Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu günün küçüğü yarının büyüğü, yarının büyüğü, öbür günün yaşlısı… Rahmetli annem her zaman çocuklara “Allah yaşı ile büyütsün” dileğinde bulunurdu. Yaşı ile büyümek ne ki? Yaşı ile büyümenin ne olduğunu büyüdüğümüzde anladık, ya da anladığımızı sanıyoruz.
Yani, bendenizin anladığı şey; akılla bedenin orantılı olarak zaman içinde yol alması. Yüzümüzdeki ilk çizgileri gördüğümüzde, ya da saçlarımızdaki akların ayrımına vardığımızda “a yaşlanıyorum” diye telaşa düşmeden “ay ne güzel, yaşanmışlıklarımın izi çıkmış” diyebilmek. Tabi bunu söyleyebilmek için önce kendi-kendi ile barışık olmak ve yaşını sevmek gerekiyor.
Örneğin bendeniz yaşımı başımı çok seviyorum; geriye baktığımda yaşadığım her şeyi olgunlaşmak ve kendi kendini kabul etmek için olması gerek diye nitelendiriyorum, keşkelerim yok geçmişe dair. Acısına isyan etmedim çünkü olgunlaştırıyor, mutluğunu kaçırmadım çünkü güzelleştiriyor, nahifleştiriyor, zaman benim için çoğunlukla kurşun yarası gibi geçmiş olmasına rağmen acıdan damıttığım damlaları birikerek hoş görü ve kocaman bir yüreğe sahip oldum ya. Nasıl sevmem ki acıyı, yaşanmışlıklarımı ve yaşımı?
Ve sevgili okuyucularım 18-24 Mart Yaşlılar Haftası. İnsanlar, yaşlılarıyla bütün gün ve yıl ilgilenemeyince, hiç olmazsa bir günü yaşlılar günü ilân ettiler; bu ideal olmasa bile elbette tamamen unutulmaktan iyidir.
Ve hepimiz eğer yaşarsak yaşlı olacağız. Yaşlılık asla kayıp ve gerileme dönemi değildir. Bu yüzden yaşlılıktan korkmamak gerekiyor. Aksine sağlıkla ve her anın bize kazandırdıklarının ayrımında olarak, esnek ve hobilerini gerçekleştirme olanağı bulmuş olarak yaşamak yaşlılık değildir. Ve bu tür insanlar her yaşın insanıdır. Tabi ki yaşlılığa bağlı bazı yetiler ve hastalıklar ortaya çıkabilir. Ancak unutmamak lazım ki bu hastalıkların bazıları günümüzde gençlerde de görülebiliyor.
Bu yüzden “sağlam kafa sağlam bedende bulunur” sözünü hiç kulak arkası etmemek gerekiyor. Sağlam, yaşlı olmak istiyorsan sağlam bedenli genç ol ve böyle büyü. Yaşlılık artık dünyanın sonu değil. Ancak bazıları ve bazı yerlerde yaşlılık eşittir yalnızlık olmaya başladığından, yaşlıları ziyaret etmek çok önemlidir. Onlardan yapabilecekleri işleri yapmasını istemek her zaman onlara ihtiyacımız olduğunu belirtmek ve asla onları ötekileştirmemek gerekiyor. Hepimiz yaşlı adayıyız çünkü.
& & & & &
Ve sevgili okuyucularım sağlam kafaya sahip olmak bu ortamda çokta kolay olmuyor yani bu ortamda ama yine de iyiye, güzele, doğruya, adalete olan inancımızı eksiltmeyelim. Sağlıkla, sevgiyle, hep birlikte kalalım sevgili okuyucularım ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & &
İhtiyar Adam
İhtiyarlığa adım atalı çok olmuştu. Gözleri dalgalara takılmış halde, iyi kötü yönleriyle geçmişi düşünüyordu. İnsanlığa karşı pek güveni kalmamıştı. İyilik yaptıkça nankörlük gördüğünü düşünüyordu. Çoğu kişinin kendisine “enayi” gözüyle baktığını da biliyordu. Fakat karşılıksız iyilik yapmaktan vazgeçmiyordu. Çünkü kendisini hayata bağlayan çok az değerden birisi de, kendisine olan saygısıydı. Onu da kaybederse, her şeyini kaybetmiş olacağını düşünüyordu.
İhtiyar adam kayalıkların üzerinden yavaşça doğruldu, denizin kenarına atılmış kırık içki şişesi gözüne takılmıştı. İçki içmezdi ama görüp de almazsa ve bu kırık şişe birine zarar verirse vicdan azabı duyacağını düşündü. Onun şişeyi yerden aldığını gören biri kız, biri erkek iki genç gülüştü. Erkek; “-Çöpçü herhalde…” dedi. İhtiyar adam herkesi hoş görmeye çalışırdı, özellikle gençleri ama yine de gencin, kendisi hakkında arkadaşıyla şakalaşırken biraz sesini alçaltmamasına, kendisinin duymaması için gayret etmemesine canı sıkılmıştı.
İhtiyar kırık camları atmış dönerken, gençlerin az önce kendisinin oturduğu kayalarda, azgın dalgalara karşı şakalaştığını, birbirini itekler gibi yaptığını gördü. Biraz daha uzakta bir kayaya gidecekti ki, birinin denize düşme sesi ve çığlığı kulaklarında çınladı. Kız düşmüştü. Sportif yapılı gencin hemen atlayıp kızı kurtarmasını bekledi. Fakat kayadan kayaya telaşla koşan genç atlamaya cesaret edemiyordu.
Genç ne yapacağını bilemez halde dalgaların uzaklaştırdığı kız arkadaşına bakıyor, bağırıyordu. Sağa sola deli gibi koştururken, hemen yanından birinin denize atladığını duydu, bu az önce dalga geçtiği ihtiyar adamdı.
İhtiyar adam dalgaların tüm zorluğuna rağmen, güçlü kulaçlarla kıza yetişti, saçlarından yakaladı kayalara doğru çekti. Kayalara yaklaştığında kıyıdaki genç, kızı yakalayıp önce yukarı, sonra sahile çekti. İhtiyar adamı o anda unutmuştu bile. Birden aklına gelip denize doğru baktığında ihtiyar adamın hala çıkamadığını gördü.
İhtiyar kollarında derman kalmamış halde, kendisini kıyıdan koparmaya çalışan dalgalara kendini bıraktı. Genç çılgına döndü, sevdiği kızı kurtaran, az önce dalga geçtiği ihtiyar gidiyordu. Kısa zamanda büyük şeyler olmuştu hayatında. Hayatta en çok sevdiği kişiyi kurtaramamış, başkası kurtarmıştı ve o da şimdi kendisinden özür bile dileyemeden, boynuna tüm utançları takarak sonsuza dek gidiyordu.
Kendine tam gelememiş kız, gencin sulara atlayışına baktı bağırdı ama nafile. Oysa arkadaşının kendisi kadar bile yüzemediğini iyi biliyordu.
Genç erkek tüm çabasına rağmen ihtiyara yaklaşamamıştı bile, dalgaların üzerinde boğulan değil, sanki dinlenen biri gibi duran ihtiyar da sanki gülümsüyor gibiydi. Genç bir anda ihtiyardan daha çok kıyıdan uzaklaştığını fark etti. Bitiyordu her şey. “Gerçekmiş demek ki” diye düşündü, hayatı, arkadaşları, sevdikleri hızlıca gözlerinin önünden geçiyor gibiydi. İnsan ölüme yaklaşınca böyle oluyormuş. Su yutuyordu ama mücadeleyi bırakmıştı.
Birden beklenmedik bir şey oldu; genç adam kolunun kuvvetlice yakalandığını hissetti, önce köpekbalığı aklına gelip telaşla çekmek istedi ama hemen yanında ihtiyar adamı fark etti. İhtiyar adam önce kolundan yakalamış, sonra yakasından tutup, onu bir bebek gibi çekmeye başlamıştı.
Göz açıp kapayana kadar kıyıya gelmişlerdi. İhtiyar adam, genci kızın yanına kadar atmış, nefesleniyordu. Gençlere gülümsedi; “-Siz de, ben de bugün güzel dersler aldık. Ben kendi adıma çok mutlu oldum. Siz kimseyi küçümsememeyi öğrendiniz. Ben de bu küçük dalgalarda sizi deneyerek, insanlığın ölmediğini gördüm. Delikanlı beni kurtarmaya gelmen, beni ne kadar mutlu etti sana anlatamam. Fakat ben daha bu dalgalara yenilecek kadar kocamadım”
İhtiyar kıyıda kendilerini toparlamaya çalışan gençlerin bir şey söylemesine fırsat vermedi; “-Hoşça kalın!” deyip yürüdü. Gençler peşinden koşamadıkları ihtiyara şaşkınlıkla, içlerinde bir buruk sevinçle bakakaldılar.
Günün Şiiri
Kitabım
Kitap en iyi arkadaş
Bana neyi sorsan söyler.
Ne anlatsa en sonunda
Çalış, iyi, doğru ol der.
Geceleri uyumaz o,
Beni kaldırır erkenden.
Okulum kadar güzeldir,
Kitabı çok severim ben.
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
Cahil ile Kitap
Bir çöplüğü eşelerken
Horoz inci bulmuş yerden.
Horoz inciden anlar mı?
Demiş şunu alan var mı?
Arpacıya götürerek
Bana versen bir yiyecek,
Diye satmış onu ahmak;
Horoz aklı ne olacak.
Babasından kalmış olan
Kitapların arasından
Güzelini alıp cahil
Bu bana hiç lazım değil
Birkaç kurşun alsam diye
Onu satmış kitapçıya.
Elbet cahil bilmeyerek
Horoz gibi düşünecek;
Cahil, horoz kadar boştur,
Kitap inci gibi hoştur.
İbrahim Alaaddin GÖVSA
Kitapların Yararları
Ne para ne yaşam yeter
Tüm dünyayı dolaşmaya
Kitaplarla çalışırız,
O yerlere ulaşmaya
Bizden önce yaşayanlar,
Neler yapmış bilir miydik?
Kitaplara geçmeseydi,
Şimdi onlardan geriydik
İyi kitap, iyi dosttur
Her zaman bize çocuklar
Hem hoşça vakit geçirtir,
Hem de bilgimiz çok artar.
Kasım TÜRKSAVAŞ
Günün Fıkrası
İki yaşlı adam karşılıklı dertleşiyorlarmış. Biri demiş ki: “Şu sağ bacağımdaki romatizma ağrısına artık dayanamıyorum! Ne diye ağrırsa kör olası?” “Neden olacak, demiş diğeri… “Yaşlılıktan! Bunların hepsi yaşlılık alâmetleri!” “Saçma…” demiş bacağı ağrıyan. “Sol bacağım da sağ bacağım ile aynı yaşta, o neden ağrımıyor?”
Günün Sözü
Gençliğini bilmediğin adamın, yaşlılığına gülme.
Alman Özdeyişi