Cehalet…

0
141

İçin nefret dolu, cehalet kemiklerinde damarlarında, düşünüyorum da  seni bu duruma düşüren cehaletin ne kadarda zalim?

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah?  Üniversite bitirmek, bir yerlere gelmek, cehaleti ne yazık ki gidermiyor. Cehalet en büyük düşmanıdır insanın ve cahil insanla konuşmak boşuna zaman kaybı. 2009 Eylül imzalı bir yazı bu günümüzden çok uzak. Yeniden paylaşmak istedim.

Düşünmeyi Her Şeyden Çok Seviyorum. Çünkü Kendimi Seviyorum!! (Mu?)

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Düşünmek mi güzel? Yazmak, çizmek, okumak mı güzel? Bunları düşünerek uyandım kafam kazan gibi. Yaşar Kemal, “Bin bir Çiçekli bahçe” adı altında, konuşmalarını, röportajlarını ve portre yazılarını, unutulmasın, gelecek kuşaklara aktarılsın  diye  kitaplaştırmış ve ekliyor; “benim kitaplarımı okuyanlar katil olmasın, savaş düşmanı olsun, yoksullarla birlik olsun, sömürüye karşı çıksın ve cümle kötülüklerden arınsın.” Ne güzel demiş değil mi? Yaşar Kemal’in İnce Memet’ini aranızda okumayan var mı?  Olduğunu var saysak bile hemen-hemen benim kuşağımın çoğu okumuştur diye düşünüyorum ve düşünüyorum  elim alnımda, bin bir çiçekli bahçe ne kadar romantik bir isim değil mi?

İnsanın aklına, kuşları, böcekleri, serinliği ve minik kanatları ile uçan perileri olan, uçsuz bucaksız, birbirine karışmış garip aromalı kokunun yayıldığı bir bahçe, gez, gez bitmezi getiriyor. Ve birden  bu düşsel bahçeden kocaman bir kazana dönüyor düşüncelerim. İçinde bin bir çiçek, bin bir yiyeceğin harmanlaşarak kaynadığı büyük aşure kazanı? Bin bir çiçekli bir bahçeden bin bir yiyecekli bir kazana? İşte düşünce öyle bir şey  olmalı? Kazanın altında kocaman bir ateş. Yiyecekler, çiçekler  iç içe, aşure pişiyor? Yiyeceklerin, çiçeklerin  suyu birbirine karışmış, hiçbir tada benzemeyen özel harikulade bir tadı  çıkmış ortaya; asla ayrıştıramayacağınız  olan bir karışımın tadı bu, ağızda yumuşak, kaygan ve garip bir serinliğin duygusal bir doyumun tadı? Birileri karıştır, pişmiş, olgunlaşmış taneler dibe çöker, dolgun başaklar gibi. Ancak daha pişmemiş, özümlememiş  taneler, kocaman kepçeye takılır kalır, her kepçenin iniş çıkışında, yer değiştirir, takılan taneler, onlara yenileri katılabilir bazen, bazıları da özümleşerek çökebilir derinlere!

Yaşar Kemal’in röportajını okuyalı nerdeyse bir hafta oluyor ve nedense bu sabah  aklıma düşüyor ve  ona bağlı olarak aşure kazanı çıkıyor ortaya ve bu aslında  düşünmek için beslenmek gerekliğinin en açık göstergesi oluyor değil mi? İnsan okumasa, yazmasa, çizmese, görmese ne düşünecek ki? Öyle  kumkuman kuşu gibi dünyadan elini ayağını çekip bir köşede tünemek, yalnızca tembelliğe  kılıf olur diye düşünüyorum? Ve bakar mısınız  aslında sürekli düşünce halindeyiz! Ve düşünerek uyandım, daha doğrusu düşünerek uyudum, öyle uyandım ve uyandığım  andan beri elim alnımda, başım ve bakışlarım yerde  öylece durmuş   bekliyorum!

düşünce ile ilgili görsel sonucu

Ne bekliyorum, düşüncelerin beni bırakmasını mı? Yoksa daha da içine, içine çekmesini mi? Sesler uzağımda, hayat dışımda, yaşama bir solukla bağlıyım. Derinlerde yüzüyorum ve kendimce karar veriyorum, düşünmek bütün yapmak istediklerimden güzel  diyorum, öyle görünüyor bana yumuşak başlılığı? Resim yapmaktan bile,  kitap okumaktan, bir bebeği sevmekten bile güzel! Ancak yine düşünüyorum, düşünmek için bu dipsiz kuyuda yüzebilmek için onlarla beslenmem gerek, onlara  ihtiyacım var. O  zaman hadi kaykıl da yeniden düşünmek için malzeme toparla diyorum kendime. Eğer düşünmeği her şeyden çok seviyorsan düşünmek içinde çok şey bulman gerekir.

 Kaykılıyorum, yavaşça elim iniyor alnımdan, yerinde kırmızı bir iz kalıyor ve garip bir ferahlık. “Madem siz beni bırakmıyorsunuz ben sizi bırakıyorum” diyorum. Yerimden kalkmaya çalışırken (en azından bir saattir aynı yerde aynı şekilde duruyorum ya, azıcık hareketlerimde ağırlaşıyor öyle pat diye kalkmak nerde?) Kendimi, bebeklerini evde bırakıp, onları doyurmak için para kazanmak zorunda olan yoksul bir anne gibi  algılıyorum. Bacaklarıma sarılırken ince kolları, onlardan kurtulmağa çalışarak sokağa çıkmak zorunda olan…

Ve sokağım, bilgisayarım oluyor şimdilik sonra  besleneceğim  kahvaltı ile. Daha sonra ise toparlamak için   açılacak bütün gözeneklerim. Arılar gibi çiçekten çiçeğe gezeceğim. Düşüncelerimin kaynağında bal olsun istiyorum çünkü. Ve yine düşünüyorum ben düşünmeyi her şeyden çok seviyorum. Çünkü içinde tembellik barındırıyor; Ve ben tembelliğe bayılıyorum bu mevsimde.

Kardeşim “gel burada yaşarsın tembelliği” diyor telefonda. “Haydi kalk ve hazırlığını yap.” “Ne tuhaf” dedim ya çocukların sevgisinden bile çok seviyorum düşünmeyi, aslında doğru değilmiş. Kalkıp hazırlanmam gerek. Ve sevgili okuyucularım her zaman sağlıkla ve sevgiyle kalalım. Düşünceleriniz, zalim olmasın sakın size. Yase

Günün Şiiri

Öfke

I

Damla damla eridim

Hüzne biriktim

Karardı aydınlık sözler

Aydınlık yüzler

Yığılıyor

Öfke kin kaygı

Ne gelecek günler bir müjde saklıyor

Ne bir ilerleme halindeyiz

Hep bir kılıç üzerinde

Hep çapraz ateşlerdeyiz

II

Kardeşlik denilen bir oyunda

Yaprak yaprak soyuldum

Pay edildim

Parçanın bütüne üstünlüğü gibi

Taş katılığında bir yalana döndüm

Dalga dalga yayıldım

Söylendim dilden dile

Bulut oldum

Yağdım

Bir toz kalmadı benden sanıldı

Yalnız bir giz sakladım kendime

Gözde ışık

Dizde fer

Patladı patlayacak bir öfkenin

Hem ilk hem son haliyim

III

Öfke patladı

Cam kırıldı

Kesildi arter

Yufka bir yüreğin sonudur bu denildi

Ne çabuk unutuldu oysa

Kesile biçile insanlaştığım

Normal birey kimliğim

Yalıtılmış hicran

Ve nevroz

Yani kuşku götürmez varlığım

O ince

O uygar halim

IV

Bağıra çağıra

Bir çağ daha devriliyor

Çığ gibi büyüttüğü suçunu bana yükleyerek

Silinerek anılardan

Bir enkaza dönüşen bana

Hayatla ölümün

Düşle ideailin

Bir intiharla paylaştığı bana

Yani parça parça

Öfkeye sürüklenen bana

V

Sıyrıldım bütün kozmik düşlerden

Tabiatıma döndüm

Hiç bir korkum kalmadı

Tabii afetlerden

Yalnızca kendim için

Şiire sakladım intihar lüksünü

Asıl burjuva dayatmalar

Ve cinayet fikri çıldırtıyor beni

A.Galip

Günün Fıkrası

Bana Fadime Derler

Temel eşi ile köyüne giderken teröristler minibüsü durdurmuş. Yolcuları aşağı indirmişler. Hepsini sıralamışlar ve isimlerini sormuşlar.

“Adın ne?”

“Ahmet.”

“Öldürün. Adın ne?”

“Ayşe.”

“Öldürün.”

Sıra Temel’in hanımına gelmiş, teröristler sormuş: “Adın ne?”

“Fadime.”

“Aaaa öldürmeyelim annemin adı da Fadime.”

Neyse onu ayırmışlar. Sıra Temel’e gelmiş, teröristler sormuş: “Adın ne?”

“Adım Temel’dir fakat bana köyde Fadime derler.”

Günün Sözü

Kişilikli olmak, kimse görmediği zaman da doğru olanı yapmaktır.

J.C.Watts

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here