Yer Gök Yasta… Mekânınız  Cennet Olsun…

0
94

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Sıcak günlük güneşlik bir sabah bu sabah ama neşesi yok, aklı karışık üzgün aynı bizim gibi. İçi karanlık birlikte ağlıyoruz. Şarkı söylemeyi unuttuk, gülmeyi de, mütevazı iftar sofrasında yaptığımız duayı bile unuttuk. Dilimiz lal oldu beynimiz uyuştu dün gece Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Şenoba beldesinden havalanan Cougar tipi helikopter kısa bir süre sonra yüksek gerilim hattına takılarak düştüğü andan beri. Tümgeneral Aydoğan Aydın ve 2’si Albay olmak üzere 13 askerimiz şehit olmuş! 1 değil 2 değil tam 13 şehit buna can nasıl dayansın?

Ne söylenebilir, nasıl başsağlığı dilenir, nasıl sabır tavsiye edilebilir ki? Bendeniz bilmiyorum. Önümde kocaman bir acı çukuru var başındayım sözüm bitmiş, mekânları cennet olsun diye sayıklıyorum, cennet  olsun, cennet olsun! Belki yarın bunca cana  kıyan  savaşın iğrençliğini yazabilirim ama şimdi sözün bittiği yerdeyiz. Şiir konuşsun…

Şırnak 23. Sınır Tümen Komutanı Tümgeneral Aydoğan Aydın’ın 1992 yılında üsteğmen iken yazdığı ‘Hanke’ye ağıt isimli şiirini okuyalım…

Doksan kişiydik biz o gün. / Aç, susuz, uykusuz.

Nasır tutmuş ayaklarla, yürüyorduk kaygusuz.

Sis, çamur, kanla, terle, üzerindeydik bulutların.

Ayrım Hanke Yaylası’nda, yeşerirken umutlarım.

Soğuk namlular elimizde, yürüyorken dağlara.

Şehitlerden selam geldi, savaşan tüm sağlara.

Uzaklarım yakınlaştı, inancımla, davamla.

Uyan Hanke geliyorum, heybetimle, havamla…

Elinizdeyse duygulanmayın. Ağlamayın isyan etmeyin. Ve sevgili okuyucularım gerçekten sözün bittiği yerdeyiz diyoruz ama bu sözün bittiği yerdeyiz sözün sonu gelmiyor bir türlü bitmiyor, hep yeniden hep yeniden söyleniyor. Söyletiyorlar. Vatan sağ olsun Allah sabır versin hepimize, özelikle ailelerine.

Ve sevgili okuyucularım savaşsız bir ülke düşü ile sağlıkla, sevgiyle kalmaya çalışalım ayrımsız gayrımsız, hep birlikte bütün ayrıma gayrıma inat. Yase

& & & & &

Gramer Bilginiyle Kayıkçı

Bir gün, bir gramer bilgini, iskelede duran bir kayığa bi­nerek, karşı sahile geçmek istedi. Kıyıda müşteri bekleyen kayıkçılardan birine seslendi. Kayık iskeleye yanaşınca, bilgin de kayığa atladı. Kayık yavaş-yavaş, deniz üzerinde seyretmekte iken, bilgin kayıkçıya sordu: “Sen hiç gramer okudun mu?” “Hayır, ben o dediğin şeyi bilmem.”

Bilgin: “Vah vah, çok üzüldüm. Demek yarı ömrün boşa git­miş…” diye, acıyarak kayıkçıya baktı. Tam bu sırada, bir fırtına koptu. Kayık, denizin ortasın­da yalpalar yaparken, kayıkçı bütün gücüyle tehlikeyi at­latmak için çalışmaktaydı. Fırtına, giderek arttı. Kayık bat­mak üzereydi. O zaman kayıkçı, karşısında titreyip duran bilgine sordu: “Ey, benim bilgin dostum. Şimdi ben sana soruyorum. Yüzme bilir misin?” “Hayır!..”

Kayıkçı bu cevap üzerine konuştu: “Vah, vah, sen Ömrünü boşuna harcamışsın. Şimdi bü­tün ömrün gitti. Az sonra kayığın batacak… iyi bil şimdi burada nahiv (gramer) bilgisi değil, mahiv (yok olma) bil­gisi gerek… Eğer bu bilgiyi biliyorsan, benim gibi korku­suzca denize dal…”

& & & & &

Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor!

-Ziya İlhan Zaimoglu’na-

Şehitler tepesi boş değil,

Biri var bekliyor.

Ve bir göğüs, nefes almak için;

Rüzgar bekliyor.

 

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;

Yattığı toprak belli,

Tuttuğu bayrak belli,

Kim demiş Meçhul Asker diye?

 

Destanını yapmış, kasideye kanmış.

Bir el ki; ahretten uzanmış,

Edeple gelip birer birer

Öpsün diye faniler!

 

Öpelim temizse dudaklarımız,

Fakat basmasın toprağına

temiz değilse ayaklarımız.

 

Rüzgarını kesmesin gövdeler

Sesinden yüksek çıkmasın

Nutuklar, kasideler.

 

Geri gitsin alkışlar geri,

Geri gitsin ellerin

Yapma çiçekleri!

 

Ona oğullardan, analardan

Dilekler yeter,

Yazın sarı, kışın beyaz

Çiçekler yeter!

 

Söyledi söyleyenler demin,

Gel süngülü yiğit, alkışlasınlar,

Şimdi sen söyle, söz senin!

 

Şehitler tepesi boş değil,

Toprağını kahramanlar bekliyor!

Ve bir bayrak dalgalanmak için

Rüzgar bekliyor!

Destanı öksüz, sükutu derin

Meçhul askerin;

 

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye

Yattığı toprak belli,

Tuttuğu bayrak belli,

Kim demiş Meçhul Asker diye?

Arif Nihat ASYA

& & & & &

Bırak Beni Haykırayım

Ben en hakir bir insanı kardeş duyan bir rûhum;

Bende esir yaratmayan bir Tanrı’ya iman var;

Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar,

 

Mazlûmların intikamı olmak için doğmuşum,

Volkan söner, lâkin benim alevlerim eksilmez;

Bora geçer, lâkin benim köpüklerim kesilmez.

 

Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;

Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,

Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;

 

Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir.

Bu zavallı sürü için ne merhamet, ne hukuk;

Yalnız bir sert bakışlı göz, yalnız ağır bir yumruk!…

Mehmet Emin YURDAKUL

Günün Şiiri

Sivas Acısı

Ben tanırım

Bu bulut bizim oranın bulutu

Hemşeriyiz ne de olsa

Benim için kalkmış ta Sıvas’tan gelmiş

Yurdumun bulutu

Başımın üstünde yeri var

 

Ben bilirim

Bu rüzgâr bizim oranın rüzgârı

Hemşerimiz ne de olsa

Benim için kopup gelmiş yayladan

Yurdumun rüzgârı

Kurutsun diye akan kanlarımı

 

Ben anlarım

Bu acı bizim ora işi hançer acısı

Bir ülkedeniz ne de olsa

Aynı dili konuşsak da

Anlamayız birbirimizi

Hançerin nakışı

Tanıdım acısından Sıvas işi

 

Ben duyarım duyumsarım

Bizim oranın sızısı bu

Binip kara bir buluta Sıvas ilinden

Sıvas rüzgârında uçup gelmiş

Helallik dilemeye

 

Ey yüreğimin onmaz acıları

Ey beynimin dinmez sancıları

Suç ne bende ne de sende

Suç seni karanlıklara gömenlerde

Ne de olsa yurttaşımsın

Kapalı olsa da bütün vicdan kapıları yüzüne

Bilmelisin bir yerin var can evimde

Aziz NESİN

Günün Fıkrası

Tilki’nin Orucu

Tilki ormanda gezmektedir. Bir ağacın dalında bir geyik budunun asılı olduğunu görür.Açtır ama şüphelenir, kontrol edince tuzağı anlar. Çünkü geyik budu iple bir bombaya bağlıdır. Epeyce uzağa gider ve başını kollarının üzerine koyarak yatar, biraz sonra kurt gelir, budu ve yatan tilkiyi görür.Tilkiye sorar:”Napıyorsun dostum?”

Tilki cevap verir: “Hiiçç… Yatıyorum.”

“-Burada bir but var.”

“-Evet var.”

“-Neden yemedin?”

Tilki sakince cevap verir; “Bugün oruçluyum.”

Kurt kendinden emin: “Ben yiyeyim o zaman.”

Tilki; “Buyur afiyet olsun.” der. Kurt, buta uzanır uzanmaz bir patlama ile ortalık toz duman olur. Kurt yaralı, perişan halde yatarken, tilki sakince budu yemeye başlar. Bunu gören kurt;”Hani sen oruçluydun?” deyince tilki pişkin-pişkin; “Biraz önce top patladı duymadın mı?”

Günün Sözü

Üzülme Can! Doğruysan Zara Gördüm Deme. Bil ki İyiler Mutlaka Kazanır.

Mevlana

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here