Dostlar Beni Hatırlasın!

0
86

Sanat Sayfası

Değerli Okurlarım, neden mezarlıklara gittiğimizde içimizi bir hüzün kaplar? Neden son durak olarak tabir ettiğimiz o yerlere gittiğimizde duygulanır insan olduğumuzu anlarız? Çünkü tüm sevgililer, sevdiklerimiz orada yatmaktadır ve arzularımız hilafına daha başka sevdiklerimizi de kendi ellerimizle oraya bırakacağız da ondan.

Bu makaleye başlarken doğal olarak duygu yüklüydüm ve neler yazmam gerektiğini saatlerce düşündüm ve bunun içinde yıllarca öncesine gitmem ve o anıları yeniden yaşamam gerekiyordu.

Bir sabah gazeteye geldiğimde, Ustam Merhum Fikret Otyam şunu söyledi; “-Öcal, Aşık Veysel dün akşam vefat etmiş. Sanat sayfana üç sütun üzerine bir haber düş istersen…”

Kendimi toparladıktan sonra, sanat ve kültür sayfamı olduğu gibi değiştirdim ve rahmetlinin resimlerini bularak klişe yaptırdım. Aşık Veysel Şatıroğlu’na vefa borcumuzu ödeyemezdik. Ancak gösterdiğim çabayla vicdanen rahatlamış huzura kavuşmuş oldum.

Başkentte bir gazino yetkilisi çok ısrar ederek ve çocuklarının da menfaat gereği yardımlarıyla sahneye çıkmaya razı etmişler. Bunun için çok zorlandıkları duyumlarımız arasındaydı. Yazar Gazinosu’nun kışlığındaydı ve gala gecesi oradaydık. Daha önceleri küçük plaklarda dinliyorduk ya, bu kez ustanın kendisinden duyup, hoşnut olacaktık.

Evet, sazıyla sözüyle izleyenlere unutamayacakları bir gece yaşattı. Buraya kadar bir sorun yok. Her şeyin yolunda olduğunu söyleyebilirim. Ancak, merhum, dünya çapındaki ozanımız, iki kişinin kolunda sahneye çıkarıldı, su içme ihtiyacını başkalarının yardımıyla sağladı. İşte o zaman içim burkuldu, bir tuhaf oldum. Sizi temin ederim ki…

Muhtemelen Merhum Aşık Veysel’de bazı şeyleri hissetmiş olmalı ki bundan eminim. Sezonluk anlaşmasını iptal ederek köşesine çekildi. Zaten Aşık Veysel’in çilekeş hayatı doğarken başlamış. Gülizar Ana, Sivrialan dolaylarındaki ayıpınar merasında koyun saymaya giderken sancılanmış ve Aşık Veysel’i oracıkta dünyaya getirmiş. Göbeğini de kendisi keserek bir beze sarıp yürüyerek köyüne dönmüş.

Yedi yaşında sol gözüne çiçek beyi çıkmış ve sağ gözüne de, sol gözünün zorundan perde inmiş. Karapınar Köyünden Gülizarla evlenerek, aldığı ucuz bir sazla eski ozanların şiirlerini çalıp söylemeye başlamış. Cumhuriyet’in onuncu yıl dönümünde bilinen ilk şiiri “Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası” ile köyünden dışarı çıkması ve Türkiye’nin en önemli ozanlarından biri olmasına neden olmuş.

Ben giderim adım kalır, dostlar beni hatırlasın. Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece. Dost dost diye nicesine sarıldım. Benim sadık yârim kara topraktır. Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa. Seni unutur muyuz aşık. Dün ölmüşsün gibi seni hatırlıyor, anımsıyorum. Cenab-ı Allah senden de herkesten de rahmetini esirgemesin.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Hey Ölümü Düşünmeyenler…

Değerli okurlarım, bu türden makalelerimi özellikle belli günlerde yazmayı yeğliyordum. Ancak Cenabı-ı Allah’ın her günü mübarektir ve kutsaldır. Yine de neden yazdığımı söylemek zorundayım. Burada amacımız ölümü zikrederek sizleri korkutmak değildir. Antipatinizi kazanmak da istemeyiz doğal olarak. Fakat birazcık ölümü düşürsek, yani bu dünyanın ölümlü olduğunu aklımızdan çıkarmazsak ne olur biliyor muzunuz?

Önemli ölçüde direnç kazanırız, Yanlışlardan süratle uzaklaşırız, İyi yönlerimiz ortaya çıkar. Dostlarımızla ilişkilerimiz adam gibi olur, İyilik yapma kapasiteniz genişler, Yüreğinizden saygı, yüzünüzden tebessüm eksik olmaz. Bunlar kadar önemli olanı en sonuna yazma gereği duydum…

Kefenin cebi olmadığına inanıp, öbür tarafa bir şey götüremeyeceğinize iman getirdiğiniz için; Para hırsı, stres, hırçınlaşmak, celallenmek size konuk olmayacağı için muhtemelen ömrünüz de uzar. Ömür uzama konusunda fazla ısrarcı olamam ama bu şekilde davrandığınız sürece sağlıklı yaşarsınız.

Beğeneceğinizi ümit ettiğim iki dörtlük sunacağım…

Önce hoş, sonra nahoş, sonradan acı gelir,

Kutu içinde bir meyve, tadında tuhaf gelir,

Para pul, çoluk çocuk, alışmışken dünyaya, ,

Tam rahat edecekken, karşısına Azrail gelir,

İnsanların gafleti ölümü az düşünüp ya da umursamadıklarındandır. Hatta ölümü hatırlayanlar da, o’nu salim bir kalple düşünmez, dünya şehvetleri ile meşgul olan bir kalple düşünürler nedense. Bu itibarla, ölümü hatırlamak gönüllere fazla tesir etmez. Bunun tek çaresi her şeyden arınmış Salih bir kalp ile daima gözünün önünde bulunan ölümü, tehlikeli yolculuğuna çıkacak olan insanın, bu tehlikeli yolculuktan başka bir şey düşünemediği gibi, öyle halis düşünce ile ölümü düşündüğü vakit bu düşüncenin kalbine tesir ederek dünya yaşamıyla ilgisini azaltıp yüreğini üzeceği ihtimali belirir ve de giderek kuvvetlenir.

Burada en etkili yol, kendi emsallerinde, kendinden önce ölüp toprak altına girenlerin, onların dünyalıklarının muhtemelen çar-çur edildiğini, bedenlerinin toprak altında çürüdüğünü, ailelerinin dul, çocuklarının öksüz-yetim kaldığını, oturduğu koltuğa bir süre başkalarının oturduğunu, dostlarından ayrıldığını, hayatta iken nasıl neşeli olduğunu, sohbet ettiklerini ve de en acısı da, nasıl unutulup kaybolduklarını düşünmektir.

ÖLÜM GERÇEKTEN DEHŞET VERİCİ BİR HADİSEDİR… Kalplerimiz empati yoluyla yumuşar ancak. Kendimizi ölen bir dostumuzun yerine koymakla bir anda çok şeyler kazanabiliriz. Şu yalancı dünyada, saygın olmak sevilmekten daha iyidir. Toplumun gerçekten güvenini kazanmış insanlar ölümün var olduğuna gerçekten inanırlar. Er ya da geç o yolculuğa çıkacaklarını özümlemişlerdir. Allah indinde muteber insanlardır. Muhtemelen gidecekleri yerde belirlenmiştir.

Yukarıdakiler de acaba ölümü düşünüyorlar mı? Ben hiç sanmıyorum. Bu makaleyi en fazla onlar için yazdım. Allah onları ıslah etsin. Ölüm dönüşü olmayan bir yolculuktur. Dağarcığımızı iyi dolduralım…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Siz Aşık Oldunuz mu?

Ne zaman demlenip, çakır keyif geçmişime doğru yürüsem, hüzünle karışık çok şeyler yaşıyorum benliğimde. Hüzünlenirim, kayıplarım saymakla bitmez.

Mutlu olurum, çünkü yaşanması gerekeni elimden geldiğince yaşamış sayarım kendimi. Aşık olup dolup taştığım, dünyaya meydan okuduğum zamanlar da oldu. Unutmam mümkün mü? Kaybettiğim de ise yağmurlara yoldaş oldu gözyaşlarım. Uykularım sitem etti ve aldı başını bir yerlere gitti.

O zamanlar, hüzünlerden hüzün, acılardan acı beğendim. Bu dünya oldukça ilginç! Daha dün mutluluk denizinde şampiyon olmaya çalışırken, bugün acımasız bir yalnızlığın kollarında çırpınıp, bu nasıl şanssızlık deyip belki binlerce hayıflanmışımdır.

O zamanlar, iradem zayıfladı, paramı kaybettim, kişiliğim yara aldı. Hicabettim. Utancımdan hakaret ettim kendime. Hayatın en sert yanlarıyla tanıştım. Denizi de yaklaşık o dönemde tanımıştım. O da gitti ya!

Her şeye rağmen, “Ben hiç aşık olmadım ve de olmaya niyetim yok” diyen zavallılara hep gülüp geçtim. Hiç aşık olmamaktansa, aşık olup da kaybetmeyi tercih ederim. Sevmeyenler yaşamıyor demektir.

Günün Sözü

Aşık Olmak Kolay Değildir!

Öcal’dan İnciler

Dostların Seni Hiç Unutur mu?

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here