İşçi Sınıfının Değişen Yapısı

0
133

Bugünkü işçi sınıfımız 50 yıl önceki işçi sınıfımızdan çok farklı. Türkiye’nin önündeki devrimci aşama olan Kemalist devrimin geliştirilerek korunması sürecinde bu gelişkin işçi sınıfının rolünü daha çok tartışmamız gerekiyor.

1965 nüfus sayımı sonuçlarına göre, Türkiye’de işçiler 15-64 yaş grubunda olup, gelir getirici bir işte çalışanların toplam sayısı 13 milyondu. Bu insanların 3 milyonu yaşamını bir başkasına ait işyerinde çalışarak aldığı ücret veya aylıkla kazanan işçi veya memurdu.

3 milyonluk ücretli kitlesinin 614 bini okuma yazma bilmiyordu. 442 bini okuma yazma biliyordu ancak ilkokulu bile bitirmemişti. 1.3 milyonu yalnızca ilkokul diplomasına sahipti. 3 yıllık ortaokulu bitirenlerin sayısı 198 bindi. 108 bin kişi lise mezunuydu. 174 bin kişi lise düzeyinde meslek okulunu bitirmişti.

Üniversite ve yüksekokul mezunlarının sayısı da yalnızca 63 bindi. Bu 63 bin kişinin 19 bini subaydı. Geriye kalan 44 bin kişilik üniversite ve yüksekokul mezununun büyük bölümü de devlet memuruydu. Özel sektörde çeşitli düzeylerdeki şirket yöneticileri ve mühendisler dışında işçi statüsünde çalışan üniversite mezunu yoktu.

2016 yılında gelir getirici bir işte çalışan 27.2 milyon kişinin yalnızca 978 bini okuma yazma bilmiyordu. 959 bini ise okuma yazma biliyordu, ancak elinde diploması yoktu.

8.6 milyon kişi ilkokul, 5.1 milyon kişi ortaokul, 2.7 milyon kişi lise, 2.8 milyonu meslek lisesi mezunuydu. Üniversite mezunlarının sayısı ise 6.1 milyondu. 3.3 milyonluk açık işsiz kitlesinin 828 binlik kesimini de üniversite ve yüksekokul mezunları oluşturuyordu.

2015/2016 eğitim yılında Türkiye’deki üniversitelerde 2.3 milyon ön lisans öğrencisi, 3.9 milyon lisans öğrencisi vardı. Birkaç yıl içinde Türkiye’deki üniversite mezunlarının sayısı 10 milyona çıkacak. Ön Lisans mezunları da buna dâhil edilirse, sayı 12.3 milyona ulaşacak.

AKP döneminde çok sayıda yeni üniversite açıldı, mevcut üniversitelerin de öğrenci kontenjanları artırıldı. Milyonlarca genç, ailelerinin büyük fedakârlıklarıyla ve büyük beklentiler içinde yükseköğretime gönderildi. Bu gençlerin büyük çoğunluğu, sınav öncesinde büyük sıkıntılara katlanarak ve ailelerinin büyük özverisiyle üniversiteye niçin gitti? İnsanlar niçin mühendis, hekim, avukat olmak istiyor?

Dünyaya daha geniş bir çerçeveden bakabilmek, dünyayı daha iyi kavrayabilmek, dünyayı daha yaşanılabilen bir yer haline getirebilmek için sorgulayıcı ve araştırıcı bir anlayışla bilgi sahibi olmak, insanlığa hizmet etmek için mi; yoksa bol para kazanmak için mi?

Üniversiteyi bitirenler, ellerindeki diplomanın onlara rahat bir hayat sağlamanın anahtarı olduğu düşüncesiyle ve büyük beklentilerle işgücü piyasasına giriyorlar. Ancak elindeki diplomaya güvenerek büyük beklentiler içinde hayata atılan milyonlarca genç insan, büyük bir “hayal kırıklığı” yaşıyor ve kendisine çok büyük “haksızlık” yapıldığını düşünüyor. Çaresizlik içinde bulabildiği işe giriyor. Çok düşük ücretle kötü çalışma koşullarına katlanmaya mecbur kalıyor.

Beyaz yakalı işçiler ve memurlar ile mavi yakalı işçiler arasındaki fark azalıyor. Giderek artan sayıda üniversite mezunu da mavi yakalı işçi olarak çalışıyor. Kendisine haksızlık yapıldığını düşünen eğitimli insanın tepkisi sert olur. Artık 50 yıl öncesinin düşük beklentili ve patronunun ona ekmek verdiğini düşünen işçiler yok. Bugünün ve yarının işçi sınıfının davranışlarına damgasını vuran özelliklerden biri bu değişen algı olacak.

& & & & &

Ben 1956 İskenderun doğumlu evli iki çocuk babasıyım. Eğitim Enstitüsünü bitirdikten sonra; sırasıyla Uşak (Banaz),  Mardin (Kızıltepe) ve Hatay (İskenderun) ilçelerinde öğretmenlik yapıp Emekli oldum. Daha önce iki yerel gazetede yazılarım çıktı. Bundan sonra her Çarşamba İskenderun Gazetesinde, konusu “işçi ve sendika” olan yazılarıma devam edeceğim.

Sadık KARAKAŞ

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here