Hani aşkla hatırlar ya adımızı “candan yakın” bir sevgili! Hani dalgalanır ya aramızdaki mistik doluluk.. Hani aşkın hasretlerde titrer ya yüreklerimizin zarı.. Hani erir ya kalbimiz. İşte öyle bir aşkın sevgilisi! Kim? İlk bakıştaki ilk sevgilimiz.. Annelerimiz tabi ki..
“Unuttum nasıldı annemin yüzü, Unuttum sesi nasıldı annemin” dizeleriyle hatırlatır zahiri ayrılıklarda büyüyen gaybi aşkımızı Behramoğlu.. Ve devam eder: “Unuttum nasıldı annemin gülüşü, Unuttum nasıldı ağlarken annem..”
Annem.. Ey uzak yıldızlardan sızan ışık! Bak gözlerimden dudaklarıma süzülen tuzlu sularda göğsünün kokusu! Ellerini uzat yüreğime, kınalansın parmakların.. Kısa bir ikindiydi zaman.. Tarih; ilk göz göze gelişimizden kırk bir yıl sonrası.. Koptu bakışlarının izi gözlerimden.. Kayboldu resmin.. Akşamsız gecenin karanlığına savruldu gövdem.. Kaç şiddetindeydi deprem.. Uğultusunda çöktü gökyüzü.. Parçalandı yüreğim.. Nisanlı yağmurlar listesine kaydoldu ismim.. Bakışlarımdaki çığlığın sesi kırıldı.. O tarihten bu yana on dört yıl geçti.. Öncesinde nasıldım bilmiyorum! Çünkü aşkla sırlı aynam gözlerindi senin.. Çünkü gözlerinde kaldı tüm resimlerim..
Annem.. Yalnızlığıma bulutlanır şarkıların gölgesi..Telaşlı nefesinden kalan sıcaklıkla rüzgarlanır saatlerim.. Saçlarının saçaklarında saklanan ellerime düşer yıldırım gibi yokluğun.. Ayrılığa topraklanır yüreğim.. Çünkü akşama tehirli hıçkırıklarla yıkılır gökyüzü.. Titrek ışıltılı düşlerinle uyuduğum hatıralarında topraklar dolusu hüzün.. Gözlerinden yüreğime sızar topraklı bakışların.. Gelir yağmurlarla güzelliğinin kokusu..
Annem.. Gözlerini günlük tutuyorum.. Fakat tarihi yok çünkü takvimi yok hasretimin. Bir tarih gerekirse günlerden hasret, yine hüzün aylardan ve mevsimi ayrılık ve sayısız ayrılık yıllardan.. Hani yaz demiştin güzlendi hatıralar.. Takvimlerde sarışın çığlık fırtınası.. Saçlarının rüzgarı nerede kaldı? Gözlediğim tüm yollarda bekler tenha istasyonlar.. Bekler gözlerimde misafirliğinden kalan gölgeler.. Gizlediğim düşleri hep sana yordum.. Uykusuz resimlerin düştü bakışlarımdan.. Tuz buz oldu akşama koşan fotoğraflarında tüm pencere camları.. Sığınaklarını su bastı tahammülün.. Ey sağanaklı gözlerimin avlusunda toprak kokusu ismin..
Annem.. Eski bir taş plak hüznüyle geçiyor dar saatlere tehirli günlerim.. Bütün çizgileri kırık hatta paramparça ve limitsiz raylar saplanışı duraklarda lahitleniyor gecelerim.. Dudaklarımda sütlenen şarkıları istiyorum.. Çünkü hasretinle çürüyor ciğerlerim serumla soluğunu.. Çünkü kangren ayrılıklarda kopan çığlığım pıhtılaştı..
Annem.. Ey gidebileceğim konaklarda tüm ışıklar söndü.. Çağrılı değildim lodosa açık pencerelerde pusulamdı bakışların çekildi.. Çekildi ayrılığın karanlık perdeleri karardı yüreğimde gökyüzü.. Çıplak ve soğuk ve bıçak ağzı bekleyişlerin karanlık bloklarında.. Ve taş yürek katların duvarlarına vurarak yankılanır yalnızlığım..Tutunduğum uçurumlardan kopuyor ellerim…
Annem.. Yağmurları davetliyor bakışlarından saçaklanan ayrılık bulutları.. Uçlarında ışıyor gün dönümü dudaklarında düşmeye hazır şarkıların sarışın rengi.. Açısı dar pencerelerde seni bekliyor yüksek derecelerde gönyesiz çığlığım.. Sonuçta gözlerinin mengelediği saatlerimin dönüşü yok.. Çünkü sabaha kapalı yollarda suskun istasyonlar hüznü yoğunluk.. Ve büyük bir fırtınayı çağırır gibi gözlerinin küstüğü akşamlarda yorgunluk..
Annem.. Gözlerinin mevsimini ödünç istiyorum bakışlarının ikliminde musonlamak için yüreğimi… Çünkü yaprakları hüzün kurusu saatlerin savruluşlarında yeşersin istiyorum gözlerin.. Belirsiz uzaklardan getir adımlarımı yorgun gölgelerimi dinlendir saçlarının duldasında.. İstiyorum çığlıklarımı ırmaklamak için gözlerini çentikle nabzıma.. Dağılan hücrelerime bağla bakışlarını ey gel bütün sularınla kuraklığıma ağla.. Ey külsüz ateşler yükselişi damarlarımda yanıyor hasretin sancılı yüklenişiyle sevdam..
Annem.. Ey diye başlamam için seni anlatışlarıma önce sarışın hatıralardan kurtulmalıyım.. Sonra sürekli yeşeren sözcükler bulmalıyım.. Ve ilk cümlede tüm gövden olmalı, örneğin; ey kara sevda benlik.. Korkunç suskunluk patlaması yokluğun.. Gözlerimde uçurumlanan resimlerde, bütün çığlıkları ezberledi ellerim.
Annem.. Ey iliklerimde çoğalan hücreli güzellik.. Kan revan içinde yüreğim.. Beni yalnız sen öperdin ta ciğerden! Çünkü dudaklarının lekesi gün batımı kanıtı kirpiklerimde.. Ey fakat bir ikindiden sonra göçükte kaldı gövdem.. Çürüdü yokluğunda kahkahasız gölgelerim.. Yalnızlığım küflendi.. Kalıcı körlük boşluğu yokluğunu düşünmek.. Bakışların zamklanır düşlerime.. Dolaylı açıklaması yok ki güzelliğin yanar gözlerimde..
Annem.. Ey telaşlı güzellik! Ey akasya bakışlı güzellik! Ey uçurumlu gözlerle çıkışlı güzellik! Ey musonlu saçlarla yağışlı güzellik! Ey kınalı dudaklarla haykırışlı güzellik! Ey menzilsiz sevgili.. Ey yüreğimde kısık bir alevle yanan sade güzellik!
Annem.. Rahmetle yağmurlu hatıralar gözlerimde yeşerdi! Yeşerdi dudaklarımda mermer levhalı çığlıklar.. Buğulu şarkıların metafizik ezgileriyle yıkadım yüreğimi.. Sana geldim “anneler gününde!” Dualarımı al çığlıklar bende kalsın.. İşte geldim güllerle çiçeklediğim ellerimde çocukluğum.. Çıkart sakladığın yerden kucaklarını, sarıl sımsıkı sarıl topraklı dudaklarla öp beni!
Selam ve saygılar…