Kim okurdu kim yazardı. Bu düğümü kim çözerdi. Koyun kurt ile gezerdi. Fikir başka başk’olmasa… AŞIK VEYSEL
Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Hayırlı bir gün geçirmemiz dileği ile başlıyorum yazıma. Öykü yazmayı da, öykü okumayı da, öykü anlatmayı da çok severim. Özellikle felsefi öyküler çok ilgimi çeker. Ve şimdi en çok sevdiğim öykülerden birini yeniden sizlerle paylaşmak istiyorum “her işte bir hayır var” atasözüne istinaden. Diyorum ki düşlenenler bu öyküyü defalarca okuduğunda, her defasından başka başka hayırlı dersler çıkarırlar. Bizde hayırlara vesile olması bakımdan yeniden paylaşarak okumak istiyoruz.
Ve sevgili okuyucularım. Birbirimize tahammül katsayımız bu günlerde yerlerde sürünüyor. Üstelik kraldan kralcı olmaya da bayılıyoruz. “Bendensen dünya güzel, değilsen sen düşün” durumları yaşıyoruz en aklımıza bile gelmeyecek şekilde. Kimse “her fikirde bir hayır vardır” diye düşünmüyor artık eskiden azıcık vardıysa bile şimdilerde tümden yok. Çünkü herkes benim doğrum, benim düşüncem, benim dayattığım diye yazıyor, çiziyor, dolaşıyor.
Bu alemde senden başka kimse yok mu kardeşim, demezler mi insana, yalnız sen misin düşünen, yalnız sen misin doğruyu bilen? Peki, ama doğrunun doğru olduğu ne malum? Yanlışın yanlış olduğu da ne malum? İnsan neden düşüncesinde bu kadar sabittir ki? Oysa anlar olaylara gebedir her daim. Ve birine iyi gelen diğerine iyi gelmeyebilir. Bu yüzden birbirimizin düşüncesine, duruşuna saygı göstermek zorundayız ki o kişiler bizimde duruşumuza, düşüncemize saygı göstersinler. Aksi takdirde işler içinden çıkılamaz şekilde düğümlenir. Aşık Veysel ne güzel söylemiş Kim okurdu kim yazardı, Bu düğümü kim çözerdi, Koyun kurt ile gezerdi, Fikir başka başka’ olmasa…“ Fikirler başka-başka olmalı ki düğümüler çözülebilsin değil mi?
Ve sevgili okuyucularım hayırlı fikirler ve hayırlı düğüm çözmeler dileyerek hepimize Çin düşünürü Lao Tzu’nun ve bendenizin çok sevdiği bir öyküyle devam edelim. Sağlıkla sevgiyle, ayrımsız gayrımsız hep birlikte her zaman hayırlı günlerde kalalım sevgili okuyucularım.
& & & & &
Çin düşünürü Lao Tzu’nun çok sevdiğim bir öyküsüdür…
Bir köyde ihtiyar bir adam varmış.. Çok fakirmiş ama dillere destan bir beyaz atı yüzünden kral bile onu kıskanırmış… Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış… “Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı?” dermiş hep..
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. Köylü ihtiyarın başına toplanmış “Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler…
İhtiyar, “Karar vermek için acele etmeyin. Sadece ‘At kayıp’ deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç…Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez..”
Köylüler ihtiyar adama kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. Dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.. -“Sen haklı çıktın.. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için.. Şimdi bir at sürün var..”
“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?”
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden “Bu herif sahiden bunamış..” diye geçirmişler.. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara.. “Bir kez daha haklı çıktın. Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler..
İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz. O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu.. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez..”
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.. “Gene haklı olduğun kanıtlandı. Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..”
“Siz erken karar vermeye devam edin. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.” Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlarmış: “Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
Günün Şiiri
Güzelliğin On Par’etmez
Güzelliğin on par’etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa
Tabirin sığmaz kaleme
Derdin dermandır yareme
İsmin yazılmaz aleme
Aşıklarda meşk olmasa
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’olmasa
Güzel yüzün görülmezdi
Bu aşk bende dirilmezdi
Güle kıymet verilmezdi
Aşıkla maşuk olmasa
Senden aldım bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı Veysel adı
O sana aşık olmasa
Aşık VEYSEL
Ben Bu Kadar Değilim
Ben bu kadar değilim
Kışlada ölü bir zaman
Bir güzel at durdukça gider
Gittikçe döner bir bir güzel at durdukça
Askerim, benim ağzım kuşlardan.
Güneşi sormuyorum lekelenmiş dallardan
Dalları sormuyorum dallardan daha iyi
Yüzümü istiyorum bir süvari alayından
Ne yapsam istiyorum, ama istiyorum
Bir kişi bile değilim yalnızlıktan.
Bir kişi bile değilim yalnızlıktan
Gözlerim ormanlara asılı
Ağaçlar, kırlar ve şehirler geçiyor kaputumdan
O kadar geçiyorlar ki, sadece duruyorum
Bir an bir yerde ölümü tanımazlığımdan.
Ben bu kadar değilim
Kışlada ölü bir zaman…
Edip CANSEVER
Günün Fıkrası
Uzun Cevap
İngilizce dersinde öğretmen Temel’e sormuş: “Where are you from?”
“I’m from Trabzon.”
“Uzun cevap ver.”
“Bize her yer Trabzon”
Felçli Adam
Hastanede koğuşları gezen doktor, yataklardan birinin başucunda durup: “Sol tarafınız tamamen felç olmuş, bunun tek sebebi içki içmeniz.”
“Bu nasıl olur? Ben kadehimi hep sağ elimle tutardım doktor bey.”
Günün Sözü
Kuvvetsiz adalet ve adaletsiz kuvvet iki büyük felakettir.
Joseph JOUBERT