Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Hareketli, sıkıntılı günler yaşıyoruz. Dün bildiğiniz gibi ABD bize vize yasağı koyduğunu ilan etti. Borsa dibe vurdu, dolar, altın fırladı. Hareketlilik her tarafta; dolar üzerinden kira ödeyenler, ABD’de okul kaydı yaptıranlar, iş sahipleri, hepsi ayrı-ayrı sıkıntılar içindeler. Tabi Amerika’nın bunu yapması için çeşitli nedenleri var kendince? Belki göz korkutma, belki canı böyle istediği için! Büyük devletlerin kaprisleri de kendileri gibi büyüktür zahir? Ama ne olursa olsun, olan yine halka, öğrenciye oldu. Önceden vize alanlar için sorun yok ama ya kirasını dolarla ödeyenler ne yapsın? Dilerim bu hareketlilik uzun sürmez de zaten sıkıntılı olan gündem tümden sıkıntıya bağlanmasın.
& & & & &
Ve Türk silahlı kuvvetleri, İdlib-Reyhanlı sınırında. Semalarımızda hareketlik sürüyor, çok inip kalkan helikopterler, Reyhanlı’dan duyulan çatışma sesleri ve Oğulpınar Sınır Karakolunda tank ve füzelerin namluları, olası tehditlere karşı İdlib yönüne çevrili! Allah Türk Silahları Kuvvetlerimiz, Mehmetçiklerimizle birlikte olsun inşallah. Aklımız duamız onlarla her zaman.
& & & & &
Sıkıntılı durumlar, Müftülere resmi nikâh kıyma yetkisi veren yasa tasarısının her şeye rağmen komisyondan geçmesi ile devam ediyor. Bizler resmi nikâh ve hoca nikâhı kıyarak evlilik hayatına başlayan bir toplumuz. Ülkenin çoğu yerinde bu böyledir. Yani dini nikâha karşı değiliz ancak, resmi nikâhın yerine sadece müftünün kıyacağı nikâh ile kadınların büyük ölçüde ezileceğini, çocuk gelinlerin artacağını düşünüyoruz. Ve yanlıştan dönülmesini diliyoruz.
& & & & &
Ve sıkıntılar Avrupa Şampiyonası final maçında İngiltere’yi 2-1 yenerek şampiyon olan Ampute Milli Futbol Takımı sayesinde sevince döndü, zıpladık havaya ve teşekkür ediyoruz ve gurur duyuyoruz Ampute milli takımımızla.
& & & & &
Ve sevgili okuyucularım, sonbaharın iyiden iyiye kendini gösterdiği bu günlerde bendeniz gibi mıymıylar yine mıymıylanıyor. Aslında çorap ve spor ayakkabıları yaz boyu ayağımdan çıkarmadığım halde sağlıklı olan ayaklarım şimdi sonbahar gelir gelmez binlerce minik-minik içi iltihap dolu boncuklarla doldu. Ve böylece eve hapsoldum. Bendeniz gibi hiper aktif biri için bu durum ekstra sıkıntılı bir durum. Üstelik ne kadarda dirençli bu minik boncuklar ilaçlara karşı anlatamam. Zonk zonk zonkluyorlar, geceleri uyutmuyor, gündüz eve bağlıyor. Nasıl bir şey bu anlamadım valla.
Ve sevgili okuyucularım “hastalık sağlığın zekâtı” derdi rahmetli annem. Bendeniz büyük zekâtlar vermek zorunda kalıyorum valla her mevsim dönüşlerinde hayırlısı olsun artık! Ve sevgili okuyucularım önce sağlık diyoruz. Ve sağlıkla, sevgiyle kalalım her zaman ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & &
Yaşamın Yankısı
Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden çocuk ayağı takılıp düşüyor ve canı yanıp ‘AHHHHH’ diye bağırıyor. İleride bir dağın tepesinden ‘AHHHHH’ diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor. Merak ediyor ve; “Sen kimsin?” diye bağırıyor. Aldığı cevap ‘Sen kimsin?’ oluyor. Aldığı cevaba kızıp “Sen bir korkaksın!” diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses ‘Sen bir korkaksın!’ diye cevap veriyor. Çocuk babasına dönüp; “Baba ne oluyor böyle?” diye soruyor.
“Oğlum” der babası, “Dinle ve öğren!” ve dağa dönüp ”Sana hayranım!” diye bağırıyor. Gelen cevap ”Sana hayranım!” oluyor. Baba tekrar bağırıyor, “Sen muhteşemsin!” Gelen cevap; ”Sen muhteşemsin!’. Çocuk çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor.
Babası açıklamasını yapıyor: “İnsanlar buna yankı derler, ama aslında bu yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.” Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır.
& & & & &
Zengin bir iş adamının bahçesinde, yan yana dikilen iki limon ağacı vardı. Mayıs ayı sonlarında açan limon çiçekleri, bütün bahçenin havasını bir anda değiştirir ve apartmanlara hapsedilmiş insanlara baharın geldiğini müjdelerdi. Ancak limon ağaçlarından biri, diğerinden cılız ve şekilsizdi. Bu yüzden büyük ağaç her fırsatta onu küçümser ve tepeden bakardı.
Ev sahibi de küçük boylu limon ağacından ümit kesmiş görünüyordu. Ona göre ağaç, bu gidişle kuruyup ölecekti. Bu yüzden de onu fazla sulamaz ve bakımını yapmayı pek istemezdi. Günün birinde esen sert bir poyraz, karlı dağların yamaçlarındaki bir grup çiçek tohumunu iş adamının bahçesine uçurdu. Fakat bahçenin her tarafı parsellenmiş, sadece limon ağaçlarının altında yer kalmıştı. Bir an önce filizlenmek zorunda olan tohumlar, limon ağaçlarının yanına gelerek onların altında yeşermek için izin istedi. Büyük ağaç, iyice kasılarak: “Böyle bir şey asla mümkün olamaz” diye atıldı. “Bizler kuru kalmayı pek sevmeyiz. Eğer dibimde çoğalırsanız, suyu emip beni kurutursunuz.”
Aslında büyük ağacın çekindiği başka bir şey daha vardı. Çiçekler rengarenk açtıklarında, limon ağacının sarıya çalan beyaz çiçekleri sönük kalacak ve bahçe sahibinin gözündeki değeri azalabilecekti. Oysa ki ağacın, kendinden güzel olanlara hiç mi hiç tahammülü yoktu. Küçük ağaç, uzun boylu arkadaşının tohumlara verdiği cevabı beğenmemişti. Çünkü o, kendisine hayat verenin, o hayat için gerekli olan suyu da vereceğini çok iyi biliyordu. Bu yüzden, aklına bile gelmiyordu susuzluk. Tohumların teklifini kabul ederken: “Sizlerle birlikte olmak, bana mutluluk verir” dedi. “Böylelikle yalnızlık da çekmeyiz.”
Büyük ağaç bu işten hoşlanmamıştı. Fakat küçük olanı: “Güzel yaratılanlardan kimseye zarar gelmez” diye tekrarlıyordu. “Güzellerden güzellikler doğar sadece.” Küçük limon ağacı altında filizlenen tohumlar, bir kaç hafta içinde cennet çiçekleri gibi açıp bütün bahçenin göz bebeği haline geldi. Bu arada ağaç, elinden geldiği kadar kendilerine yardımcı olmaya çalışıyor ve çiçeklerin sevdiği yarı güneşli ortamı sağlamak için, eski yapraklarını döküyordu.
Çiçekler, kısa bir süre sonra mis gibi kokular yaymaya başladı. Bahçe sahibi, o ana kadar hiç duymadığı bu kokunun nereden geldiğini araştırdığında, davetsiz misafirleri bularak hayrete düştü. Adam, ancak rüyalarında görebildiği bu çiçeklerin güzelliğini devam ettirebilmek için sabahları artık daha erken kalkıyor ve onları en kaliteli gübrelerle besleyip bol bol suluyordu. Küçük limon ağacı, köklerinin en ince ayrıntılarına kadar ulaşan bu suları çiçeklerle birlikte içiyor ve büyük bir hızla serpilip büyüyordu.
Çiçekleri sevgiyle kucaklayan ağaç, ertesi bahara kalmadan o civarın en büyük ağacı haline geldi ve birbirinden güzel kelebeklerin ziyaret yeri oldu. Daha sonra da kendi çiçeklerini açarak bahçenin güzelliğine güzellik kattı. Şimdi küçük ve yalnız kalmış olan limon ağacı ise, komşusuna duyduğu kıskançlıkla için-için kuruyordu.
Cüneyd Suavi
Günün Şiiri
Behçet Necatigil Şiirlerini Nereye Yazardı
Renksemez camgöz
Hep arka pencereden baktı,
Orada, oralarda sabah akşam
Solgun ay altında kasımpatı
– Nereye mi yazardı dizelerini
Bir şey çıkmamış biletlerin kenarına yazardı.
Bir kapı mı açılıyor
Hemen menteşeye kayardı gözleri
Küçük ev aletleri kerpeten mengene
Giderek onda alışkanlık yarattı
– Nereye mi yazardı dizelerini
İlaç kutularının üstüne yazardı.
Yazısı 1928 yazısı
Atatürk’ün elyazısı
Ama sıkılganlıktan mı neden
Fazlaca bastırılmış bir yazı
– Nereye mi yazardı dizelerini
Kağıt peçetelere yazardı.
Çiğnediği sözcükler, ağzının kenarında
Salya değil köpük halinde toplanırdı
Ve zarif kemerini örtme duygusuyla
Şal gibi aşağı akardı boyunbağı
– Nereye mi yazardı dizelerini
Plastikten oyuncakların üstüne yazardı.
Koca Barbaros’a karşın
Beşiktaş biraz odur artık,
Küçük bir oda versinler
Kehribar yüzü öylece kalsın
– Nereye mi yazardı dizelerini
Tırnaklarının üstüne yazardı.
Cemal SÜREYA
Günün Fıkrası
Karın Çok Geziyor
Nasrettin Hoca’ya dert yanıyorlar: “Yahu Hoca senin karın çok geziyor.” Hoca: “Olur mu canım? O kadar gezse arada bir bizim eve de uğrardı.”
Elektrik
Temel ile Dursun dertleşiyormuş. “Oofffff Of. Hanımdan hiç Elektruk Alamiyrum be Dursun.” “Uyyy evlendiyundan beri mi alamiysun, yoksa yaşlandın mu?” “Evlendiyumdan beridur.” “Eeeee nasıl dayandın bu vakte kadar Temelum.” “Ula uşağum kaçak Elektrik kullanayirum daaa…”
Günün Sözü
Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur. Düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın. Öldüm der durur, yine de yaşarsın.
Mevlana