İnsanların gittikçe kalabalıklaştığı şu son günlerde, kişilerin giyim ve kuşamları ister istemez gündeme geliyor. Yurdumuzda gelişen giyim ve kuşam üzerine son olayların “toplumsal içeriği” bizleri şaşırttığı kadar düşünmemizi de gerektiriyor. İnsanlar, özellikle bayanlar, giydikleri giysilerle, bulundukları çevrede ister istemez “eleştiri okları”nın hedefi halinde. Bu eleştiri dozları bazen çok kırıcı duruma geldiğinde hep birlikte üzülüyoruz ama yapan ve yaptıran ne dereceye kadar sorumlu bunu iyice açmak gerekir.
Özgürlük tabi ki çok güzel bir şey! Herkes giydiği kuşamlarla ilgili eleştirilir eleştirilmesine de kırıcı şekilde “darp edilmesi” insanlık dışı bir olay. Yapılan her türlü isyankâr ve sonucu üzücü olan ilişkilerin olmamasını gönülden temenni ediyorum. Böyle olumsuz içerikli olayları duyup gördüğümde herkes gibi bende üzülüyorum. Memleketimin geçmişinde yaşadığım bazı olayları düşündüğümde, şimdiki zaman neden böyle değişik bir atmosfere büründü diye de kendi kendime sormadan geçemiyorum.
İskenderun, 40 bin nüfuslu bir şehir olduğu vakitlerde, zamanın eğlence yerleri pavyonlar ve onun biraz ufağı saz evleri vardı. Gece, hali vakti yerinde olan genci ve ilerlemiş yaşa sahip bölgenin ileri gelen insanları bu eğlence yerlerine gider gecenin geç saatlerine kadar eğlenirlerdi. Bu yalınız memleketimde değil yurdun çoğu şehirlerinde buna benzer gece kulüpleri yerler her zaman revaçtaydı. Eğlence yerlerinde kimse kimseye karışmaz, insanlar diledikleri gibi gecenin tadını çıkartırlardı.
Madalyonun bir yüzü gece böyle, bir yüzü de gündüz oluşurdu. Gündüz zamanı geceye hazırlanan bayan sanatçılar, ikişerli ve üçerli şekilde kaldıkları otelden kuaför veya benzeri yerlere gitmek için şehir esnafının olduğu yerden geçerlerken, tüm orada bulunanlar onları hayranlıkla izlerdi. Giyimleri şöyle-böyle dekolte sayılırdı. Parfüm kokuları etrafa öyle bir yayılırdı ki onları izleyenler ister istemez gelen kokudan ve bayanların şuh giyimlerinden dolayı iç geçirirdi.
Fazlada açık değillerdi fakat onların zamana göre serbest hal ve edaları insanları cezp ederdi. Hepimiz şimdi bulunduğumuz yerde yaşarken, ben ve çoğu insanlar bayanların şimdi giydiği giyimleri o sanatçıların giyim ve kuşamları ile karşılaştırıyor ve inanın garipsiyorum. Neden derseniz? Geçmişte saz kızlarının giydiği giysiler inanın çok kapalıymış.
İçinde bulunduğumuz yıllar içinde ise çarşıda dolaşırken veya işyerimin önünde otururken, transparan giyinen genç kızlarımızı ve orta yaş civarında gördüğüm bayanların değişik giyim tarzlarını bir erkek olarak beğensem de insan olarak giyimlerinden utanç duyuyorum. Seks dürtülerinin ön planda oluştuğu açık-saçık giysilerin “yakışıyor” diye giyilmesi ne dereceye kadar doğru bilmiyorum.
Şeffaf etek altından gözüken iç çamaşırları… Göğüsün çoğu yerini açıkta bırakan, bol yapılı, ince askılarla tutturulmuş fanila benzeri üstlükler… Bir bayanın tüm hatlarını ortaya çıkaran üstüne yapışık değişik elbise modelleri… Deniz sahilinde yani plajda gezer gibi incecik şortlar…
Yani anlayacağınız sizin gördüğünüzü bende görüyorum. Her şeyden evvel onları seyreden biz erkekler bunca duygu yoksunu olabilir mi? İncecik giyimlerin yanında bunca parfüm sürmenin ne alakası var diye de düşünmemek elde değil. Bin bir çeşit kokular onlarca metreden yüzünüze doğru akıyor. Onlara baktıkça benimde başım dönmüyor değil. Her şeyden evvel bende bir erkeğim.
Okulda okuyan öğrencilerin paydos sonu serbestlikleri ise çok ayrı bir şekilde incelenmeli. Biz gibi kuşaklar çocuklarımıza iyi bir baba veya anne olamamışız. Toplumsal serbestlikle onları kaderleriyle baş başa bırakmanın üzüntüsünü yaşıyoruz. Söz ve kelamların işlemediği bir yerde sözlerin geçmediği bir ortamda çocuklarımızdan uzaklaştıkça uzaklaşmışız. Onlar kendi başlarına buyruk ve her daim haklı olduğu durumları anne ve babayla değil kendi kendilerine çözüm üretmeye odaklandıklarından serbestlik onlar için artık meşru hale gelmiş.
Genç erkeklerimizin de olaylara bakış açısı biraz daha vahimce. Toplumsal ezilmişliğin altında kalan bu gençler evlenip yuva kuramamanın sıkıntısında. İsmi üstünde ‘delikanlı’ etrafta gördüğü her şey onu tahrik etmeye yetiyor. Dur durak bilmeyen bir seksi açlığın çemberinde kıvranıp duran bu insanların beklentileri, özlemlerine yetmediğinden dolayı çoğu bir suç makinesi durumunda.
Akşam haberlerinde bu gibi vakaları duyuyor, görüyor ve kahırlanıyoruz. Suç kimde? Serbestliği kendine şiar edende mi? Yoksa bu serbestliğe isyan edende mi? Bir sevimsiz olay yaşandı duyduk üzüldük, ya duyulmayan yüzlerce olayı ne yapacağız? Şu an bile kim bilir nerede böyle sevimsiz olaylar yaşanılıyor.
Şort giyen bir kızımıza toplu taşıt içinde darp olayını bende üzüntüyle karşıladım. Olmaması gereken bir durumdu. Olmuş ama nasıl olmuş neden olmuş o anki durum giyiminin ters etkisinden mi yoksa giyimindeki tarz onu tahrik mi etti? Şu an çözümünü tam olarak anlamadığımdan yorum yapamıyorum. Olmasaydı daha iyi olurdu diye düşünüyorum ama böyle olayların ardı arkası kesilmeyecek. Toplumsal hoş görümüzün derinliği ne dereceye kadar böyle devam edecek meçhul!..