Netanyahu Fransa’ya Neden Gitti? Karşılıklı Konuşmalar Sonucunda İsrail Kudüs’ü Başşehir Yaptı

0
123

Atatürk; Türk milletinin nelere dayandığını ve neleri başarmaya muktedir olduğunu gösteren en büyük kılavuzumuzdur. Türkler, tarih boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir millettir. Türk’ün haysiyet izzet-i nefsi ve kabiliyeti çok yüksektir. Fransa veya başka devletler kullanılarak, Türkler üzerine baskı kurma entrikaları içerisinde olan azınlık kitleleri unutulmadı. Türklerle iyi geçinen tüm devletler, dostluk ilişkilerini üst düzeyde tutmuştur.

Osmanlı’nın çöküşüyle kendilerine topraklarımızda hak iddia eden tüm dış şer güçler, işi daha da ileriye götürerek içimizde sessizce duran düşman azınlıklarla birlikte, Türk soyunun mezarını kazıp bizleri o mezara gömmeye çalıştı. Tarih sayfaları bu gibi isyancıları sayfalar dolusu yazdığı halde, hiç birimiz bunlardan kendimize paye çıkarmadık.

Yurdumuzun dış güçler tarafından paylaşılması hep oldubittiye getirildi. İlk işgal; Fransız gemilerinin İskenderun limanımıza gelmesi ve şehrimize çıkarma yapmasıyla başlamıştır. Fransızların İskenderun’a gelmesinin ardından, Hatay’a oradan da Suriye ve Misak-i Milli hudutlarımız olan Kerkük Musul’a kadar uzandı. Basra Körfezinin tamamı Fransa ve İngiltere birlikteliği ile işgal edildi.

İçinde bulunduğumuz yıl itibariyle; halen onların uzantılarını Ortadoğu’da görüyor ve yaşıyoruz. Haçlı seferleriyle elde edemedikleri Kudüs’ü şimdi oldubittiye getirerek almak isteyen haçlı birlikleri, en güzel şekilde program uygulayarak Kudüs’ü İsrail’in başşehri yaptı.

Dünya’da bulunan tüm Müslümanlar bu oldubittiye baş kaldırdı ve ardından İsrail başbakanı Netanyahu Amerika’dan sonra hemen Fransa’ya gitti. Neden gitti çünkü Ortadoğu’nun gizli hâkimi Fransa ve İngiltere olduğu için oraya gitti şimdi sıra İngiltere’de… Oraya da gidecek, her taşa başını vuracak. Türkiye bu işe karıştı karışalı palanları alt üst oldu. Sanmayın bu paylaşım yalınız onlarla! Büyük Amerika önderliği işte ortadaydı gördük ne yaptıklarını.

Geçmiş bilgilerimizi şöyle bir hatırlayalım; 19’uncu yüzyıldan itibaren Avrupa ülkelerindeki sanayileşme, hammadde ihtiyaçlarını ortaya çıkardı. İskenderun (Hatay) onlar için bir liman kapısı ve Ortadoğu’ya açılan pencere gibi kullanıldı. Öz be öz Türk toprakları olan Kudüs, Musul, Kerkük ve Basra… Osmanlı toprakları üzerinde olan bu yerlerin paylaşılması ta o zamandan planlandı. Değişik tezgâhlama yöntemleriyle gayrimüslimleri, Kürt kökenli vatandaşları, Müslüman Arapları, “İstiklal” vaatleriyle Osmanlı Devletine karşı siyasi ve ekonomik istikrarı bozma mücadelesinde kullandılar.

Fransa ve İngiltere 16 Mayıs 1916 tarihinde Osmanlı devletinin paylaşılması konusunda Sykes-Picot Anlaşması uyarınca, İskenderun bölgesi Suriye toprakları içerisinde sayıldı. Fransız tek söz sahibi konumuna getirilerek, manda tabir edilen sistemi devreye koydular. 14 Kasım 1918’de Fransız’lar fiilen çıkarma gemileriyle İskenderun’a asker çıkarttı. Vatanımızın paylaşılmasını kendilerince yapan bu zihniyet, Türk vatandaşları kendi topraklarında yabancılaştırma versiyonunda bulundu. İskenderun’u işgal etmelerinin ardından, Hatay ilini sömürge gibi kullanmaya başladılar. Fransa İngiltere ve ABD birlikteliğiyle topraklarımız, Suriye toprakları içerisinde gösterilmeye başlandı. O yıllar bir kâbus gibiydi unutamadık.

Hatay ile ilgili neler yapmadı bu kendini bilmezler; Köyleri Nahiye, Nahiyeleri de ilçe yaptılar. Liselerde görülen eğitimi tamamen Fransızca ve Arapça diline dönüştürdüler. Alevi vatandaşlarımızı bizlerden koparmak için Alevilik okulları bile açtılar. Bu yüzden yüzlerce Türk çocuğu eğitimsiz kaldı. Fransız’lar daha sonra faiz ve bankacılık sistemini kurarak, önce Türkleri borçlandırdılar. Borçlarını ödeyemeyenlerin mallarını, Ermenilere, gayrimüslimlere ve işbirlikçilerine sattırarak Türkleri topraksız bıraktılar. 27 Kasım 1918 tarihinde merkezi Beyrut’ta bulunan, Fransa Yüksek Komiserliği’nin çıkardığı bir uydurma kararname ile “İskenderun Sancağı” İskenderun merkez alınmak suretiyle, Antakya ve Reyhanlı’yı da içerisine dâhil ederek, sınırları genişlettiler.

7 Aralık 1918 de Antakya’ya hareket eden Fransız birlikleri, Antakya hükümet konağına, çekmek istedikleri Fransız bayrağına karşı, halkın tepkisi büyük olmuş ve bu durum sert bir şekilde protesto edilmişti. Özellikle Fransız birliklerinin içerisindeki Ermeniler, halka karşı zulüm işlerine başlayarak, tedirginliklerini hat safhaya çıkardı. Halkın protestosuna rağmen 11 Aralık 1918 günü, İskenderun Sancağını (Hatay) Fransızlar tamamen işgal etti. Daha sonra 400 Ermeni’den meydana gelen bir Fransız Piyade Taburu, Dörtyol’u işgal ederek, büyük taşkınlıklarla halkın malını ve canını gasp ettiler.

Sözde modern ve ileri devletler, içlerindeki kan ve öfkelerini, Türk’ler üzerinde o kadar güzel şekilde tezgâhlıyorlardı ki, onları masum devletler sananları bile hayrete düşürüyordu. Fransız’lar ve Ermeni çeteler; sadece sorgusuz sualsiz sivil insanları öldürmek, yaralamak ve hapsetmekle kalmadı. Herkesin gözü önünde dehşetli şekilde işkence, zulüm ve katliamlar yaparak halkı sindirmek istiyorlardı. Şehrimiz İskenderun’da işgalliklerinin keyfini süren Fransız ve Ermeni çeteler, bazı köy ve şehir merkezlerine saldırarak, Müslümanların ev çiftlik ve dükkânlarını yakıp yıktılar. Muhalif gördükleri memurların işlerine son verdirerek, bunların yerine komitacı Ermenileri göreve atadılar.

Şehit Faruk Cengiz’in 12.08.1921 tarihinde yazmış olduğu şu cümlelere dikkatinizi çekiyorum. “…Yabancı işgalin çirkinliklerine ilk defa İSKENDERUN sahne oldu. Dinimize, Milliyetimize, Varlığımıza en amansız rakip, en amansız düşman olan Ermeni çetelerinden oluşan Fransız alayı, Fransa hükümetinin bu limana çıkardığı ilk işgal kıtası oldu. Galip ve kudretli bir hükümetin yetkisini taşıyan bu kanına susamış katil kitlesinin bakışında, yürüyüşünde, konuşmasında Türklüğü öldürmek, ezmek ve aşağılamak azmi görünüyordu. Bu durum millet ruhunu çok incitiyordu. Zulme uğrayan ve bir yenilginin sonuçlarına hazırlanan millete reva görülen şiddet, öfke ve nefret, unutulmayacak bir davanın, sebep ve başlangıcını oluşturuyordu…”

Sahte Fransa’nın, Türklere musallat ettiği Ermeni (Lejyon d’Orient) haydutların yaptıkları olaylar, intikamcı ve aç gözlerini asla doyurmuyordu. Ve bir gece ansızın; İskenderun’da büyük mağaza dükkân ve evlerin kapılarını kırdılar, eşya ve malları yağmaladılar, kadınların ırzına geçtiler, insanlarımızı döve-döve öldürdüler. Böylece kindar maksatlarına eriştiler. Bunca zulme karşı Fransa kayıtsız kalıyor, hatta Ermenileri yaptıklarıyla ödüllendiriyordu. Aynı tutumları Belen’de yaşandı ve (1914-1918) tarihlerinde Ermeni Doktor Çil Karebet tarafından zehirlenerek şehit edilen, 41nci fırka alay kahramanlarımız için yaptırılan abide; Tanrımıza Ermeniler için yakarış ve beddua edasıyla Belen’deki yerinde durmaktadır.

Kudüs onlar için elde edebilecekleri en zor girişimdi. Haçlı seferleri Selehattin Eyyubi ile son buldu. Hatay ilini karıştırıp Kudüs’ü elde etme planları o yıllarda yine amacına ulaşmadı ama şimdi amaç ettikleri şeyi oldubittiye getirerek yapmaya çalışıyorlar. ABD’yi lider konumuna getirtip ilk açıklamayı Trump’a yaptırdılar.

Ve şimdi perde arkasına geçip gelişen olayların seyrine başladılar. Kendini Dünyanın hâkimi sanan ABD, Kudüs’ü İsrail’in başşehri yaptı. Bundan sonra Dünya kaynayacak hem de çok kaynayacak. Bakalım el mi yaman bey mi yaman! Hep berber göreceğiz!! ABD bu işi kesinlikle yalınız yapmadı. Haçlı seferlerini oluşturan tüm devletlerle görüştü ve daha sonra yapacaklarını yaptılar. Allah’ın dediği olacak.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here