Değerli Okurlarım, başı sonu belli olmasa bile, anlatılması şu anda mümkün olmayan zor bir süreçten geçiyoruz. Dağdakiler hiçbir şey söylemeden ülkemizi terk ediyorlar. Bu alicenaplık nereden kaynaklanıyor, bu terk ediş kimin ya da kimlerin emriyle oluyor? Gidenler ya da gitmek üzere olanlar nasıl bir söz aldılar. Bu söz ya da onları mutlu edecek taviz verildi mi?
Türk halkının midesini bulandıran, beynini kemiren de işte bu sorular değil mi? Bir Allah’ın kulu çıkıp da “Taviz maviz yok, herkes geldiği yere gidiyor…” Bir kiracı düşünün ve bu kişi ne kira ödüyor ne de elektrik suya karışıyor. Ev sahibi de korkudan olacak ses çıkarmıyor. Fakat günün birinde kiracı evi tahliye ediyor.
Meraklılar soruyor; nasıl oldu da evi boşalttın, yoksa bir durum mu oldu? Kiracı diyor ki; ev sahibi beğendiğim bir yer gösterdi, kirasını kendisi ödeyecek, neden tahliye etmeyeyim ki… 23 Nisan Bayramı’nı geride bıraktık. Milli bayramlarda çocuklara küçük bayraklar dağıtılır ve onlarda minik elleriyle sallarlar mutlu olurlar. Daha sonra da o bayraklar evlerin bir köşesini süsler.
1921’deki Meclis’te ve günün koşullarındaki olumsuzluklara rağmen, Ulu Önder Atatürk şöyle diyor; “Suret-i umumiye de prensip şudur ki, hudud-ı milli olarak çizdiğimiz daire dahilinde yaşayan anasırı muhtelife-i İslamiye, yekdiğerine karşı, ırk, muhit, ahlak olarak bütün hukukuna riayetkar öz kardeşlerdir…”
89 yıl önce söylenen o müthiş sözler kahraman Meclis tarafından çılgınca alkışlanıyor… Atatürk devam ediyor…
“Bu nedenle onların arzuları aleyhine hiçbir şey yapmayı istemeyiz. Bizce kati olan husus şudur ki, hudud-ı milli dahilinde Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap vesair ne varsa, bütün bu İslam unsurlar, ortak menfaat çatısı altında beraber çalışmaya karar vermişlerdir.”
Cumhuriyeti kuran ilk meclis alkışlarla dinlemiştir bu önemli sözleri. Tabi ki bu önemli konuşmanın ayrıntıları bir yerlerde vardı. Ülke geneline baktığımızda, ülkemizin bir yerinden diğer yerine bayraklar açılıyor ve sallanıyor. Bu bayraklar 23 Nisan’da çocukların elindeki bayraklar gibi değil. Hele sallanışları hiç değil. O bayraklar kin ve öfkeyle sallanıyor.
İhanet, kin ve öfke çığlıkları yükselirse, o zaman o bayrak sallamanın anlamı değişir. Çok yazık olur. Müstevlilerin de istediği budur. Herkes şunu iyice bilmelidir ki; “Bu ülkenin faturası ödenmiştir… Böyle Biline”
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Sonu Nereye Varır…
Değerli Okurlarım, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı dört gün önce kutladık. Milletimize de, çocuklarımıza da hayırlara vesile olur inşallah. Bundan tam 93 yıl önce… Yani 23 Nisan 1920… Türk Milletinin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı, Türk Ulusu’nun Egemenliğini dünyaya duyurduğu tarihtir.
Atatürk, 23 Nisan 1924’de, 23 Nisan gününün “Bayram Olmasını” önermiş, Mecliste bu öneriyi alkışlarla kabul etmiştir. Bu tarihten beş yıl sonra da bu bayramı yarınlarımız olan çocuklara armağan etmiştir. Yıl 1979’un 23 Nisan’ı…
Çocuklarımız milli bayramını altı ülkeden gelen çocuklarla kutluyorlar. Düne kadar kırk ülkenin çocukları 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını çocuklarımızla beraber kutluyorlardı. Eminim daha da artacaktır.
Gerçekçi olmamız gerekirse; 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı buruk kutlanıyor. Giderek bazı şeyler zorlaşıyor, adeta suç unsuru kabul ediliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Ulu Önder Atatürk’e ve milletine bıraktığı mirasa sistemli bir biçimde ve acımasızca saldırılması. Önceleri bir aşındırma politikası güdülüyordu, sonra da ulu orta tırmanışa geçti.
Bunun sonu nereye varır dersiniz? Öncelikle, ordularımıza komuta eden komutanlar yakalanıp hapse atıldı, bu bir başlangıçtı. Kimseden ses çıkmayınca, Atatürk’ün hediyesi olan milli bayramlar teker teker kaldırıldı.
Bunlar yetmemiş olacak ki, Türkiye Cumhuriyetinin “TC”si resmi kurumlardan silinmeye başlandı. Ama Başbakan “Benim haberim yok” diyor. Diyor ama “Madem ki karar verilmiş, geri adım atılmamalı” demeyi de ihmal etmiyor. Sağ olsun delikanlı adam doğrusu.
Bu nasıl bir anlayıştır? Neye hizmet ediyorlar? Milli bayramlarımız birlik ve beraberliğimizi güçlendiren, çocuklarımıza ve gençlerimize vatan ve millet sevgisini aşılayan müstesna günlerdir.
Bu özel ve anlamlı günleri daha bir güçlendirmek, insanlarımıza sevdirmek dururken, bu günleri küçültmenin ve hatta ortadan kaldırmanın ne anlamı var anlamakta güçlük çekiyorum.
Ne yapmak istiyorlar? Nereye varmak istiyorlar? Bunu anlamak için de, sanırım yine “Akil İnsanlara” ihtiyaç olacak. Böyle insanlar bulunursa ki, böyle insanlar çevremizde çok fazla. İşte o zaman ne olacağı, nereye varılacağı kendiliğinden ortaya çıkar.
Başka bir Türkiye yok beyler… Ülkemizin manevi değerlerine el uzatmayalım-koruyalım… Bu aziz vatan, bizlerden birinin kanıyla sulanmıştır… Şehitlerimiz, atalarımızın kemiklerini sızlatmayalım… Adaletten şaşmayalım… Çünkü o herkese lazım… İçerde de dışarıda da saygınlığımızı yitirmeyelim… Bu iş nereye varır bilmem ama aziz milletimiz esareti sevmez…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Atatürk Türkiye’si
Bu vatanın nasıl kurtarıldığını bilmeyenler ya da bilmezden gelenler. Unutmasınlar ki, onların da dedeleri bu topraklar için kanlarını dökmüşlerdir. Türk Ulusu esareti sevmez, daima hür yaşamıştır. Osmanlılara gelinceye kadar kurulan Türk Devletlerinde kan bağı vardır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de onların bir devamıdır.
İstiklal savaşımızın en şiddetli döneminde, Ulu Önder Atatürk askerlerine şu emri vermiştir; “Ben size ölmenizi emrediyorum” tarih bu sözlere tanıktır… Neden öyle söylemiştir acaba?
Esir olacağımıza, hepimiz ölelim daha iyi anlamını taşımaktadır. Yüce Allah ülkemizi özel yaratmış adeta. Bizleri de şanslı kulları olarak bu aziz topraklara göndermiştir.
Gelin, her karış toprağı aziz şehitlerimizin kanıyla sulanmış vatanınıza sahip çıkalım, nohudu kömürü yine dağıtın zamanı gelince ama manevi değerlerimize dokunmayın. Çünkü o bayramlar, manevi değerler hepimize aittir…
Günün Sözü
Esir Olanlar Her Şeyini Yitirir!
Öcal’dan İnciler
Esaret, Bize Göre Değildir.