girer ve orada çöreklenir. Ahlak zayıflığının hiçbir koşulda getirisi yoktur. Götürüsü o kadar çoktur ki, saymakla bitmez.
Bizim konumuz spor olduğu için, konuyu o yönüyle değerlendireceğiz. Toplumdaki rahatsızlığı da, belki sanat sayfamda gündeminize sunabilirim. Ahlak zayıflığı sadece bir yerde kalmaz. Çevreye bulaşması, kabul görmesi, üremesi öylesine hızlıdır ki, fabrikasyon zannedersiniz. Öyle ya da böyle belli mihraklar olayı körükleyerek yangının çıkmasına neden olurlar. Bu konuyu da sizlere yarın ki sayımızda sunacağım.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA