Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Başımız dönüyor günden gündemden. Başkanlık tartışmaları, idamın geri gelmesi, Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk’ün şehit edilmesi ve daha bir kaç saat önce İstanbul Maltepe’de bir elektronik firmasına bir kuryenin getirdiği paketin patlaması üzerine 4 kişinin yaralanması ve sanki her gün gelen şehit haberlerinden tarumar değilmişiz gibi ve sanki ip üzerinde değilmiş gibi hayatımızı bu şekilde yaşayıp önümüzü görmeden ilerleyip geri dönülmez hatalardan çok korkuyoruz.
Allah korusun yanlış bir karar geri dönülemez hatalara neden olabilir, vicdanımızı o zaman nasıl susturacağız? Avaz-avaz idamı isteyenler bu vebali yüklenebilir mi? Suçlular aslında ölümden de büyük cezalandırılmalı çünkü ölüm aslında kurtuluştur. Bütün yaralılara geçmiş olsun ve şehitlerimize rahmet diliyorum mekanları cennet olsun. Vatan sağ olsun.
& & & & &
Ve bu günlerde dünya depremlerle tsunami ve afetlerle allak bulak. Ay dünyaya hiç olmadığı kadar yakın bu günlerde… Dün yürüyüş yaparken hayretle gördüm ki hiç görmediğim kadar büyük ve muhteşemdi. Kimileri tarafından ayın bu denli yakın olmasının, deprem gibi bazı felaketlere yol açabileceği iddia ediliyor. Kimbilir belki doğrudur. Dünyanın haline bakarsak!
& & & & &
Ve bu günlerde havalardan dolayı sabah uyanmak güçleşti sanki değil mi sevgili okuyucularım? Öğleden sonrada öyle bir yarım saatçik ya da on beş dakikacık kestirmekte gerekiyor gibi? Neyse zorda olsa, her zamanki gibi fırlayarak kalkıyoruz yataktan, yine bir yanış yaparak sağlık konusunda. (biliyorsunuz öyle yataktan fırlayarak kalkmak çok zararlı.)
Ve hayat her saniye sürprizler hazırlıyor bize şu anki gibi, salya sümük ağlıyorsunuz umutsuzluğun karanlıklarında dolaşırken aniden bir ışık, bulanık, sokuluyor yanınıza hiç utanmadan, ona yüz vermek istemiyorsunuz çünkü acımak kendinize çok rahat geliyor ve ağlamamın keyfine devam etmek istiyorsunuz. Oysa o sizi kendine acıma rahatlığından alıp, kendinize bir iyilik etme kapısına doğru çekmeye çalıyor. Ve sizden izin istemeden çekiştirip duruyor eteğinizi. Onu kovmak isterken, salya sümük ikilisi bir anda ona boyun eğiyor sanki hükümdarmış gibi. Sonra yaşlar kuruyor, salya sümük kuruyor hiç yaşanmamış gibi. Sarı bulanık ışık sizi alıp, eski bir tahta kapının önüne çekiyor, belinden ağır anahtarlığı çıkarıp içinden uzun bir anahtar seçip sokuyor yıpranmış boyaları dökülmüş anahtar deliğine.
Cızırtılarla, açılıyor kapı ve o an gözleriniz kamaşırken aydınlıktan, içinize ışık doluyor. Bu ışık tanıdığınız bir ışık. Paylaşım ışığı ve yapmamız gerekenleri biliyorsunuz artık (Onlardan söz etmek ayıp) Ve yapmaya başlıyorsunuz sizi mutlu eden bir şeyi uzun sürüyor hemen hemen güne ve geceye dek sürüyor… Ve işte hayat bazen böyle salya sümükken, içiniz kavrulurken yakalıyor sizi aydınlığa çıkmak için ve hep aydınlıklar çıkarsın hayat karşımıza diliyorum… Sağlık ve sevgiyle kalalım her zaman birlik ve beraberlikle ayrımsız gayrımsız. Yase
Ve sevgili okuyucularım. Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur’un şiirleri ve kısacık hayatları…
Muzafer Tayyip Uslu Kimdir?
Muzaffer Tayyip Uslu 1922’de dünyaya geldi. 1946’da son nefesini verdiğinde sadece 24 yaşındaydı. Zonguldaklı iki şair olarak imzasını attılar Türk şiir tarihine… Mehmet Çelikel Lisesi’nden Behçet Necatigil’in öğrencisi olan Rüştü ve Muzaffer Tayyip, ‘hoca’yla bağlarını hiç koparmadı. Dönemin edebiyat dergilerinde, özellikle de Varlık’ta şiirleri yayınlanan Rüştü ile Muzaffer Tayyip, Behçet Necatigil’in yanı sıra Salâh Birsel, Necati Cumalı, Oktay Rifat, Melih Cevdet ve Samim Kocagöz ile de ‘şiir’ arkadaşıydılar ve sık sık mektuplaşırlardı. Muzaffer Tayyip Uslu’nun kısacık yaşamında yayımlanan tek şiir kitabı vardı.
& & & & &
Rüştü Onur Kimdir?
Rüştü Onur, Garip şiirinin önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir. O, Zonguldak’ta yaşamış şairler olan Muzaffer Tayyip Uslu ve Kemal Uluser’le birlikte simge adlardan biri olarak görülür. Babası Mehmet Onur adında bir köy öğretmenidir. İlköğretimini Devrek’te okur, liseye önce Kastamonu’da başlar sonra da Zonguldak’ta bitirir. 1938 yılında İnce hastalığına tutulduğu için o yıl okuyamaz. 1941 yılının başında Rüştü Onur’un hastalığı yeniden şiddetlenir. Üç ay Zonguldak’ta hastanede kalır. Bu arada Heybeliada sanatoryumuna da başvurur. 1941 yılının son ayı ile 1942 yılının ilk iki ayını Heybeliada’da geçirir. 1942 Mart ayında sanatoryumdan çıktığında yedi kilo almış ve hastalığı yenmiştir. Tekrar Zonguldak’a döner.
İstanbul’dan Zonguldak’a giderken Anafartalar Vapurunda Mediha Sessiz adında güzel bir kızla tanışır. Mediha’ya aşkının ifadesi olan duygulu mektuplar ve şiirler yazar. Önce nişanlanırlar sonra da 1942 yılında evlenerek, Beşiktaş’ta Mediha’nın evine yerleşirler. Ne yazık ki bir talihsizlik sonucu Mediha bir karın zarı iltihabı geçirir ve 12 Kasım 1942’de yaşamını yitirir. Bu ölüm Rüştü Onur’a çok fazla gelir. Eşinin ardından adeta canına kıyarcasına yaşamını boş verir. Yaşama sevdiği karısından sonra ancak iki hafta dayanabilir. 2 Aralık 1942’de Beşiktaş’ta Şair Leyla Sokağı’ndaki evinde ciğerlerinden fazla kan gelmesi nedeniyle boğularak ölür. Halen Ortaköy mezarlığında “Boğazın lacivert sularına bakan” bir sırtta eşiyle yan yana yatmaktadır.
Günün Şiiri
Şair Leyla Sokağı
Payıma düşen toprak parçası
Senin de payına düşer
Ayrılık gayrılık yok
Ölüm nefesinde nasıl olsa
Amma henüz vakit erken
Daha gün
Karşı apartmanın balkonunda
Dur bakalım hele
Ben salata satayım
Şair Leyla Sokağı’nda
Sen gene koş
Bez fabrikasındaki
Tezgahının başına
Ölüm içimde
Ölüm dışımda
Ölüm talihsiz aşımda
Ölüm kuru başımda
Teselli benim gözyaşımda
Rüştü Onur
Memnuniyet
Benden zarar gelmez
Kovanındaki arıya
Yuvasındaki kuşa;
Ben kendi halimde yaşarım
Şapkamın altında.
Sebepsiz gülüşüm caddelerde
Memnuniyetimden;
Ve bu çılgınlık delicesine
İçimden geliyor.
Dilsiz değilim susamam
Öyle ölüler gibi
Bu güzel dünyanın ortasında
Rüştü Onur
Rüştü’den Gelen Mektup
-OKTAY RİFAT’A-
Önce bütün şairlere selam
Sonra şunu söylemek isterim
Ölüm hiç de güzel değil
Ne sabah var ne akşam
Sokakların ellerinden öperim
Bana yaşamasını öğretmişlerdi
Dost olsun düşman olsun
İnsanlara iyi günler dilerim
Söyle sarı saçlı daktiloya
Ben yokum artık
Vefasız dostlara hatırlat
Kimseye kalmaz o dünya
Nasıl unuturum güzeldi yaşamak
Fakat hakkı varmış Oktay’ın
‘Hatıralar da dal istiyor
Kuşlar gibi konacak’
Muzaffer Tayyip Uslu
Bir Sevda Şiiri
Sen eski bir sevda şiirisin..
Bir koku var sende,
Sıcak yaz akşamlarına mahsus..
Ellerinde mi,
Saçlarında mı,
Gözlerinde mi
Bilmem..
Bir koku var sende,
Sıcak yaz akşamlarına mahsus..
Muzaffer Tayyip USLU