Sığınacak liman ararken, her dalga beni sığlara daha da yaklaştırıyor… Hareket alanım, özgürlüğüm kısıtlanıyor. Sonsuzda kaybolma hayalleri, yerini saf limana ulaşma hayaline bırakıyor. Hangi denizde miyim?
Hayat denizinde; sonsuzluğunda… Yüzüp dalıp çıkarken sis bulutu kalktı, ortalık aydınlandı. Güneş mi açtı, yoksa şimşek mi çaktı bilmiyorum. Ama ortalık apaydınlık… Güneş iyi haber ama şimşek kötü… Biri baharın öteki kışın habercisi… Gülümseme ile ağlama arasına sıkışmış Tanrı’nın sureti, Gökyüzü… Şaşkınım, seyre dalıyor bekliyorum. Ay doğdu… Ama sıra ne zaman güneşe gelecek? Geceler hep var, gündüzler nerde?
Çocukluğun saflığı, umudu ile erişkinliğin dünya gerçekleri arasında sıkışmış durumda büyüme ağrısı çekiyor dizlerim… Aslında dizlerim mi, küçücük kalbim mi asıl ağrı çeken bilmiyorum. Vücudumun yeni yükünü kaldıramayanın hangisi olduğunun ayırdına varamıyorum. Ama bir ağırlık var üzerimde. Hissediyorum…
* * * * * *
Çocuk döner babasına der ki; İnsanlar büyüdükçe hayalleri de küçülür mü baba? İşte tam olarak da bu… Savaştığım olgu. Anlıyorum ki hayat çok hızlı akıp gidiyor, yanımızda getirdiklerimiz ve ardımızda bıraktıklarımızla… Yaşama, yıllara uyup hayallerimizi neden küçültelim ki?
Bırakalım hayallerimiz bize rağmen değil bizimle aksın. Benim gibi dizlerinde büyüme ağrısı taşıyan herkes aynada kendi gözleri içine bakıp sorsun; ne istedim, ne oldum, ne olacağım diye… Ama bir şart var; gözlerini kaçırmadan kendinden!
Aynı denizde nice akıntılar olacak. Dün, bugün, yarın… Durum hep böyleydi aslında, sen değiştin. Dur ve düşün! Her rüzgârla dalgalanmasına izin verme yelkenlerinin. Sağlam dur yönü belli olmayan rüzgârlara karşı. Onlar hep olacak denizinde. Nice girdaplar çalkantılar göreceksin denizinde. İklim kimi zaman kavuracak serenlerini, kimi zaman dümenine akıtacak gözyaşlarını… Yılma, ellerini bir an olsun çekme dümeninden! Belki bir gün küçük gördüğün meltem bile hedefine ulaşmana yardımcı olabilir, çünkü o hayaller sana bir omuz mesafesi kadar yakındır kimi zaman.
Biliyorum büyüme ağrısı zordur, ne zaman geçeceği belli olmayan tarifi yapılamayan bir iç huzursuzluğu sadece yaşadığın… Fakat şu an büyüme ağrısı çekiyorsan ne mutlu sana. Bu bir şeylerin farkında olduğunu gösterir.
Kimi insanlar vardır; 18’inde ölür ama 80’inde gömülür… Onlardan olma dostum… Ruhunu erkenden öldürme, bırak büyümeye dallanmaya devam etsin, büyüme ağrıların da büyüdüğünü müjdelesin sana…
Mutlulukla kal…
Ve bir şiir…
Çınar Ağacı
Çınar ağacı annemizdi,
Biz dallarından salıncaklara binerdik.
O da köklerini (canlarını) yani bizi geleceğe salardı…
Nedense hep mutluyduk gülerdi yüzlerimiz…
Birden hava karardı, rüzgarlar esti
Toz duman kör etti gözlerimizi
Karanlıklar hakim oldu dünyamıza
Kaybettik birbirimizi o karanlıkta
Uzattım ellerimi tutan yoktu o vakit…
O vakit ki; sonbahar uğradı mevsimime
Yağmurlar yağdı gözlerime
Kar oldu, dondu kalbim
Erir mi bundan sonra sorarım sana?
Ateş olup yanmaz mı için?
Özlem dolup taşmaz mı gözlerin?
Kalbin sormaz mı hesabını ezip geçtiklerinin?
Huzurlu, mutlu musun sorarım sana…
♪î♪ỡŝħ
Yazınız çok güzel Didem Hanım. Şiirinizi müsaadenizle Face sayfama almak istiyorum ama yazarının ismini okuyamadım. Bir sembol gibi yazılmış. Saygılar..
Çok cesaret veren bir yazı olmuş, tebrik ederim.
Böylesi güzel yazılar Yerel basın’da okunur.
#Yaşasınyerelbasın
Yerelbasın’a ne olur destek olalım..
Ayrıntılar:
http://www.orontesli.wordpress.com