Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dolu, dolu bir haftayı geride bıraktık. Kutlamalar ve kutlamalar. Ve akil insanlar akil olmayanlar. Ve barış görüşmelerinde yoğun koşturma. Hepsi iyi güzel ama ben denizi en çok heyecanlandıran “kadavradan rahim nakli” haberi… Geçen haftalardan beri bu haberin peşindeyim. Ve bu sabah okudum, Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nde dünyada kadavradan rahim nakli yapılan ilk kişi olan Derya Sert’e kadavradan alınan bir rahim transfer edimli. Ardından birde embriyo transferi yapılmıştı önceki günlerde. Ve şimdi Derya hanımın hamile olduğu açıklandı basına. İşte bu denecek bir şey. Çok önemli bir eylem gerçekleşti ve bir kadavra hayat buldu ve hayat vermek için çalışmaya başladı bile. İşte başarı bu… Elle tutulur gözle görülür. Daha önce birçok ülke doktorlarının canlı vericiden denediği fakat başarılı olamadığı rahim naklini kadavradan alarak gerçekleştiren ve dünya tıp literatürüne giren ekip, geçen 31 Mart’ta embriyo transferi işlemini başlatmış, bunu 2 Nisan Salı günü kamuoyuna açıklamıştı. Ve bekleme başlamıştı ve açıklama geldi Hastane Başhekimi Prof. Dr. Mustafa Ünal tarafından yapılan yazılı açıklamada şöyle denildi: (Netten aldığım haberden) “Önceki bilgilendirmede de belirttiğimiz üzere 8 Ağustos 2011 tarihinde Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nde dünyanın kadavradan rahim nakli yapılan ilk hastası Derya Sert’e embriyo transferi yapılmıştı. Yaklaşık 2 haftalık süreç içerisinde erken test sonuçları, beklenen gebelik bulguları ile uyumludur. Hastanın şu anda sağlık durumu iyidir. Önümüzdeki süreçte gelişmeler hakkında bilgilendirmeler devam edecektir.”
Yani kadavradan alınan rahimde şimdi bir can büyüyor!!! Ama nasıl harika bir şey bu? Gerçekten bence bir mucize…
Doğuştan rahmi olmayan Derya Sert’e 8 Ağustos 2011’de kadavradan rahim naklini, Türkiye’deki ilk çift kol ve ilk yüz nakli ameliyatını yapan Prof. Dr. Ömer Özkan gerçekleştirmişti, yardımcılığını eşi Yrd. Doç. Dr. Özlenen Özkan yapmış. 31 Mart Pazar günü yapılan embriyo transferi işlemine Prof. Dr. Ömer Özkan, Prof. Dr. Münire Erman Akar ve kalabalık bir ekip katılmış. O ekibi işte kutlamak gerek, gerçekten kutlamaların en hayırlısı ve en gereklisi bence ve onlar diledikleri gibi gülümsemek ve başarılarının tadını çıkarmakla yerden göğe haklılar.
& & & & &
Uçuyoruz… Kanatlarımız Kırık Görmüyoruz…
Ve sevgili okuyucularım. Suriyeli sığınmacılar gittikçe artıyor. İş arayanlar, el açanlar. O kadar içim yanıyor ki, yerini yurdunu bırakıp gitmek yabancı bir ülkede iş aramak ne olursa olsun türünden el açmak korkunç bir şey olmalı. Arkadaşıma günde en azından üç kişi iş için başvuruyor. Giyimleri, yüzleri temiz insanlar belli ki ülkelerinde hal ve durumları iyiymiş. Onların yüzüne bakamıyorum başım yerde düşünüyorum sanki bu durumdan ben sorumluymuşum gibi. Ve bir şey yapmıyoruz. Ne yazık ki bizimde de piyasa durma noktasında kime baksanız oturuyor. Esnaf ağlıyor. Siftahsız kapatanları biliyorum. Mağazalar kredi kartlarına aylar sonra ödenmek üzere taksit yapıyor. Peşin alacaklara nerdeyse yüzde yetmiş indirim sunuyorlar. İnsanlar peyniri gramla, sebzeyi gramla alıyor, meyve alan çok az. Ama gelin görün ki araba park etmek için sokakta yer bulamazsınız park yerlerinde de, sıfır krediye araba veriyor bankalar. Sanki bu söz “size bedava araba veriyoruz” gibi algılanıyor ki, bankalarda her iş dursa kredi alma işi durmuyor.
Herkes yeni su geliyor diye sevinirken ne yazık ki bir taraftan da kara kara düşünmeye devam ediyorlar yapılan bütün açıklamalara karşı. Patlayan boruların maliyeti sevinçlerini kursaklarında bırakıyor. Yok belediye bu parayı haksız alıyor demiyorum ama haklı olmak vatandaşa bir şey sağlamıyor ödeyeceği miktar aynı… Valla kendi minnacık mutluluklarım kocaman sorunları örtemiyor. Bütün bunları görmezden gelemiyorum. İskenderun’a Tiyatrolar geliyor arka arkaya ne yalan söyleyeyim ikisinden birine gidiyorum. Çünkü en az 30 lira olan ücretler birikince yekun tutuyor. Kitapları dönüşümlü alabiliyorsun ama kültür için bir tarafa bir miktar paranın bırakılması gerek diye düşünmememe rağmen bazen bunu başaramıyorum. Ve canım iki kez sıkılıyor o zaman.
Ve yine kızıyorum en pahalı cep telefonları bizde, bakıyorum ailenin geliri ne kullandıkları telefonlar ki ev telefonları onlar artık miadını doldurdu. Çünkü faturalara iliştirilen fahiş vergiler insana ben salak mıyım artık dedirtir cinsinden mübarek. Sekiz lira konuş yirmi sekiz lira öde. Her ay birde geç kaldın mı faiz öde. İnternetler aynı şekilde. Ay dediğin ne ki pat döndü. O kadar havadan uçuyoruz ki yetişemiyoruz bir şeye…
Kendimi bildim bileli aşırılıktan korktum, her zaman paylaştım her zaman bir lokma bir hırkayı savundum çok zaman bunu yaptım. Ve hala yaparım, yapmayanı kınamam herkesin düşüncesi kendine. Ama ne yalan söyleyeyim bu lüks düşkünlüğü korkutuyor ve insanların ayaklarını yorganlarına göre uzatamaması canımı sıkıyor onların yerine. Çoğunun yorganı zaten kısa zaten yırtık. Mikro kredi almaya gelenleri görüyorum yürüyüş yaparken kuyruk dışarı kadar uzanıyor. İş yapmak için kredi almaya gelen bu sigara dumanından yüzleri seçilmeyen insanlara bakıyorum. Ben kredi almak istesem ilk başta kullandığım sigarayı bırakırdım diye düşünüyorum. En aptal sigarayı sordum on lira falanmış. Ayda kaç lira yapar siz hesaplayın? On lirayı kendini ve çevreni zehirlemek için harcamak nasıl garip bir şey? Sakın ola eleştirdiğim sanılmasın. Kimseyi eleştirmek haddim değil. Ancak gördüklerimi yazıyorum ve ben olsam ne yapardım. Kim ne isterse yapsın kendine, kimse karışamaz. Ama toplumu etkiliyorsa yaptığı o zaman başka.
Ve sevgili okuyucularım biliyorum ben deniz bu dünyanın insanı değilim. Bazen bu dünyaya gözümü açtığımda gördüklerim bunlar oluyor. Demek bunlar dünyanın gerçeği ve benim savunduklarım fantezi tek kelime ile. Fanteziler diyarında yaşıyorum bir lokma bir hırka zamanında.
Ve sevgili okuyucularım kimseye gönderme yapmak ya da eleştirmek değil niyetim hiçte olmaz zaten yeniden söyleyeyim insana “önce kendine bak” derler çünkü. Ve kendine bakınca inanın ki çok şeyler bulur insan. Bu yüzden haddim değil başkasını eleştirmek. Ve şimdilik sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım diyorum. Yase
Günün Şiiri
AYDINLIK NEYİN OLUYOR SENİN?
aydınlık neyin oluyor senin
gökyüzü akraban filan mı
beni bulur bulmaz gözlerin
şimşek çakıyorum yalan mı
yüzünde yalazını gezdirdiğin
saçlarından tutuşmuş orman mı
akla ziyan bir şey elektriğin
ayışığı mavisi dudaklarından mı
o ışık zenginliği mi giyindiğin
uzay tozları mı yıldızlardan mı
elime dokunduğu an elin
güneşler açıyorum sahi ondan mı
aydınlık neyin oluyor senin
Attila İLHAN
GÖZYAŞLARI DA ÇİÇEK AÇAR
Ellerimi dokunduğum her yerde
Çığlık çığlığa kıvranıyor hayat
Ve ölen arkadaşların giysilerini
Bir kere daha dürüp koyuyor analar
Çamaşır sandıklarına
Gözyaşları da çiçek açar
Bugün yurtyeri olsa da acılara
Kayaların en sarp yerlerindeki
Kırlangıç yuvalarını andıran alnın
Bir gün terli bir gelecek uçuracak
Sabahlardan akşamlara kadar
Gözyaşları da çiçek açar
Ansızın oyuna başlayan çocukların
Sesleri kadar canlı ve huylu
Sevinçleri kadar taze ve acemi
Bir duruş kuşatır seni o zaman
Gözyaşları da çiçek açar
Başını dayadığın ağaç dalı
Bak hafifçe eğildi toprağa doğru
Uyuyan bir çocuğun soluk alışını
Dinler gibi kendini vererek
Yaklaş yüzünü örse de acılar
Boynundan ter boşalan herkese
Gözyaşları da çiçek açar
Yaklaş, yüzünü örse de acılar
Ve nasıl yakalarsa toprağı kök
Suları renk, dalları kiraz
Sen de öyle yakala hayatı
Yürü kol kola canıma değsin
Gözyaşları da çiçek açar
Abdülkadir BULUT
Özlü Sözler
İsterseniz yanlış düşünün, ama her durumda kendi kafanızla düşünün.
Doris Lessing
Gül sunan bir elde daima bir miktar gül kokusu kalır.
Çin Atasözü
Bütün başarılarımı, işlerimi vaktinden önce yapmış olmama borçluyumdur.
Nelson
Başarılarını gizlemek en büyük başarıdır.
La Rochefoucauld
Hiç kimse, başarı merdivenlerine elleri cebinde tırmanmamıştır.
J. Keth Moorhead