Değerli okurlarım, ülkemiz nüfusunun %13’nü oluşturan engellilerin, yaşam biçimleri de oldukça farklıdır. Bazı dernekler, kurum ve kuruluşlar engelli ismi taşıyor ama yeterli değil. İcraatları oldukça zayıf! İş isteyen ve arayan engelliler fazla olmakla beraber, bunlar yaklaşımlarında tamamen samimidir. Bu insanlar topluma avuç açmak, dilenmek istemiyorlar. Amaçları, çalışmak ve insanca yaşamak… Bundan doğal ne olabilir ki?
Engellilere gereken yaklaşımı göstermeyenler, aslında kendileri engellidir, onlar düşünce engellileridir. Çok yazık! Bir tarihte, engellilerin pistteki yarışlarına tanık olmuştum. Onların gösterdiği performansı engelsizler de gösterebilir ama onlar kadar inançlı değiller ve sanırım olamazlarda…
Tekerlekli sandalyeyle sporcular son turda kopmalar olmakla beraber birisi kazanmak üzereydi. Ancak, arkasındaki arkadaşı şansız bir an yaşadı ve sandalyesi ile beraber düştü. Birinci olmasına ramak kalan engelli sporcu, herkesi şaşırtacak biçimde durdu, geriye döndü ve arkadaşını kaldırdıktan sonra yarışa devam ettiler ama arkadan gelen ipi göğüsledi.
İlginç bir yaklaşım, birinci olan engelli sporcu, ipi göğüslediğinin farkında bile değildi. Çünkü başı geride, gözleri arkadaşlarındaydı. Doğal olarak burada milliyet, ırk, renk ve de din söz konusu değildi. Sizlere şöyle bir soru sormak istiyorum. Özellikle, uluslar arası bir müsabakada, son turda ve de ipi göğüslemek üzere iken düşen bir sporcuyu (engelsizlerden söz ediyorum) hiçbir sporcu yardımına koşar mı? İşte, aradaki gözle görülen fark burada!
Bir önemli konuyu da, unutmadan söylemek istiyorum. Şampiyon Kulüpler Kupasını kazanan engelli sporcularımız herkese parmak ısırttılar. Bu kupayı kazanan Avrupa’da kaç ülke var acaba?
Spordaki başarılarıyla, Yaşam biçimleriyle, İnsani yaklaşımlarıyla, daima gündem oluşturan engellilerimize, insanca yaklaşmayı ve onların onurunu kırmadan dost elimizi uzatmalıyız selpak mendil satan bir engelliden o mendili alsak ne kaybederiz? Ne kaybederiz ki?
Engellilere yardımcı olamıyorsak, onlara engel olmayalım yeter!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Vicdanlar Yaralanmasın
Değerli okurlarım, yaşamımızda yarınlar için hayallerimiz ve ümitlerimiz olmazsa yaşamın bir anlamı olur mu? Hayalleri yıkılan ve umutları yok olanların mutluluğundan söz edilemez. “VİCDANLAR YARALANMASIN” diye bir başlık attım. Bunun anlamını şöyle açıklayabilirim. Vicdanların yaralanması da, umutların yok olması gibidir. Hele bu adalet gibi herkese daima gerek olacak bir konuda kendini gösterirse.
Adaletsizlik var ya da yok ama gerçek konu şu: Ülkemizde ki mahkemeler, çatışan haklar ve menfaatler arasında denge denetimi yapmıyorlar. Geçerli bir örnek mi istiyorsunuz? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin genel düşüncesi, yani mahkemelerimiz hakkında ki izlenimi böyle.
Bu da, şu anlama geliyor. Hizbullah tahliyeleri kararını veren Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin açıklaması şöyle; “Yasayı uygulamaktan başka çaremiz yoktur…” Niçin böyle? Çünkü yargı bağımsız değil de ondan. Yargıda gerçek bağımsız kültürü yerleşmedikçe başka kararların çıkması da beklenemez. Mümkün değildir bence.
Özellikle, yargının ağır baskı altında bulunduğu günümüzde, savcıların da, hâkimlerinde vereceği kararlar böyle olur. Yani çatışan hak ve menfaatler arasında gerçek bir denge denetimi yapabilmelerini beklemek ve düşünmek fazla iyimserlik olur.
Öyle ya elindeki kitaba sığınmak dururken, bağımsız ve gerçek iradesini ortaya koyup, başını belaya sokmaya ne gerek var? Ülkemizde yargı nedense hiçbir zaman bağımsız olmamıştır. Hele son yıllarda da boyut kazanmıştır. Suçunu çekenlere, çekmiş gibi gözükenlere, hapisten çıktı diye tabi ki kızamayız ama sözünü ettiğim tahliyelerin toplumumuzun adalet duygularını parçalamış, vicdanlar ağır yara almıştır.
& & & & &
Geniş halk kitlesi şöyle düşünüyor. Adaletin ve hakkın yerini bulmadığı bir toplumda, kim kendini tamamen güvende hissedebilir? Esas sorun, bu toplumda soruların yanıtlarının hiçbir zaman tatmin edici bir biçimde ortaya çıkartılmaması. İşte en büyük sorun bu!
Faili meçhuller dosyası olduğu gibi duruyorsa. Birçok dosyalar beklide bilerek ve isteyerek zaman aşımına uğratılıyorsa, Abdi pekçi, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, hepimizin vicdanlarına kazınmış olan cinayetlerin failleri belli olamıyorsa, adalet var diyebilir miyiz? Susurluğu, Ergenekon’u daha gündeme getirmiyoruz. Neyse!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Tabakları Küçültelim
Kilo vermemekten yakınanların yapacağı bazı işlemler olmalıdır. Bunların başında, özellikle akşam yemeklerinde tabakların küçültülmesidirler. Çorba ve salata yemekte bir sakınca olmayabilir ama yüksek protein ihtiva eden yemeklerin tüketilmesinde hem küçük tabak ve hem de küçük çatal bıçak kullanılmasını önerebilirim.
Kilolarından şikâyetçi olanlar bu önerilerime uyarlarsa büyük mesafe kat etmiş olurlar. Tabakları küçültmek güzelde, gelin akşamları yemek yerine meyve tüketin. Sonuç sizleri çok muylu edecektir. O anda meyve yoksa normalden biraz erken uyumaya çalışın. Göreceksiniz, sabahleyin tok uyanacaksınız!
Günün Sözü
Yediklerinle Değil Yaptıklarınla Anılırsın.
Öcal’dan İnciler
Ağlayanla Gülenin Yüz Hatları Aynıdır.