Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Güzel bir sabah bu sabah! Güzel görmek isteyenler için. Kuşlar ötüyor, limon, turunç kokuları bütün pencerelerden, kapılardan süzülüp odaların içinde dolaşıyor. Kırlar sarı kırmızı yeşil papatyalarla donandı, doğa taze yağan yağmurla güzelce yıkanarak kirinden tozundan sıyrıldı.
Valla bu sabah böyle.. Nasıl görünüyor sizin tarafınızdan bilemiyorum. Bu pozitif bir bakış kuşkusuz, sabah pozitif uyananlar için. Birde aksini düşünelim, negatif uyananlar nasıl görürdü günü acaba? “Of ya bu havalar hasta etmeye devam ediyor, otlar, börtü böcekler, nemli hava sarhoş edici kokular canımızı okudu, yine baş ağrısı, yine hapşırarak uyandık. Artık yaz gelse de kurtulsak, kemiklerimiz ısınsa” falan diye görürlerdi günü. Zahar? Soru işaretine gerek yok aslında çünkü çoğu zaman böyle uyandığımızdan bu görüşe yabancı değiliz ve en yakın dostumuzdan hatta kardeşimizden iyi tanırız onu, kime kimi anlatıyoruz ki? Tabi nedenleri vardır yani negatif olanların. Günün kötü koşuları, uyku düzensizliği, bağışıklık sisteminin zayıflığı, yaradılıştan gelen huzursuzluk gibi bir çok nedenler. Onları da hoş görmek gerekir –mi? Bazen. Bazı durumlarda!!
Neyse bugün çok şükür pozitifim aslında koşullarım negatif olmamı gerektiriyor olsa da. İşte budur olması gereken… Kim koşullarını düzeltebiliyorsa, kendine iyilik yapan odur. (Ama nasıl bilge gibi konuştum valla)
Ve sevgili okuyucularım yaşamın çıkış noktası aslında bu iki görüş ve ikilik. Her ne kadar bilgelikte ikilik yoksa da her şey “bir” de birleşse de. Daha dünya oluşurken, Hz. Adem’in çocukları olan Habil ile Kabil kardeşlerin durumu bunun en büyük ve ilk örnekleriydi.
İyilik ve kötülük, negatiflik pozitiflik, güzel çirkin, cömertlik pintilik, yoksulluk zenginlik gibi. Aslında bunların ortası da vardır. Örneğin ne zengin ne fakir, ne iyi ne kötü… (o nasıl oluyor ki ?) ya negatiflikle pozitifliğin arası o da ful olur değil mi ya?
Neyse, neyse bir araya dereye boş verelim de. Netliğe bakalım. Net kötüye, net iyiliğe. Tabiî ki asla gerçekte neyin kötü neyin iyi olduğunu bilemeyiz. Yani iyi bellediğimiz bir şey aslında kötü olabilir. Kötü bellediğimizde iyi olabilir. Hz. Musa’nın öyküsünü bilirsiniz. Hani bir gün arkadaşı ile yola çıkmıştı ve acıktıklarında arkadaşına “hadi yemeğimizi getir de yiyelim acıktık” dediğinde balıklarının yanlarında olmadığını görmüşlerdi. Balık yolunu tutmuş onlardan uzaklaşmıştı. İşte beklediğim bu demişti Hz Musa. Ve dönüş yolunda Hızır A.S. la karşılaşmış. Beni de yanına al demişti çıktığın bu yola. Sen benim yapacaklarıma dayanamazsın demişti Hızır A.S. Eğer söz verirsen bir şey sormayacağına o zaman benimle gelebilirsin. Ve Hz Musa söz veriyor, yola çıkıyorlar birlikte. Deniz kenarına gelince Hızır A.S. kıyıda duran bir tekneyi hemen oracıkta deliyor. Hz. Musa kızgınlıkla “ne yaptın” diyor “tekneyi bozdun.” “Ben sana demedim mi benim yaptıklarıma aklın ermez” diye söyleniyor Hızır A.S. “özür dilerim” diyor bir daha sormayacağım. Ama yola koyulduktan az sonra yine Hızır A.S. bir çocuğun canını alıyor. Ona da itiraz yükseliyor Hz. Musa’dan. Yine aynı yanıtları alıyor Hızır A.S.’dan yine yola çıkıyorlar ve bir köye geliyorlar, köylülerden yiyecek istiyorlar. Köylüler onlara yiyecek vermiyor. Hızır A.S. yıkılmakta olan bir duvarı doğrultup tamir ediyor. Hz Musa. “Bu iş için bir ücret isteyebildin” diyor. “İşte bizim aramızdaki fark bu” diye yanıtlıyor Hızır A.S. ve şimdi diyor sana yaptıklarımı anlatacağım. Delik açtığım tekne geçimlerini balıkçıkla kazanan Gençlere aitti ama karşı kıyıda sağlam teknelere el koyan bir emir vardı. Ve o tekneyi kusurlu hale getirdim ki kimse o tekneye el koyamasın. Çölde canını aldığım çocuğa gelince, canını aldım çünkü ailesine kötü örnek olacaktı, umulur ki yerine daha akıllı bir çocuk gelecektir. Bu tamir ettiğim duvar ise iki yetim çocuğa ait, bu duvarın altında onlar için bir hazine yatıyor tamir ettim ki kötülerin eline geçmesin ve onlar büyüyünce kendileri ona sahip olsun. Hz Musa o zaman gerçekten sen haklıydın der.
Tabi sevgili okuyucularım kutsal kitapta bu öykü daha düzgün ve detaylı anlatılmış ben deniz kendimce toparladım. Evet aslında neyin çirkin neyin kötü ya da iyi olduğunu bilemeyiz. Bu yüzdende ön yargılardan uzak yaşayabilsek ve her şeyin arkasını görebilmeye çalışsak çok güzel olurdu ya. Onu da yapmaya çalışıyoruz ama ne kadar yapabiliriz bilmiyorum.
Ve şimdi bu kadar söz nereye bağlanacak diye soruyorum kendime. Ne yazacaktım, ne yazdım? Valla bu hafta polis haftası değil mi? Polis teşkilatının haftasını kutlamak için oturdum yazmaya. Ancak bütün gece beni rahatsız eden bir haber vardı ajanslara düşen. Bir ya da birkaç polis memurunun bir vatandaşın üzerindeki işkence çalışmalarını anlatan… Onların bunu yapmaktaki amaçlarını araştırıyorum bu yüzden bunca mukaddeme (modaya uydum bazı haber spikerleri gibi aslında mukaddeme -ön yazı- diyecektim.) Onları yargılamadan yani nasıl bir neden bu arkadaşlara bu vahşeti yaptırıyor. Nasıl bir acımasız benlikleri var? Ve bu işte bir iyilik varsa nerede gizlidir onu bilmek istiyorum. Tabi ben sıradan bir vatandaşım ve yanımda bunun nedenini açıklayacak Hızır A.S. yok. Bu yüzden aklım ermiyor görünenin arkasında yatan nedene. Ve bu yüzden isyan ediyorum. Tam polis teşkilatının haftası kutlanıyorken neden bu haftaya böyle gölge düşürüyor bu garip birkaç benliği hasta arkadaş diye. Oysa biz biliyoruz ki teşkilatı birkaç kişi temsil etmiyor ve onların yaptıkları polis teşkilatını kirletemez, hırpalayamaz ve bağlamaz. Ancak yinede bazılarında hala sarsak olan güven duygusunu daha da sarsak hale getirir. Ki bu da bir gerçek… Çünkü polis teşkilatı insanlar, topluluklar meydana getirip bir arada yaşamaya başladıkları tarihten itibaren, toplumun ve fertlerin can ve mallarının korunması, güvenlik ihtiyaçlarının karşılanmasını için kurulmuştur. Çünkü bu ihtiyaç doğmuştur ve insanlar korunmak istiyor. Aslında Polis Teşkilatının Kuruluş Günü (10 Nisan 1845) olan günden çok önceden ve bir bakalım nasıl kurulmuş bu teşkilat.
EMNİYET ÖRGÜTÜ
Bir ülkenin, düzenlik ve güvenliğini sağlayan nizamların topunu birden yürüten örgüte Emniyet örgütü denir. Polis örgütüdür de diyebiliriz. Yurdun her türlü emniyetinden ve güveninden sorumlu bu teşkilat Ankara da iç işleri bakanlığına bağlı genel müdürlükten idare edilir. Emniyet genel müdürlüğü siyasal adli görevlere göre birçok şubelere ayrılır. Emniyet müdürlerinin yönettiği il örgütleri de ayrıca şubelere ayrılır. İlçe örgütlerinin başında emniyet amirleri, merkez karakollarında baş komiser, komiser muavini gibi kademeler bulunur. her merkezde merkezin büyüklüğüne orantılı olarak polis memuru bulundurulur. Polisler hepimizin bildiği gibi polis üniforması giyer. Polis teşkilatında yaya, atlı motorlu, (çocukların bayıldığı yunuslar)ve denizi olan merkezlerde deniz polis örgütü de vardır. Trafik polislerini de unutmamak gerekir.
& & & & &
Eskiden nasılmış bu teşkilat birde ona bakalım. Eskiden bizde emniyet teşkilatının bu günkü jandarma gibi askeri bir kimliği varmış. Bu yüzden polise “zaptiye, zabıta” gibi seslenilirmiş. Ayrıca “ases” ve “kulluk “denilen daha çok aseslerin devriye gezdiği yani şimdiki, belediye zabıtasının yaptığı iş gibi işler yaparlarmış.
Tanzimat’tan sonra 1869 da yapılan bir nizamname ile kurulmuş “zaptiye teşkilatı. Askeri niteliği olduğu için Askerliğe bağlı olarak çalışırmış. Zaptiye bölük komutanlığına “tabur ağası Alay komutanına “alay beyi” denirmiş emniyet genel müdürü konumundaki kimseye de “zaptiye nazırı” denirdi. Nazır muavini “sanisi” ve” muhasebecisi “ile “mektupçusu” varmış.(bazı dizilerde bu terimler çokça rastlıyoruz bu günlerde. Karayılan gibi, elveda Rumeli gibi)
Çok daha sonra polis örgütü kurulunca zaptiyenin yetkileri kısıtlandı ve bu örgüte jandarma dendi.( ben bunu bilmiyordum şimdi öğrendim)1908 meşrutiyet devriminden sonra Zaptiye nezaretine” İstanbul polis müdürlüğü adı verildi. Bugünkü emniyet cumhuriyetten sonra yeni kanunlara göre kurulmuş iç işleri bakanlığı içinde yer almıştır. 1869 da kurulan 1908 de polis müdürlüğü adı alan ve Cumhuriyetten sonra yenilenen polis teşkilatı 163. yılını kutluyor bu yıl. Hayırlı uğurlu olsun diliyoruz.
& & & & &
İzlediğim ve gözlemlediğime göre, uçurtma uçuran, sanatla ilgilenen, sokakta çocuklarla top sektiren, motoruna binmek için can atan çocukları seven polisler. İçimizin sımsıcak duygularla dolmasına neden oluyor. Bir zamanlar polisle korkutulanlar çocuklar şimdi polis olacam diye çığlık atıyorlar. Ve özellikle Yunuslar, fiyakalı motorları ve parlak giysiler içinde yakışıklı polisler, gençler çocuklar aşık valla onlara.
Ve aslında bizden biri olan, (ağabeyimiz, babamız, nişanlımız, eşimiz, kuzenimiz, arkadaşımız) ve bizim emniyet içinde ve güvenle yaşamamız için gece gündüz çalışan, polis kardeşlerimizin her zaman yanında olacağız…
Ve biz, bir kez daha bütün emniyet teşkilatının yıl dönümünü kutlarken başarı ve sağlık ve işlerinde kolaylık diliyoruz. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım. Yase
Günün Şiiri
POLİS MARŞI
Yurtta Sulh Cihanda Sulh, amacımız her işte
Türk Öğün, Çalış,Güven bekleyenin var işte
Hudutta Ordu bekler,Dahilde biz bekleriz,
Biz Kanunun,Rejimin Timsali POLİSLERİZ.
Halkın hizmetindedir bizim bütün varlığımız.
Doğrulukla incelik ayrılmaz şiarımız
Hudutta Ordu bekler,Dahilde biz bekleriz,
Biz Kanunun,Rejimin Timsali POLİSLERİZ.
Cennet Vatanında,
Asayişi sağlamaktır görevim,
Vatandaşım huzurluysa
Ben de huzurluyum.
Ben Polisim,
İnsanımızın güvencesiyim,
Hoşgörülü sevecenim.
Kim ki yasa tanımaz,
Halkımın huzurunu kaçırıyor,
Sorumsuzca saldırıyorsa…
Dikilirim karşısına,dur derim!
Demokratik,özgür ülkemde
Dirlik,düzenlik istedim.
Ben Polisim,
Gecem gündüzüm yok benim,
Yaz ve kış,görevim sorumluluğunu,
Omuzlarımda taşırım.
Vatandaşım huzurluysa,
Budur benim düğünüm,bayramım,
Ben gücümü halkımdan alırım,
Demokrasi ve özgürlük,
Karakterim olmuş benim.
Geleceğe güvenlem bakmak,
Hakkıdır her bireyin.
Ben Polisim,
İnsanım huzuru için yara aldım,
Kimi elimi,kimi ayağımı verdim,
Sakatlandım.
Her zorluga göğüs gerdim,
Dahası canımı verdim.
Ben Polisim,
Yüzelliyedi (157) yıldır,
Barış ve Özğürlük yolunda yürüyorum,
Gururluyum,dimdik başım.
İnsana,insanca davranmak,
Güvenliği sağlamaktır savaşım.
Ben Polisim,
Kırılırsam,kolay olmaz tamirim,
Asayiş berkemaldir amirim.
Bektaş YAVUZ