Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki artık hiçbir şey bizi şaşırtmıyor. Örneğin sigaradan hemen hemen herkes şu ya da bu şekilde şikâyet eder. Şahsen sigara içmem, içeni de uyarmam; çünkü herkesin bir aklı var. Ve herkes kendi hareketlerinden sorumludur. Rahatsız olan kendini korumak zorunda bu durumda; Örneğin bronşitim var o zaman sigara içilen ortamdan kaçarım. Zorunluysam önlemimi alırım. Ya maske takarım ya da zihnime bir perde. Kimseyi şu ya da bu şekilde tahkir etmek hele hele iffetleri ya da ahlakları hakkında yorumda bulunmaktan Allah’a sığınırım. Kendi Allah’ıma tabi… Çünkü bendeniz her zaman herkesin kendi düşüncesine göre Allah’ı vardır diye düşünüyorum.
Örneğin benim Allah’ım takkiyeden hoşlanmaz, hiç yapmam en azından yapmamaya çalışırım. Benim Allah’ım sigara içen kadınlara Mehmet Karaman beyefendi gibi ki hem namazında niyazında olacaksın hem de bu lafları söyleyeceksin valla hiç hoş karşılamaz. Benim Allah’ım “hepiniz kardeşsiniz” der. Ama “sen benden olmazsan ben senin iffetine de namusuna da söz ederim” diyorsun. Bu liste çok uzar bu yüzden yalnızca sormak istiyorum bu beyefendinin ailesinde hiç sigara içen yok mu? Var sayalım yok, peki ilerde olmayacağını kim söyleyebilir. O zaman da birileri onlara onun söylediğini söylese ne olur?
& & & & &
Ya televizyona çıkıp göğsünü gere-gere “yeni bir devlet kuracağız ister beğen ister beğenme” demenin mantığı ne? Sanırım o beyefendi seçilmiş olduğunu unutmuş. Her ne kadar şaibeli bir seçim olsa da o beyefendi seçilerek o makama gelmiş ve “ister beğen ister beğenme” diye bir söz sarf edemez diğer söylediklerini saymıyorum bile. Sizi oraya getiren oylar bir gün sizi oradan almayı da bilir, halkın gücünü küçümsemeyin ve o halkın oyları ile orada olduğunuzu her zaman anımsayın Sayın Bay Ogan. Bulunduğunuz yer size bu yetkiyi vermiyor sanıyorsam!
& & & & &
Ve metroda kadınlar darp ediliyor, parklara kıyafetinden dolayı sokulmuyor ne oluyoruz böyle? Bu kadar mı ayrıştık, bu kadar mı cehaletimiz aklımızın önüne geçti. Allah sevgili peygamberine bile (S.V.S.) “ben seni kullarım üzerinde vekil kılmadım” demiştir. Peygamber efendimize verilmeyen yetkiyi size kim veriyor?
& & & & &
Analar ağlamayacak dendi, analar her zamankinden çok ağlıyor… Yine bir şehit haberi ile hayatlar kararıyor, hayaller yarım kalıyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor özellikle bu günlerde… Çünkü gündem o kadar dolu ki şehit haberleri yalnızca ailelerini ilgilendiriyor. Klasikleşmiş mesajlar verilecek bir daha ki sefere kadar. Ama bizim içimiz en az anneleri, bacıları, kadınları kadar kavruluyor. Nur içinde uyuyun sevgili kardeşlerimiz.
& & & & &
“İnsanın aynası işidir” der bir atasözü. Bir diğeri de “dervişin fikri neyse zikri odur.” Aslında hepimiz kendimizi apaçık ifşa ediyoruz. Artık korkmadan, tırsmadan yoksa hiç bu kadar sere serpe konuşur, kadına, çocuğa, hayvana bu kadar sapıkça davranmazdık!
Ve sevgili okuyucularım her şeye rağmen bizler bu güzel ülkenin insanları kendi öz güzelliğimizden ödün vermeden sağlıkla, sevgiyle ve en önemlisi ayrımsız gayrımsız kalalım her zaman. Yase
& & & & &
Bırakınız Işığınız Yayılsın
Uzaklarda küçük bir kasabada genç bir adam kendi işini kurdu bu, iki caddenin köşesinde bir perakendeciydi. Adam dürüst ve dost canlısıydı, insanlar onu seviyorlardı. Ondan alışveriş yapıyorlar ve arkadaşlarına tavsiye ediyorlardı. Adam bir yıl içinde bir dükkandan, Amerikanın bir ucundan diğerine uzanan bir zincir yarattı. Bir gün hastalanıp hastaneye kaldırıldı. Doktorlar az zamanı kalmış olabileceğinden endişe ediyorlardı. Üç yetişkin çocuğunu yanına çağırdı ve onlara bir görev verdi: İçinizden biri yıllar boyu uğraşarak kurduğum şirketimin başına geçecek. Hanginizin bunu hak ettiğine karar vermek için, her birinize birer dolar vereceğim. Şimdi gidip bu birer dolarla ne alabiliyorsanız alacaksınız ama bu akşam geri döndüğünüzde paranızla aldığınız şey hastane odamı bir uçtan bir uca doldurmalı.
Çocuklar bu başarılı şirketi yönetme fırsatı karşısında heyecana kapıldılar. Üçü de şehre gidip parasını harcadı. Akşam geri döndüklerinde babaları sordu: “Birinci çocuğum, bir dolarla ne yaptın?” Çocuk cevap verdi; “Arkadaşımın çiftliğine gittim, bir dolarımı verdim ve iki balya saman aldım. Sonra odadan dışarı çıktı, saman balyalarını getirdi,açtı ve havaya savurmaya başladı. Oda bir anda samanlarla dolmuştu. Ama biraz sonra samanların tamamı yere indi ancak babanın söylediği gibi odayı bir uçtan öbür uca dolduramadı.
Adam sordu: “Peki ikinci çocuğum, sen paranla ne yaptın?” “Yorgancıya gittim. İki tane yastık aldım.” Bunu söyleyen çocuk, yastıkları içeri getirdi, açtı ve tüyleri bütün odaya dağıttı. Zaman içinde bütün tüyler yere düştü, böylece oda yine dolmamıştı.
“Sen üçüncü çocuğum, sen paranı ne yaptın?” diye sordu adam. “Dolarımı cebime koyup senin yıllar önceki dükkanın gibi bir dükkana gittim. Dükkanın sahibine parayı verdim ve bozmasını istedim. Dolarımın 50 centini İncil’de yazıldığı gibi çok değerli bir şeye verdim. 20 centini şehrimizdeki iki yardım kurumuna bağışladım. 20 centte kiliseye verdim. Böylece bir onluğum kaldı. Bununla iki şey aldım.”
Çocuk elini cebine atıp bir kibrit kutusu ve bir mum çıkardı. Işığı kapatıp mumu yakınca oda mumun yaydığı ışıkla dolmuştu. Oda samanla veya tüyle değil, bir uçtan öbür uca ışıkla dolmuştu. Baba memnundu “Çok iyi oğlum. Bu şirketin başına sen geçeceksin, çünkü yaşam hakkında çok önemli bir şeyi, ışığını yaymayı biliyorsun. Bu çok güzel…”
QUBEİN
Günün Şiiri
Yalnızca Kanatlarına Güven
aşkımız bir gün uçup giderse aramızdan sevgilim
sırt çantalı bir duman gibi
bir melekle çarpışan kelebeğin kanadından dökülen toz
bir çağlayanda sürüklenen bir dal parçası gibi
istemediğimiz yerlere giderse aşkımız
sevgilim
yalnızca kanatlarına güven
kendi yarattığımız boşluğun ucunda
sıkı sıkı tuttuğumuz bir kapı koludur yaşam
ve aşk, en derin kuyumuza düşen keman
yürüdüğümüz yollar daralırken
çökerken altımızdaki merdivenler
sevgilim
yalnızca kanatlarına güven
sevdalılar bilir
bir kuş yağmurudur ilkbahar
sevmeyi beceremeyenlerin koyduğu yasaklar
çözülüp gider çocuk gölgelerinde yazın
ve ağzımızın içinde dağılır aşk
sapsarı bir şeker gibi erirken sonbahar
bitmeyen bir kıştan söz açılırsa sevgilim
sevgilim
yalnızca kanatlarına güven
elimi uzattığımda sana gemileri göstermek için
dümende kan kokusuyla bayılmış bir kaptan
ateşin yüreğine sürüklenen bir ülke ufukta
ve çekirge sürüleri yolcu bavullarından çıkan
sevgilim
dökülürken tüyleri
savaş uçaklarına çarpan güvercinlerin
her gün değişen atlasların içinde tara saçlarını
ve yalnızca kanatlarına güven
götürürlerse bir gün beni ellerim iplerle bağlı
şiirlerimin bilmediği yerlere ve hiç kimsenin
alnımdan fırlayacak göçmen bir kuş gibi dur
dünyanın paslanmış sırtında
ve bensizliğe havalanırken
korkma sevgilim
sevgilim
yalnızca kanatlarına güven
Akgün AKOVA
Günün Fıkrası
Şansı Var
Bir gün bir köyde cenaze omuzlarda giderken, cenazeyi taşıyanlar tabutu yere düşürür ve tabut yokuş aşağı tarladan yuvarlanmaya başlar ve dereye düşer.
Derenin aşağısında bombayla balık avlayan adamlar ‘Acaba adamı biz mi öldürdük?’ diye korkudan adamı askeriyenin tel örgülerine asarlar.
Askeriyenin içinde bir asker ölü adamı düşman sanıp yaylım ateşine tutar ve sonra adam hastaneye kaldırılır. Hemen ameliyata alırlar. Ameliyat tam 6 saat sürer. Ameliyattan çıkan doktor şöyle der: “Ameliyat uzun sürdü ama yaşama şansı var”
Günün Sözü
Haksızlığa sapıp bütün insanların senin peşinden gelmeleri yerine, adaletli davranıp tek başına kalman iyidir.
Gandhi
Kılıcın yapamadığını adalet yapar.
Kanuni Sultan Süleyman