Gül Verenin Elinde Gül Kokusu Kalır

0
522

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Referanduma az kala siyasilerin ve sosyal medyayı kullananların dili akıl almaz bir şekilde keskinleşti. Herkes dilediğini, küfür, tehdit -üstü açık kapalı- ağız dolusu savurup duruyor. Kimse düşünmüyor, düşüncesizce savrulan sözlerin karşısındakinde yaratacağı tahribatı. Kimsenin kimseyi bu denli kırmaya, ayırmaya hakkı yok. Özelikle sorumsuzca suçlamaya. İş o kadar büyüdü ki aile içinde bile başladı sırf bu yüzden kavgalar gürültüler. Herkes kullanacağı sözcükleri iki hatta üç defa düşündükten sonra kullanmalı diye düşünüyorum. O zaman haklıyken haksız duruma düşmemiş ve kimseyi incitmemiş oluruz. Unutmamak lazım ki inciten incinir!

Bu bir etki tepki meselesidir en doğal şekli ile. Ve bendeniz daha çok uzatmadan. Etki tepki meselesini çok güzel anlatan bir öykü paylaşmak istiyorum. Belki bizlere bir tık olsun yararı olur.

& & & & &

Tatlı Dil

Uzun yıllar önce Çin’de li-li adlı bir kız evlenir ve aynı evde kocası ve kaynanası ile birlikte yaşamaya başlar. Lakin kısa bir süre sonra kayınvalidesi ile geçinmenin çok zor olduğunu anlar. İkisinin de kişiliği tamamen farklıdır. Bu da onların sık sık kavga edip tartışmalarına yol açar. Bu, Çin geleneklerine göre hoş bir davranış değildir ve çevrede tepkiyle karşılanır.

Bir kaç ay sonra bitmez tükenmez gelin – kaynana kavgalarından ev, o ve eşi için cehennem haline gelmiştir. Artık bir şeyler yapmak gerektiğine inanan genç kadın, doğru babasının eski bir arkadaşı olan baharatçıya koşar ve derdini anlatır. Yaşlı adam ona bitkilerden yaptığı bir ekstra hazırlar ve bunu 3 ay boyunca her gün azar azar kaynanası için yaptığı yemeklerin içine koymasını söyler. Zehir az az verilecek, böylece onu gelininin öldürdüğü belli olmayacaktır. Yaşlı adam genç kıza kimsenin ve eşinin şüphelenmemesi için kaynanasına çok iyi davranmasını ona en güzel yemekleri yapmasını söyler.

Sevinç içinde eve dönen li-li, yaşlı adamın dediklerini aynen uygular. Her gün en güzel yemekler yapıyor. Kaynanasının tabağına azar azar zehri damlatıyordu. Kimseler şüphelenmesin diye de ona çok iyi davranıyordu. Bir süre sonra kayınvalidesi de çok değişmişti ve ona kendi kızı gibi davranıyordu. Evde artık barış rüzgârları esiyordu. Genç kadın kendisini ağır bir yük altında hissetti.

Yaptıklarından pişman bir vaziyette baharatçı dükkânının yolunu tuttu ve yaşlı adama şu ana kadar kaynanasına verdiği zehirleri onun kanından temizleyecek bir iksir yapması için yalvardı. Yaşlı kadının ölmesini artık istemiyordu. Yaşlı adam yaşlı gözlerle karşısında konuşup duran li-li´ye baktı ve kahkahalarla gülmeye başladı:

– Sevgili li-li dedi, sana verdiklerim sadece vitaminlerdi. Olsa olsa kayınvalideni sadece daha da güçlendirdin hepsi bundan ibaret. Gerçek zehir ise senin beyninde olandı. Sen ona iyi davrandıkça o da dağıldı ve yerini sevgiye bıraktı; böylece siz gerçek bir ana-kız oldunuz.” dedi.

– Eski bir Çin atasözü söyle der: “gül verenin elinde gül kokusu kalır.” Tatlı dil ve güler yüzün açamayacağı kapı yoktur.

Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım ayrımsız gayrımsız hayırlısı ile her zaman… Yase

& & & & &

Bana Gözyaşı Borcun Var!

Adam genç kadına seslendi: “Bana gözyaşı borcun var!”

Genç kadın sordu: “Nasıl öderim?”

Adam gözlerini kırptı; “Haydi gülümse!”

Gülümsedi genç kadın. Adam, cebinden mendilini çıkarıp, borcunu sildi. Ve mendilini özenle katlayıp, yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu. Bir demet mor sümbül vardı kadının elinde. İkisi de bahar kokuyordu… Biri ilkbahar, diğeri güz. Adam, seslendi yine; “Bana mutluluk borcun var!”

Genç kadın, biraz mahcup, biraz şaşkın sordu: “-Nasıl ödeyebilirim?”

Heyecanlandı adam; “Haydi yat dizlerime!”

Genç kadın bir kedi uysallığında, yattı dizlerine usulca. Adam, şefkatle saçlarını taramaya başladı kadının. Saçları, güneşe ve yağmurlara hasret hiç yaşanmamış baharlara benziyordu. Çaresizliğini ördü sıra sıra. Sonra saçının her teline, mutluluğun çığlıklarını bağladı adam. Yetmedi, gizli düğüm attı… Ağladı. Hava kararmak üzereydi. Dışarıda yağmur yağıyordu delice. Adam, sürekli borç defterlerini kurcalıyordu.

Genç kadının gözlerinin içine baktı; “Bana yürek borcun var!” Borcunun farkındaydı sanki genç kadın, şaşırmadı. “Bu borcumu nasıl ödeyebilirim?” Adam kollarını uzattı – Haydi tut ellerimi! Sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın. Elleri öyle sıcaktı ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde. Genç kadın gitmek üzereydi.

ağlayan kadın ile ilgili görsel sonucu

Adam son kez seslendi; “Bana can borcun var!” Kadın irkildi; “Can mı?”

Sigarasından derin bir nefes çekti adam; “Evet… Can borcun var. Sensizlik öldürüyor beni!” Hoşuna gitti sözler kadının; “Peki bu borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun?” Adam, biraz daha yaklaştı; “Yum gözlerini!”

Hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini. Adam da yumdu gözlerini, masumca bir öpücük kondurdu kadının titreyen dudaklarına. “Bu ne şimdi yaptığın?” diyerek çattı kaslarını kadın…

Adam, pişmanlıkla, memnunluk arasında gidip geldi. Kekeledi; “Hayat öpücüğüydü!”

Kısa bir sessizliğin ardından bu kez kadın öptü adamı şehvetle… Adam, şaşırdı; “Ya senin bu yaptığın neydi?” Genç kadın kapıya yöneldi; “Veda öpücüğü!”

Kalan borçlarına karşılık, yürek dolusu çaresizlik ve bir de mor sümbüllerini masanın üzerine rehin bırakıp gitti genç kadın. Adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına. “Ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasınlar…” Genç kadın sümbülleri aldı: “Merak etme, gün aşırı sularım çiçeklerini!”

Adam sevindi: “Güneşe, suya gerek yok. Gülümse yeter!”

Kadın gözden kaybolurken haykırdı adam, “Umutlarımı kefil yaptım. Unutma, bana aşk borçlusun!” Haykırışı yağmura karıştı. Kadın, yağmuru hissetmeyen kalabalığa…

& & & & & &

Kendini Gerçekleştiren Kehanet

Nick adında bir demiryolu isçisinin öyküsü bu. Nick güçlü, sağlıklı bir işçi manevra sahasında çalışıyor. Arkadaşlarıyla ilişkisi iyi ve işini iyi yapan güvenilir bir insan. Ne var ki, kötümser biri, her şeyin kötüsünü bekler ve başına kötü şeyler geleceğinden korkar. Bir yaz günü, tren isçileri, ustabaşının doğum günü nedeniyle bir saat önceden serbest bırakılırlar.

Tamir için gelmiş olan ve manevra alanında bulunan bir soğutucu vagonun içine giren Nick, yanlışlıkla içerden kapıyı kapatır, kendini soğutucu vagona kilitler. Diğer işçiler Nick’in kendilerinden önce çıktığını düşünürler. Nick kapıyı tekmeler, bağırır ama kimse duymaz, duyanlar da bu tür seslerin sürekli geldiği bir ortamda olduğu için pek kulak vermezler. Nick burada donarak öleceğinden korkmaya başlar. Eğer buradan çıkmazsam, burada kaskatı donacağım, diye düşünmeye başlar. İçerde yarısı yırtılmış bir karton kutunun içine girer. Titremeye başar. Eline geçirdiği bir kağıda karısına ve ailesine son düşündüklerini yazar: Çok soğuk, bedenim hissizleşmeye başladı. Bir uyuyabilsem! Bunlar benim son sözlerim olabilir?

Ertesi günü soğutucu vagonun kapısını açan işiler, Nick’in donmuş bedenini bulurlar. Üzerinde yapılan otopsi, onun donarak öldüğünü göstermektedir. Fakat bu olayı olağanüstü yapan, soğutucu vagonun soğutma motorunun bozuk ve çalışmıyor olmasıydı. Vagonun içindeki ısı 18 C idi ve vagonda bol hava vardı. Nick’in korkusu, kendini gerçekleştiren bir kehanet oluşturmuştu.

Günün Şiiri

Mülkiye Marşı  (Ey Vatan)

Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz,

Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.

Gül ki sen, neş’enle gülsün ay, toprak, deniz.

Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.

 

Bir güneştin bir zamanlar, ay kadar kaldındı dün,

Dün bir ay’dın, sislenen boşlukta yıldızsın bu gün;

Benzin uçmuş bak, ne rüya’dır, bu akşam gördüğün?

Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.

 

Beklesin Türk Oğlu’nun azminden kuvvet bulmayan,

Sel durur, yangın söner elbette bir gün Ey Vatan

Süslenir, oynar yarın, dün ağlayıp matem tutan

Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.

Cemal EDHEM YEŞİL / Beste: Musa SÜREYYA

Günün Fıkrası

Yaşı geçkin evli çift çocuk sahibi olamayınca evlat edinmeye karar vermişler. Nasıl olduysa, Çinli bir bebeğe denk gelmişler. Hal böyle olunca da gidip Çince kursuna kayıt yaptırmışlar.

Çince kursunun hocası, çifte sormuş: “Efendim Çince zaten çok zor bir dildir. Bu yaştan sonra Çinceyle işiniz nedir?”

Çift de durumu açıklamış: “Beyefendi biz bir bebek evlat edindik. O da Çinli denk geldi. Daha çok küçük, konuşamıyor ama büyüyüp konuşmaya başlayınca dilini nasıl anlayacağız?”

Günün Sözü

Kırıldıysan Kırdığın İçindir.

MEVLANA

Kiminle Gezdiğiniz, Kiminle Arkadaşlık Ettiğinize Dikkat Edin. Çünkü Bülbül Güle, Karga Çöplüğü Götürür.

MEVLANA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here