Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? 10 Kasım sabah 9’u 5 geçe sirenler çalmadan çok önceden ayaktaydım. Balkona çıktım daha yeni-yeni nefeslenen gökyüzüne baktım, gözlerim yaşlı, dudaklarımda bir gülümseme, teşekkür ettim Allah’a; şu anda özgür ve bağımsız olarak gökyüzüne bakabiliyorsak, ulusumuzun yok olmasına izin vermediği, ona Mustafa Kemal ve silah arkadaşları gibi kahramanları gönderdiği için. Özlemimiz her zamankinden fazlaydı. Minnetle, sevgiyle, saygıyla ağırlaşmış, huşu dolu olarak ellerimi hafifçe gökyüzüne çevirerek, ruhuna Fatiha okudum. Ve diledim ki bu ülke sonsuza dek onun ilkeleri ile kalsın. Özgür, bağımsız, laik, cumhuriyetçi, halkçı, eşitlikçi…
Atatürk ve silah arkadaşları bu yıl bir başka anıldı yurdun dört bir tarafında. Camilerde, hatim indirildi Kürtçe ağıtlar yakıldı. Yolda olanlar araçlarını park edip tam saat 9’u 5 geçe hazır ola geçti. Bu çok güzel bir birlik ve beraberlik görüntüsü idi duygudaş olduğumuzu hissetmek çok güzeldi. Böylece birbirimize yaslanarak daha sağlam adımlarla ilerleyebiliriz geleceğe doğru diye düşünüyorum. Her zaman yolundan yürümeğe ant içtik rahat uyu atam.
& & & & &
Ve Ayla… Bu ismi artık hemen hepimiz tanıyoruz sanırım! 1950 yıllarının İskenderun’dan Kore’ye kadar uzanan yaşanmış bir öykünün kahramanı Ayla. Film vizyona gireli çok olmadı ama izlenme sayısı rekor kırdı herhâlde. Bendeniz bundan çok önceleri gerçek kahramanları TV’de görmüştüm, yıllar sonra kavuşma anlarını falan. O zaman içimden çok güzel bir film yapılır bu harika duyusal öyküden diye geçirmiştim ve hemen ardından film geldi.
Yönetmenliğini Can Ulkay’ın, senaristliğini ise Yiğit Güralp’in gerçekleştirdiği 2017 Türkiye ve Güney Kore ortak yapımı savaş filmini arkadaşlarımla izlerken savaşın acımasızlığı ve vahşeti karşısında bir kez daha lal olduk. Duygularımız gözlerimizden taştı. Ayla karakterini canlandıran küçük kızın performansı harikaydı tabi bütün oyuncularda öyleydi. İzlenmesi gereken bir film bendenizce… Bunca vahşet, kırdı, vurdu içinde içimizi ısıtan, hatta öldüğünü sandığımız birçok duygumuzu yeniden uyandıran bir film.
& & & & &
Ve nihayet terör için ortak karar, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD Başkanı Donald Trump, Vietnam’ın Danang kentinde düzenlenen APEC zirvesinde bir araya gelmiş ve açıklamada, iki liderin terör örgütü DEAŞ’la ortak mücadelenin sürdürülmesi ve tehlikeli olayların engellenmesi için ortak iletişim kanalları kurulması için anlaşmaya vardıkları belirtildi. İnşallah diyoruz. Demek neymiş bana dokunmayan yılan bin yaşasın dememek gerekiyormuş. Ve sevgili okuyucularım sağlıkla sevgiyle kalalım her zaman ayrımsız gayrımsız… Yase
& & & & &
Leonardo ve Son Akşam Yemeği
‘Simyacı’nın meşhur yazarı Paulo Coelho’dan bir hikaye… Leonardo da Vinci ‘Son Akşam Yemeği’ isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı. İyi’yi İsa’nın bedeninde, Kötü’yü de İsa’nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda’nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı.
Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı. Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti. Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi. Aradan üç yıl geçti. ‘Son Akşam Yemeği’ neredeyse tamamlanmıştı, ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı.
Leonardo’nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı. Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı.
Leonardo, yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi. Çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı. Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler. Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı. Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu.
Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü. Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi: ‘Ben bu resmi daha önce gördüm…’ ‘Ne zaman?’ diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı.
‘Üç yıl önce’ dedi adam. ‘Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce… O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum. Pek çok hayalim vardı. Bir ressam beni İsa’nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti…’
İyi ve Kötü’nün yüzü aynıdır…
& & & & &
Esas Akıl
Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar: “Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?”
Doktor, “Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Siz ne yapardınız?” der.
Adam, “Ooo! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova, kaşık ve fincandan büyük.”
“Hayır” der doktor, “Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.”
Ders: Akıl, sadece bize sunulanlar dışında çözüm bulmaktır.
& & & & &
Biri Thales’e sorar; “Sana göre dünyada biricik devamlı olan şey nedir?”
“Ümit” diye cevap verir düşünür. “Zira bizi en son bırakan budur.”
“Peki, öyleyse en kolay olan şey nedir?” diye sorulunca, “Başkasına nasihat vermek” diye karşılık verir.
& & & & &
Geçmişin büyük bilginlerinden biri, yorgun bitkin bir halde uzun bir yolculuktan dönmüş, ter ve kir ağırlığı da buna eklenmişti. Yurduna yuvasına kavuşan bilginin ilk işi hamama gidip kendisine en fazla rahatsızlık vermiş olan kir ve terden kurtulmak oldu. Hamamda kendisini yıkayan tellak görgüsü kıt biriydi.
Yıkanma kesesine dolan avuç avuç kirleri suya tutacağına ‘Ne kadar kirlisin’ der gibi bilgin zatın önüne yığıyordu. Keseleme işi devam ederken, tellak keselediği şahsın ilim sahibi biri olduğunu öğrenince, “Efendim madem siz derin bir bilginsiniz ‘mertlik nedir?’ bana açık seçik anlatır mısınız?” dedi. Yıkanmakta olan büyük bilgin tellağa bir incelik dersi vermenin fırsatını yakalamıştı Şöyle dedi: “Mertlik, kimsenin ayıp ve kusurlarını yüzüne vurmamak, kirlerini kendisine göstermemektir.”
Günün Şiiri
Sevgilerde
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı…
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı
Behçet NECATİGİL
Solgun Bir Gül Dokununca
Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Kahve, otel köşesinde
Nereye gitse bu akşam vakti
Ellerini ceplerine sokuyor
Sigaralar, kâğıtlar
Arasından kayıyor usulca
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ya da yalnız bir kızın
Sildiği dudak boyasında
Eşiğinde yine yorgun gecenin
Başını yastıklara koyunca.
Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.
Uzanıp alıyorum kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
Akşamlara gerili ağlara takılıyor
Yaralı hayvanlar gibi soluyor
Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
Yollar, ya da anılar boyunca.
Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
Kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Behçet NECATİGİL
Günün Sözü
Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine sevmek ve sevilmek için yollar arayın
Mevlana
Her şey, insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır…
Paolo Coelho