Nefes Almakta Zorlanıyoruz

0
127

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Derin bir soluk almak istiyoruz bu sabah. Çünkü nefes almakta zorlandığımızın ayrımındayız artık.

& & & & &

Bir Soluk Al!

Bir soluk al yaşamdan, ta ciğerlerine kadar çek nefesini, nasıl bir güzelliğe sebep olacaklarını o nefeslerin, anla. O nefesle, neler görebildiğine bir bakabilsen. Adet haline gelmiş bakışlarını o bakışların ardına bir çevirebilsen. Yaprağı tek görüp, yeşili  ayırıp, fark edemediğini; o yaprağın oluşundaki dalları, kökleri, bilemediğini göremediğini, perde ardında olanları sezemediğini ne zaman anlayacaksın?

Bir soluk al mutluluktan; Mutluluk  donuk, anlık fotoğraflarda  değil; mutluluk, mutluluk oyunu oynamak da değil, onu yüreğinde, gözlerinde, içinde seyretmektir. Hiç sabahın ilk ışıklarıyla çiçeklerin üstündeki buğulu damlaları seyrettin mi? Ya toprağın ilk yağmura kavuştuğundaki saldığı kokuyu, o kokudaki vuslat sevincini duyamayan sen, içinde mutluluğu nasıl yakalayabileceksin? Aslında, ne kadar doğayla bir olduğunu, toprağında, suyunda senden olduğunu, o vuslatı senin yaşamanın gerekliliğini hiç düşünmedin mi?

Aklını o soluklarda tekrar al kullan. Hiçbir şeyi anlamamışa benziyorsun. Saklıyorsun bir hazine gibi mutluluk kapısının kilidini. Aç onu. Vurma kilit. Yağma et. Göreceksin ki, fazlasıyla geriye dönecek. Gönül mahzeninde sakladığın, icap ederse kullanırım dediğin ve kendi belirlediğin mutlulukları yerlere, üstüne dök ve kendini de çevreni de tutuştur. Işık saç, bütün renkleri kullan. Zamana bak, binlerce yıl geriye, binlerce yıl ileriye bakabilirsen ve baktığın yerde de kendinin olduğunu  bilebilirsen… Zaaflarınla, hilelerinle iyiliklerinle, güzelliklerinle, yoğunluğunla korkma. Örnek al.

Derin bir soluk al tekrar, bak, o cesareti göster. Tanımla kendini inancın; sınırsız, şüphesiz, özgür, bütün güçlükleri yenecek kapasitede olmalı korkak değil Kendini mutsuz sevgisiz bırakırsan ancak, karşındaki de mutsuz sevgisiz kalır. Aşılarsın ona beyninden geçen olumsuzlukları.

Derin bir soluk al ciğerlerine çek bütün havayı tek bir nefeslikmiş  tek bir nefesin kalmış gibi. Ve sinirlenme, hiçbir yerden küçük rüzgârlar hissedilmez ama dağlardaki karlar görünür… O da sistemin ruhunun gösterisidir. İnsanın küçüklüğünün, büyüklüğünün göstergesidir. Ruhundaki yaralarla giyinme; ömrünü, mutluluğu, üstüne. Elbiselerin kirlenmesin, yaşamın lekelerle dolmasın, Temizle onları sevgi antiseptiğiyle. İyileşsinler, temelden sil onları.

Yaşamla alay edilmez, o hep galiptir, yaşamla dost olmaya bak. Kendine tanrılar efendiler yaratma. Özel tanrıların yerine, bir doğaya baksana. Yarattığın tanrıların; tabiatının, huylarının, hırslarının neticesi
olduğunu anlayacaksın. Sonuçta tek başınasın kalabalıklar arasında. Diyebilirsen; kendi dünyandan çıkıp hakiki dünyaya, merhaba de… Karanlıkla yaşama.

Derin bir soluk al. Sevgiyi sana kimse bağışlayamaz. Yaşamını da asla geri veremezler. Sevgi, hayatla arandaki gerçek bağ, gerçek ilişkidir. Başka ağlara takılma. Yaşam mucizesini solukla. Var oluş hakkını kullan dünya planındaki. Cesaretle öfkesiz kuşkusuz basiretini özünü kalkan yap savun kendini, soluklarını kuvvetlice alarak. Kendini, mutluluğunu kemirtme etrafa. Bir çınarın kuvvetle tutunduğu gibi doğaya; sen de yaşama tutun sevinçle. O öyle bir mucize ki asla inkâr edilemez.

Soluklan derin-derin. İçinden bak, gözbebeklerinle bak. Yaşamla işbirliği yap, barış imzala. Bak kuşlar yine aynı ötüyorlar. Kimi baş şişirdiğini düşünür kimi serenat yaptığını, kimi de çiçeklere olan aşkını. Sen sonuncuyu bul kulaklarınla. Kuş yuvasındaki minik kuş yavruları gibi teslimiyetle yaşama sarıl. Verilenleri kabul et. Ömür anne seni besler. Yeter ki sen ağzını aç, iste. Yaşam bir şiirdir. Sen insanca bestele onu. Besten buram buram sevgi, insan koksun. Bilmeseler de fark eder yürekler sevgi tınısını. Bahar bahçelerinin kokusunu…

Derin bir soluk al. Her an yeniden başla sevgiye, sevince; yaşadığını hisset güneşte, suda. Onlar yaşarsan var, görürsen var. Hepsi de soluklarında. Neticede yaşam ilk aldığın solukla son verdiğin soluk arasında. Bu iki soluk arasında insan insanca bakmalı, insanca yaşamalı, insanca kokmalı, bütün ritimleri. Müziği yaşamına sokmalı.

Derin bir soluk al sabahları, yaşama atıl cesurca. Olumsuzlukların; olumlu olayların habercisi olduğunu, gerçeğe giden yol olduğunu bil. Ruh kabızlığının sıkıntısını çekme. O zaman mutluluk hırsızı olursun. Coşkuyla yaşamın kucağına atıl, onu beşik olarak kabul et. İnsanlığı yetiştiren bir beşik… Yaşamın çığlıklarını duymazsan, çağrısını doğadan algılayamazsan, tek yere, tek yöne takılırsan, çözebilir misin yaşamın gizemlerini? Bir bütünün parçasısın, bu bütünde sen varsın… Bu bütüne, tümel akla erişmeye çalış.

Bir soluk al… Derince… İçinden yaşamaya bak, dışına özünü vur…

Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım her zaman ön yargısız sağduyu ile. Yase

Günün Şiiri

Her Şeyi Kuşatır Sevda

Gizem deyip başlıyorum adına

Cılız bir güneş, soldu solacak

Bir haziran sonu ki yağmur bekleniyor

Akıyor insanlar kendi dünyalarında

Ve herkes anlatabilir bir ağrıyı

Ben söylesem bu yaz akşamını

Biri bir sevda titreşiminden söz etse

Düşün ki saçlarını savuruyordu rüzgâr

Gözleri gülüyor ama karanlık kirpikleri.

 

Hadi konuşalım o umarsız ağrıdan

Boğuk bir ses, benim olmayan asla

Gözlerim kısılıyor ve bulantı aniden

Şuramda bir ağrı, şurama kadar

Yanıyor gözlerim, bir duman gözlerimden.

 

Konuşulsun yağmurun dolandığı o günden

Cılız da olsa güneşti o şakaklarımızda

İnsanlar… İnsanlar hep yanlarımızda

Akıyor kalabalık dalgın bakışlarımda

Düşün ki saçlarını savuruyordu rüzgâr

Ben, gizem diyordum her şeyin adına.

 

İki can yürüsün ve birbirinden habersiz

İki can, iki yürek, tek kalp ağrısı bir de

Biri desin ki saçlarında haziran

Kirpiğinde mavilik, kirpiğinde gökyüzü

İki can ve akıyor insanlar dünyalarında

Biri desin ki sözlerin ne yararı var

Biri desin ki bırak başlasın sevda.

 

Bir haziran akşamı yetmiş dokuz yılında

Elini uzat ve ayrıl, yer sarsılıyor

Elini uzat ve ayrıl, dolanıyor bulutlar

Elini uzat ve ayrıl, günlerden salı.

 

Birtakım lekeler, bulutlar akıyordu

Etrafta insanlar bir karaltı olarak

Biri diyecek ki ellerin titriyordu

Biri saati sorsa ağlayacaktım

Elini uzat ve ayrıl, kararıyor bulutlar

Bütün hızıyla o zehir damarlarımda

Gökte haziran, yağdı yağacak yağmur

Geçip gidiyordu dünya bakışlarımda

Birtakım lekeler, bulutlar akıyordu

Ben, gizem diyordum bunların adına.

 

Elbet hızla akıp gidiyordu hayat

Kaç zamandır görmediğim ışıltılı bir yüz

Belki de coşkulu bir haber vardı akşama

Bir zaman sonra her şey unutulsa da

Kardeşim, yüreğim koca bir diş gibi sızlıyordu

Biri diyordu ki bırak başlasın sevda

Ötekinin kirpiğinde acımasız karanlık

Gizem deyip geçiyordum bunların adına

Bir türlü başlamıyordu yağmur

Her şeyi, her şeyi kuşatıyordu sevda.

Erol ÇANKAYA

Günün Fıkrası

Akıl hastanesine ziyarete giden adam bahçede güzel havanın tadını çıkaran birine: “Saatiniz kaç?” diye sordu. Adam hemen içeri gidip, kâğıt, pergel, gönye, kalem ve cetvel getirdi. Büyük bir titizlik ile gölgeyi ölçüp biçip hesaplar yaptıktan sonra: “Saat tam dördü beş geçiyor” dedi.

Ziyaretçi: “Muazzam! Sizi tebrik ederim ama güneşsiz bir havada gölgeyi ölçemezsiniz, o zaman ne yaparsınız?”

“O zaman da saatime bakarım…”

Günün Sözü

Eğer bir insan bir işe kesin olarak, ben biliyorum iddiası ile başlarsa, şüphe ile son bulur. Fakat eğer o şüphe ile başlamaya razı olursa, sonunda gerçeği bulacaktır.

Francis Bacon

Evliliğin sessiz ve sakin sürmesi için ya koca sağır ya da kadın dilsiz olmalı…

Miguel de Cervantes

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here