Yine canımız yanıyor, yine ateş düştü evlere, yine çocuklar babasız, anneler evlatsız, yavuklular sevgilisiz kaldı…
Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Anayasa görüşmelerinin ikinci turu dün başladı elimiz yüreğimizde, umutlarımız en dipte.
Seçtiklerimizin tek dertleri ne? Kendileri de bilmiyor bakalım sonu ne olacak? Yine ateşten çember içindeyiz, yine polis kardeşlerimiz şehit, yine yürekler kan ağlıyor, yine hikayeleri can yakıyor… Yine havada uçuşuyor sözler, yine ateş her zamankinden çok düştüğü yeri yakıyor.
Sevgili vekiller gizli oylamayla yeni anayasa için oy kullanıyor. Polisler askerler şehit düşüyor, hikâyeleri can yakıyor. Ateş düştüğü yeri kavuruyor… Vekiller oylama yapıyor. Bir yerde polis kardeşlerimiz şehit düşüyor. Bir yerde kahraman polisler Reina canavarını yakalıyor. Kutluyoruz canı yürekten onları. Onlar canavarı sorgularken, mecliste anayasa oylanıyor. Mehmetçik yurt dışında yabancı topraklarda savaşıyor, mecliste oylama yapılıyor. Bizim yüreğimiz kahraman şehit polislerimiz ve Mehmetçiklerimiz için çarpıyor. Dualarımız onlar için yükseliyor semaya.
Ve sağduyu ve sabır için… Ve akıl diyoruz… Ya akıl neredesin? Şimdi sana her zamankinden fazla ihtiyacımız var. Bilmez misin?
& & & & &
Ve sevgili okuyucularım. Biraz nefes almaya ihtiyacımız var. Güneşi kaçırmadan, havalar kirlenmeden, deniz kenarında çok uzun olmayan yürüyüşler yapalım. Deniz havasını derin derin içimize çekelim yapabiliyorsak taş sektirelim. Havalar günlük güneşlik ama yollar rezalet, kırık dökük kaldırımlar tuzak! Bu yüzden günlük güneşlik diye açılıp saçılmayın, herkes bu yüzden hasta, ayağınızı nereye attığınızı iyi bilin, yere sağlam basın yoksa alimallah her an kırık bir kaldırım taşına spor ayakkabı giymiş bile olsanız takılabilirsiniz. Yani bendenizin başına geldi defalarca, ondan söylüyorum, yeri öpmediysem bu takılmalardan dolayı inanın sağlam durduğumdandır. Nefes alacam derken nefesiz kalmayalım yani. Ve unutmayalım yere sağlam basalım çünkü biz halkız.
Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle, sağduyu, akılı selimle kalalım, ayrımsız gayrımsız, her zaman hep birlikte. Yase
& & & & &
Çin düşünürü Lao Tzu’nun çok sevdiği bir öyküdür. Bir köyde ihtiyar bir adam varmış.. Çok fakirmiş ama dillere destan bir beyaz atı yüzünden kral bile onu kıskanırmış.. Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.. -“Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı” dermiş hep..
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. Köylü ihtiyarın başına toplanmış -“Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.. İhtiyar, -“Karar vermek için acele etmeyin. Sadece ‘At kayıp’ deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez..”
Köylüler ihtiyar adama kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. Dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler. -“Sen haklı çıktın.. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için.. Şimdi bir at sürün var..” -“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?..”
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden -“Bu herif sahiden bunamış..” diye geçirmişler.. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara.. -“Bir kez daha haklı çıktın. Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler..
İhtiyar -“Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz. O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu.. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez..”
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.. -“Gene haklı olduğun kanıtlandı. Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..”
-“Siz erken karar vermeye devam edin. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış: “Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
Günün Şiiri
Kuş Kanadından
Halim selim değilim,
baştan kara ettiğim günler olur benim de.
Sevdiğim olur dert olur halim;
ezbere mecnunum bazı çöllerde.
Kırılır kolum kanadım,
naçar kalırım türkülerde;
anasız babasız, öksüz kalırım.
Yeşil kurbağalar öter yeşil göllerde,
ben garip, perişan gurbet ellerde.
Gurbet eller yoldur:
bir ucunda tevellüdüm müjdelenir,
kara haberim gelir öbür ucundan;
ve her çeşme başında üçe ayrılır.
Üç kardeşin en küçüğü ben avareye
kervan geçmez yollar salık verilir.
Gitmem demem.
Böyle yazmış yazan, aklı karalı
dere tepe, yokuş demem giderim.
Giderim de kanlı yaşlar dökerim,
akman demem, aksın varsın, silerim.
Elin olsun gül memeler arası,
meskenimdir benim hanlar, kahveler;
olmazsa, bahçeler, bağlar benimdir.
Benimdir ovalar, kartallar semti,
nerde akşam orda sabah ederim.
Yastıceğim taş olur,
“Altım toprak, üstüm yaprak”
ama gönlüm hoş olur.
Rumeli’nden bir türkü çalmayagörsün hele,
çıkmayagörsün Aliş Tuna Boyundan,
ilk kadehte sarhoşum.
İflah olmam artık, hekim kâr etmez,
efkârlanır içerim, içer efkârlanırım.
Komşu kızları mı, ölüm mü geçmez,
neler geçmez hatırımdan, bir ben bilirim.
Evvel ve ahir geçer,
Yunus-u biçare, Şair Nedim, sakiya,
ömrün tesellisidir; geçer,
Sultan Süleyman’a kalmayan dünya.
Unuturum da sonra garipliğimi,
heheyyt!…derim bir, kuşlar, ağaçlar!
Ve çıkarım dağlara.
Nereli bu rüzgâr, bu su deli mi?
İznim olmayınca yasak macera.
Selamım, baş üstüne,
Kavgam, dert-yaş üstüne,
mazlumun âhıdır başımda esen
gocunsun paşalar, beyler
alimallah komam taş-taş üstüne.
Ve döğünsün eller, eller;
Ayvaz’ımın perçemi düşmüş sol kaş üstüne.
Çok sürmez velakin bu saltanatım,
tüfek icat olur,
hasetinden Kır-At’ım,
ben, arımdan ölürüm.
Niyazi AKINCIOĞLU
Günün Sözü
İnsanlar akılsızlıkları yüzünden “alınlarında yazılı olandan” daha çok acı çekerler.
Eflatun
Öğrendikten, sevdikten sonra daha çok acı çekeceksiniz.
Victor Hugo