Hayaloğlu Var Bugün Dağarcığımızda

0
103

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah uzun ve çok duygusal bir şiir var dağarcığımda. Dilerim beğenirsiniz.

Ah Ulan Rıza

Neden halâ gelmedi, yoksa
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.

Cebimde bir lira desen yok,
Madara olduk meyhaneye!
Ah eşşek kafam benim,
Nasıl da güvendim bu hergeleye!

Gelse, balığa çıkacaktık,
Ne çekersek kızartıp birayla yutacaktık.
Kafamız tam olunca, şarkılar döktürüp
Enteresan hayâllere dalacaktık.

Bu sandalı geçen hafta denk getirip
Çalıntıdan düşürdük.
Arkadaşlar ısrar etti,
Biz de, iyi olur, bize uyar diye düşündük.

Saat sekizde gelecekti,
Bana birkaç milyon borç verecekti.
Yoksa o nemrut karısı kaçtı da
Onun peşinden mi gitti?

Eğer öyleyse yandık,
Gudubet gene yaptı yapacağını!
Geçen sene de merdivenden itip
Kırmıştı Rıza’nın bacağını.

Abi, kadında boy şu kadar;
Kalça fırıldak, göz patlak, kafa çatlak!
Korkuyorum, bir gün ya kendini asacak,
Ya horlarken Rıza’yı boğacak!

Bak, şimdi acıdım, aşkolsun adama,
Ben olsam, vallahi baş edemem! ..
Hele beş tane velet var ki boy-boy,
Allah’tan düşmanıma dilemem!

Aslında iyi çocuktur Rıza, efendi huyludur,
Herkesin suyuna gider.
Yoksa, kalıba vursan hani,
Tek başına on tane adam eder!

Bir keresinde, hiç unutmam
Üç-beş zibidi haraca dadandı;
Rıza, sandalyeyi kaptığı gibi
Herifleri hastaneye kadar kovaladı!

Aynı mahallede büyüdük, aynı kızları sevdik,
Aynı kafadaydık.
Orta ikiden bıraktık, matematik ağır geliyordu,
Biz, başka havadaydık.

Aynı gömleği giyer, aynı sigaraya takılır,
Aynı takımı tutardık.
Fener’in her maçına iddialaşıp
Millete az mı yemek ısmarladık! ..

Bir tek askerde ayrıldık,
Bana Bornova düştü, ona Gelibolu.
Döner dönmez evlendirdiler,
En büyük salaklığı da bu oldu! ..

Bense hiç düşünmedim, zaten param yoktu.
Hep tek tabanca gezdim.
Benim beğendiğimi anam istemedi,
Onun gösterdiğini ben sevmedim.

Neyse, bunlar derin mevzu…
Anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek.
Ufaktan yol alayım
Anam evde yalnız, şimdi merağından ölecek! ..

Gittim, vurup kafayı yattım;
Rüyamda gördüm, gülümseyerek geldiğini.
Ne bilirdim, yolda kamyon çarpıp
Hastaneye kavuşmadan can verdiğini! ..

Vay be Rıza! ..
Sonunda sen de düşüp gittin Azrail’in peşine!
Dün, boşuna günahını almışım,
Ne olur, kızma bu kardeşine!

Öğlen kahvede söylediler, Rıza öldü, dediler
Ne kolay söylediler!
Sanki dev bir taş ocağını
Kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler!

Ah dostum… o kocaman gövdene
O beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler?
O zalim tabutun tahtalarını
Senin üstüne nasıl böyle çivilediler?

Yani sen şimdi gittin, yani yoksun,
Yani bir daha olmayacak mısın?
Yani bir daha borç vermeyecek,
Bir daha bira ısmarlamayacak mısın?

Peki, beni kim kızdıracak,
Kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak?
Peki, beni bu köhne dünyada
Senin anladığın kadar kim anlayacak?

Ulan Rıza… ne hayâllerimiz vardı oysa,
Ne acayip şeyler yapacaktık…
Totoyu bulunca dükkân açacak,
Adını Dostlar Meyhanesi koyacaktık.

Talih yüzümüze gülecekti be! ..
Karıyı boşayıp sıfır mersedes alacaktık.
Hafta sonu iki yavru kapıp
Boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık!

Ah ulan Rıza… bu mahallenin,
Nesini beğenmedin de öte yere taşındın?
Ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki,
Benim en kıral arkadaşımdın! ..

Ah ulan Rıza… ben şimdi,
Bu koca deryada tek başıma ne halt ederim?
Senden ayrılacağımı sanma,
Bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim! ..

Yusuf Hayaloğlu

Ve sevgili okuyucularım, sağlıkla, sevgiyle hep birlikte kalalım, her zaman ayrımsız gayrımsız… Yase

Günün Şiiri

Bir Acayip Adam

Fırtınadan arta kalmış bir teknede,

Tevekkül içinde;

Görkemli sakalı ve iğreti parkasıyla,

Gizlediği macerasıyla,

Bir acayip adam yaşardı.

Akşamları susardı,

Ben konuşsam kızardı…

 

Bir sürgün kasabasıydı,

Bir eski zamandı, Haziran’dı.

Çocuktum, evden kaçmıştım,

Gelip ona sığınmıştım…

 

Küçücük bir koydu, sığdı,

Burayı keşfeden belki de oydu.

Uzaktan, kasabanın ışıkları yanardı,

İçim anneyle dolardı, ağlardım..

Suphi şöyle bir göz atardı,

Gizli bir cıgara sarardı, ağlardı.

Sonra barışırdık,

Ben flüt çalardım, cıgara sönerdi,

Ağlardık…

 

Nereden geldiğini bilmezdim,

Kimsesizdi,

Belki kimliksizdi…

Onun macerası onu ilgilendirirdi;

Kimseye ilişmezdi…

 

Bir şeylere küfrederdi hep,

Tedirgin bir balık gibi uyurdu.

Bazen kaybolurdu, aradım,

Yağmurun altında dururdu.

 

Bir kalın kitabı vardı,

Cebinde olurdu, her gün okurdu.

Ben bir şey anlamazdım,

Kapağını seyreder, duymazdım.

Sakallı bir resimdi, kimdi;

Ne kadar mütebessimdi!

Sordum bir gün Suphi’ye:

Söylediklerini niye anlamıyorum, diye.

Bildiklerini, dedi, yüzleştir hayatla,

Ve sınamaktan korkma!.

Doğru ile yanlışı,

ancak o zaman ayırabilirsin

Ve O’nu anlayabilirsin…

Sonra gülerdi.

Günlerim, yüzlerce ayrıntıyı

Merak etmekle geçerdi.

Sonra yine akşam olurdu, Suphi susardı,

Ben konuşsam kızardı.

Tekneye martılar konardı,

Yüreğim Suphi’ye yanardı, ağlardım.

Suphi denize tükürürdü,

Gökyüzünü tarardı, ağlardı.

Sonra barışırdık,

Ben flüt çalardım, yıldız kayardı,

Ağlardık…

Bir sahil kasabasıydı,

Bir eski zamandı, Haziran’dı.

Çocuktum, evden kaçmıştım,

Gelip ona sığınmıştım…

 

Bir gün bir aksilik oldu,

Annem beni buldu!

Suphi kaçıp kayboldu.

Kasaba çalkalandı, olay oldu;

Ben sustum, kanım dondu!..

 

Polisler onu bulduğunda tekti,

Felâketti..

Herkes meydanda birikti.

Karakoldan içeri girerken

Sanki mağrur bir tüfekti!..

Ansızın dönüp bana baktı,

Anladın mı? dedi

Anladım, dedim; anladım…

Ve o günden sonra

Hiç bir zaman,

Hiç bir yerde,

Hiç ağlamadım…

Yusuf HAYALOĞLU

Günün Fıkrası

Eşeğe Ters Binmek

Nasreddin Hoca bir gün yabancı bir köyde misafir olur. Cuma günü O’nu kürsüye çıkartırlar. Güzel bir vaaz verir. Herkes pek memnun kalır. Camiden çıkınca Hoca’nın eşeğini getirirler. Köylülerin hepsi ona hizmet etmek için adeta yarışırlar. Hoca eşeğine binerken biraz düşünür. Sonra eşeğin üstüne ters oturur.

Herkes hayret eder. Köylülerden biri dayanamayıp sorar: “Hocam” der. “Kusura bakma ama eşeğe niçin ters bindiğini sorabilir miyim?”

Hoca tebessüm ederek cevap verir: “Eğer düz binip önünüze geçseydim siz arkada kalacaktınız. Siz öne geçseydiniz, bu defa ben arkada kalmış olacaktım. Böyle ters binince size arkamı dönmemiş oluyorum. Sebebi bu…”

Günün Sözü

En büyük bilgelik şu andan zevk almayı hayatın en büyük amacı kılmaktır, çünkü tek gerçek budur, başka her şey düşünce oyunudur. Ama bunun en büyük budalalığımız olduğunu da söyleyebiliriz, çünkü yalnızca kısa bir süre için var olan ve bir rüya gibi kaybolan içinde bulunduğumuz bu an asla ciddi bir çabaya değmez.

Arthur Schopenhauer