Değerli okurlarım, insanların üzerindeki en güzel elbise ‘Terbiye’dir. Bu tür konuları sizlere sunarken, anılarla, örneklerle, vecize ve de atasözleriyle elimizi güçlendirdiğimizde, bizim de yazım ahlakımız tavandan dışarı çıkıyor. Yazarken de, hitap ederken de, insanlara değer verdiğinizi izhar etmek ve onlarla olumlu diyalog içine girmek önemlidir. İşte o zaman kendinizde, anlattıklarınızda değerli olur, anlam kazanır.
Kendimizi geliştirip, taptaze bilgilere sahip olup, hoş karşılanmayan, nahoş eski bilgileri gündemimizden çıkarmakla limitte seyreder anlam denilen hadise. Bugün sizlerle “Terbiye stratejisi” ile ilgili bildiklerimizi, dağarcığımızda neler varsa ortaya döküp sizlerle paylaşmak istiyorum. Çocukluğumuzda, ilkokulun ilk yıllarında da, rahmetli babam şu ifadeleri zaman-zaman altını çizerek söylüyordu. Şunları beynime kazıyordu:
“…Toplumda az konuş, çok dinle! Konuşanların sözünü gereksiz yere kesme, onlara saygı duyduğunu belli et. Lüzum hâsıl olmayan yerlerde sesini yükseltme, hatta arada bir dilini ısırmayı bil…”
Bu nasihatleri aklımda tuttum ve çocuklarıma da öğle ya da böyle öğrettim ama gençlik yıllarımızda, İstanbul Beyazit, Ankara Tandoğan Meydanlarında binlerce yoldaşa hitap ederken haliyle ses tonumuz zirve yapıyordu. O zamanın şartları öyleydi. Günümüzde, spor kulüplerimizin yöneticileri öylesine yıldırım gibi beyanatlar veriyorlar ki, orada hazır bulunan yağdanlık basın “Neden” ve “Nasıl” diyemiyor, soru sormaya adeta korkuyorlar.
Basının karşısında yıldırım gibi konuşanlar, bu nezih konuşmanın sonunda hızını alamadan şöyle diyorlar: “SABRIMIZI TAŞIRMASINLAR!” Uslu konuşmak şeklinde değil, yıldırım gibi konuşuyorlar. Hedef gösterilerek tehdit olursa basın mensupları doğal olarak korkar tabii! Daha sonra, bu konuya biraz kafa yordum ve gerekçelerle yüzleştim ve beynim güneşin anlatılamaz ışınlarıyla doldu. Her şey gün ışığına çıktı.
Bütün canlıların korktuğu anlar olmuştur şüphesiz. Kedi ve Köpeklerin korkmaları, ya canı için ya da yavruları içindir. Onların kaybedecek başka şeyleri olamaz. Ancak insanların koruyacak, saklayacak çok şeyleri vardır. Tabanı yağlayıp kaçanlar canından dolayıdır. Haksız da değiller. Atalarımız; “Kaçmak yiğitliğin büyük bölümüdür…” diyerek bir gerçeği vurgulamışlardır.
Tamamda, sanki vatan kurtarmış gibi, “SABRIMIZ TAŞIYOR” ifadeleriyle yıldırım gibi saldıranlara, yani uslu durmayanlara “Neden ve Niçin?” sorularını soramayanlar acaba neden korkuyorlar? Umutları tükenen, kaybedecek bir şeyi olmayanlar yıldırım gibi saldırırlar. Bu doğal bir hak olmasa bile, o kişinin görüntüleri için çaba gösterenlerin, acaba diyorum dilleri “Lal mı?”
Bizim ustalarımız; “Gazeteci korkmaz ama sonuna kadar centilmendir…” derlerdi, bizler öyle yetiştiğimiz için şimdikileri anlayamıyoruz ama hepsi havalıdır.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA