Sendikalarda en yaygın hata, sendika parasının amaç dışı kullanılması… Bu “amaç dışı” kullanım içinde israf da var, kanuna aykırı bir biçimde hizmet ödeneği almak da var, çok yüksek aylık ve harcırahlar da var, hırsızlık ve zimmet de var. Kimse aptal değil. Eğer bir kişinin veya yakınlarının mal varlığı veya hayat standardı, kişinin aldığı ücretlerle açıklanamıyorsa, ortada bir şeyler dönüyor demektir. Halkımız ne demiş? Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz.
2012 yılında yolsuzluk iddialarını ve bazı belgeleri Sendikalarda Yolsuzluk Yapmanın Elkitabı, Aydınlık Gazetesi köşe yazarı Sn. Yıldırım Koç yazdı ve yayımlandı. Sendikacılardan Mustafa Kumlu, Ramazan Ağar, Tevfik Özçelik, eski sendikacı Nuhi Çelebi ve Yol-İş Muhasebe Müdürü Mahmut Ballıktaş, kitabın toplatılması ve yazarın hakkında ceza davası açılması için başvurdular. Başvuruları reddedildi. Bu beş kişi, yazar hakkında epeyce yüklü tazminat davaları açtılar. Hepsi reddedildi. 4’ünün itirazları Yargıtay tarafından da kabul edilmedi. 5. davada Yargıtay da değerlendirme beklemektedir. Hocamıza bu değerli çalışması için teşekkür ederiz.
Sendikalarda yolsuzlukla mücadele, sendikaları güçlendirmenin en önemli araçlarından biridir. Ancak bazı sendikacılarda, kedinin pisliğini örtmesi gibi, sendikalardaki yolsuzlukları ve usulsüzlükleri örtme çabası var. Sanki mesleki dayanışma. Ancak bu anlayış kendi ayaklarına kurşun sıkmaya benziyor. Halkımız, “şu sendikacı hırsızlık yapmış” demiyor; ufak bir grubun yaptığını tüm sendikacılara mal ediyor. İnsanlar, “hırsıza karşı çıkmadığına göre, herhalde o da nimetlenmiştir, pay almıştır” diye düşünüyor.
Hırsızlığa karşı çıkmayan, kendine göre bahaneler de uydurur. “Aman” der, “bizim teşkilata zarar gelmesin!” Hâlbuki susarak ve böylece hırsızlığa yeşil ışık yakarak, teşkilatına en büyük zararı verenler bu şekilde düşünenlerdir.
Bu nedenle, “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışının terk edilmesi, kendi itibarları açısından yararlı ve gerekli. Kolunuz kırılır ve yen içinde kalırsa, siz de sakat kalırsınız. Kırılan kolun yen içinde saklanması vücuda büyük zarar verir. Doktora gidip tedavi olmak varken, çolak kalmak herhalde tercih edilir bir durum değildir.
Bu arada, kendi sendikası içindeki yolsuzlukların üzerine kararlı bir biçimde giden bazı sendikacılar da oldu. Onları saygıyla hatırlıyoruz. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, 27 Eylül 2008 günlü Tercüman Gazetesi’nde Metin Özkan’la yaptığı görüşmede, “sendikada temiz eller operasyonu başlattığını” belirtti. “İçimizdeki yanlışları temizleyeceğiz. İçimizdeki yolsuzlukları bitireceğiz” dedi. Ancak bugüne kadar somut bir adım atmadı.
Türk-İş’in öncelikli görevlerinden biri, sendikacılığın itibarını korumaktır. İşçi, bundan 50 yıl önceki işçi değil. Herkes, elindeki akıllı telefonla her türlü gelişmeyi izliyor. İşleri iyi gidiyorsa veya çok korkuyorsa, sesini çıkarmıyor. Korkunun ecele faydası yok. Bir an geliyor, korku da aşılıyor. İtibarsız sendikacı görevini de yapamadığından işler kötü gitmeye başlıyor.
Eğer Türk-İş, ayyuka çıkmış iddialar karşısında sessiz kalır ve bir de işler kötü giderse, Türk-İş’in itibar kaybı daha da hızlanır. Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır.
Tarık Tekgözli 29 Eylül 2017 gününden beri Hava-İş Sendikası yöneticilerinin parasal işlemleriyle ilgili ciddi iddialar yayımlıyor. Çok önemli bir iş yapıyor. Hava-İş Sendikası’nın genel kurul sürecinde yaşananlar da sendikacılık açısından kara bir sayfadır. Sendikacılığı sahiplenen sendikacılar bu iddiaların üzerine gitmeli, yanlışlıkların düzeltilmesine katkıda bulunmalıdır. Sizce de öyle değil mi, ne dersiniz?
Sadık KARAKAŞ