Tarih: 5 Temmuz!

0
193

Hegel, tarih bilincini; “gerçekleşmiş olandan gerçekleşmekte olana ve buradan da gerçekleşecek olana doğru diyalektik geçiş bağlantısı kurmak” şeklinde tanımlar..

“Tarih, yalnız ‘kronolojik’ bir bilgi değildir. Olayları; ‘neden sonuç’ bağlamında geçmişten geleceğe, ‘kıssadan hisse’ anlamında zihinsel arşivlerde sakladığımız bir şuur halidir” derdi İskenderun Lisesi’nden, Herodot namlı tarih öğretmenimiz Cevdet Koç da..

Milli bir tarih bilinciyle okuyabilirsek şayet kronolojideki tarihsel olayları, diyalektiğin “bağıntılar bilimi ve birliği” yöntemiyle yorumlayıp bir “hisse” de çıkartabiliriz elbette..

30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığında, İskenderun Sancağı Osmanlı Türk kuvvetlerinin kontrolündeydi.. Bu tarihlerde Adana’da bulunan Mustafa Kemal, antlaşmanın memleketi yabancı işgaline açık bırakan maddeleri nedeniyle hükümeti uyarmış, antlaşmanın imzalanmasından bir gün sonra, Yıldırım Orduları Gurup Komutanlığına getirilmişti..

3 Kasım 1918’de İngilizler Musul’u işgal etmiş ve İskenderun’un da kendilerine teslim edilmesini istemişlerdi.. Mustafa Kemal, bu isteğe direnerek, gerekirse silahla karşı koyacağını bildirmiş ve fakat çoktan teslim olmuş İstanbul Hükümeti İngilizlerin baskısıyla 7 Kasımda Yıldırım Orduları Grubunu dağıtmış, Mustafa Kemal’i de İstanbul’a çağırmıştı.. Mustafa Kemal, 13 Kasımda İstanbul’a geldiğinde, 60 parça savaş gemisinin boğaza demir attığını görmüş ve yaveri Cevat Abbas’a, o tarihi sözü söylemişti: “Geldikleri gibi giderler!”

İşgallere karşı ilk direniş, Hatay’ın Dörtyol ilçesinde olmuştu.. Fransızlar, Tehcir Kanunu ile Suriye’ye gönderilen Ermenilerden gönüllü olanları ordularına almış, Fransız üniforması giyen Ermeni askerler 11 Kasım 1918 de Dörtyol’a girerek işgali ve zulmü başlatmıştı.. 19 Aralık 1918’de işgalcilere karşı yaptığımız Milli Kurtuluş Mücadelemizin “ilk kurşununu” Dörtyol, Karakiseli Kara Hasan atmıştı..

Kurtuluş Savaşımızın silahlı mücadelesinde ilk kurşunu atan olarak tarihe kaydedilen milli direnişimizin sembolü bu yiğit, bu gözü kara, bu yurtsever Türk Kara Hasan, yalnız değildi elbette meşru vatan savunmasında.. Kendiliğinden başlayan bu milli direniş Urfa, Antep, Maraş’ta tarihe şanlı sayfalar bırakmıştı.. Sütçü İmamlar, Maraş Kalesinde indirtmemişti bayrağımızı yere mesela.. Mesela, Şahin Beyler, Antep Köprüsünde çiğnetmemişti vatan topraklarımızı işgalcilere..

Hatay’daki bu milli direnişle birlikte devam eden çatışmalar, 1921 yılında Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşması’na kadar sürdü.. “Geldikleri gibi giderler” sözünü kuvveden fiile geçiren Mustafa Kemal, biliyordu kuşkusuz bu antlaşmanın geçici olduğunu.. Hatay’ın Türk özelliğini kabul ve muhafaza etmesi şartıyla imzalanmıştı zaten Ankara Antlaşması Fransızlarla.. Önce Ankara Polatlı’ya kadar gelen işgalciler kovulmalıydı.. Öyle de oldu nihayet..  Söküldü emperyalistlerin ayakları, döküldü piyonları Akdeniz’e.. Anadolu kurtarıldı işgalden.. Ah fakat sömürgeci ellerde yasta kaldı Hatay..

Hatay’ın esareti yalnız Hatay’da değil Anavatanda da büyük bir  ıstırabın adıydı.. Istırapla birlikte kurtuluşa olan umut ve direniş de artarak sürüyordu.. Ne demişti Mustafa Kemal 1923’te Adana’da kendisini siyah bayraklarla karşılayan Hataylılara? “Kırk asırlık Türk yurdu yabancı elinde esir bırakılamaz!”

“Artık Hatay’da herkesin kendisine ve yakınlarına sorduğu soru şu idi; ‘Ne zaman gelecekler?’ Türkiye’de şapkanın kabul edilmesinden sonra bu soruyu soran bir ihtiyara: ‘Amca, Türkler buraya gelirse sana şapka giydirecekler’ dendiği vakit o, şu cevabı vermişti: ‘Oğul, oğul onlar buraya gelsin de ben başıma işkembe bile geçiririm. İnsan cennete bile milletiyle gider. Ben dünyada esir olanın ahrette cennete gideceğine inanmam..” (Enver Ziya Karal, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, s, 215, ME Basımevi, İstanbul 1971)

“Hatay benim milli davamdır” diyen Atatürk, 1 Kasım 1936 tarihinde Meclise şöyle sesleniyordu. “Bu sırada milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük mesele, gerçek sahibi Türk olan İskenderun, Antakya ve havalisinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde ciddiyet ve katiyetle durmaya mecburuz..” (Aynı Kitap, s, 217)

“Ne zaman gelecekler” diye gözleri yollarda kalan, gözü kara Hasanların diyarı Hatay’a, nihayet 5 Temmuz 1938’de alkışlarla girdi Türk Kuvvetleri..  Alkışlıyoruz Karakiseli Kara Hasan’ın torunları olarak her yıl 5 Temmuz’larda askerlerimizi..

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here