Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? 30 Ağustos Zafer Bayramı dün bütün yurtta coşkuyla kutlandı. Resepsiyon olmasa da olur. Bizler kutladık hep birlikte; Bizi bu günlere getirenlere, bize özgürlüğümüzü ve cumhuriyeti armağan edenlere teşekkürlerimizi ve minnetimizi sunarak. “Vatan eğer uğrunda ölen varsa vatandır” sözünden yola çıkarak, bize bu vatanı, düşmanın elinden yoklukla, yoksullukla, iman gücü ile kurtaran ve bize armağan etmek için canlarını verenlere minnetimiz, teşekkürlerimiz yetmez, onların kurtardıkları ve bize emanet ettikleri onların sayesinde vatan olan toprakları böldürmek, ayırmak onlara ve kendimize yapabileceğimiz en büyük hıyanet olur ki bizler bu bilinçle olduktan sonra buna asla izin vermeyeceğiz…
& & & & &
Bizim mecliste bir garip oldu şu günlerde, patlamalardan yitirdiğimiz canlardan nevrimiz dönmüş, Mehmetçik Suriye’de düşmanla savaşıyor. Onlar kalkmış Che Guevara kavgası yapıyorlar, akıllarına nasıl nereden geldiyse? Yine gündem yaratmak mı niyetleri bilemiyorum ama tamda bu günlerde Küba için kahraman olan Che’nun resimlerinin basılı olduğu tişörtleri giyen gençleri kafaya takmak bana çokta mantıklı gelmediği gibi zararlı da gelmedi… Dikkati orada toplamak demek gençler arasında ayrım yapmak demek ki buna en yakından tanık oldum. Sitede gençler iki dakikada birbirlerine girdiler, zorla ayırdık. Bizim oyumuzla gelen bu sevgili zatlar, konuşmadan önce bir düşünseler çok iyi olur doğrusu. Yoksa gerçekten zaman onları affetmeyecek. Aklında kötülük olmayanın aklına kötülük sokmak işte böyle oluyormuş. Ayrıca bir ülke için kahraman olan bir insana hiç yoktan durup dururken eşkıya demek de çok masum görünmüyor gözüme doğrusu.
Ve o resimlerin basılı olduğu tişörtü giymekte ne sakınca olabilir bilmiyorum? Gerçi bendeniz Atatürk resminin basılı olduğu tişörtleri tercih ederim ama Che’ye de itirazım yok. Vatan için, demokrasi için, özgürlük için savaş veren herkes başımın üzerindendir, milliyeti, kimliği ne olursa olsun.
& & & & &
Ve suikastlar zamanındayız herhalde. Hainler bütün planlarını teker teker uygulamaya sokuyorlar. Ama çok şükür ki başarılı olamıyorlar. Sayın Kılıçdaroğlu’ndan sonra sırada Mete Yarar, dünde onu hedef aldılar ama başaramadılar. Allah hainlerin planlarını böyle bozar işte.
Bu insanların bir an önce öğrenmeleri gereken bir şey var. Çanakkale ruhu taşıyan bizler ayırm gayrım bilmeyiz, iç savaşa girmeyiz. Kim ne yaparsa yapsın, bizi bu çamura sokamayacak her olayla kenetlenmeye devam edeceğiz.
Ve sevgili okuyucularım aklımız, fikrimiz, dualarımız Mehmetçiklerimizde… Aklıselim de ve sabır da sonunda zafer bizim olacak. Ve Zafer Bayramı yeniden ve her zaman kutlu olsun. Sağlık ve sevgiyle kalalım ayrımsız gayrımsız herkese inat… Yase
& & & & &
Bayrağa Saygı
30 Ağustos sabahı, Mustafa Kemal muharebe sahasında dolaşıyordu. Etraf binlerce düşman cesetleri ve birbiri üzerine yığılmış yüzlerce topçu hayvanı, terk edilmiş silah, top ve cephane dolu idi…
Atatürk şöyle söylendi: “Bu manzara insanlığı utandırabilir! Fakat meşru müdafaamız için buna mecbur olduk. Türkler, başka milletlerin vatanında böyle bir harekete teşebbüs etmezler.”
Ganimetlerin arasında yırtılmış ve terk edilmiş bir de Yunan bayrağı gören başkumandan eli ile kaldırılmasını işaret ederek; “Bir milletin istiklal alametidir, düşman da olsa hürmet etmek lazımdır, kaldırıp topun üzerine koyunuz.”
& & & & &
Ankara’nın Şubat ayına gelen oldukça soğuk ve karlı bir gecesi idi. Ankara kulübünde bir balo tertip edilmişti. O zamanın bütün mümtaz simaları orada idiler. Saat henüz 12’ye gelmemişti. Herkesin kalbinde ani bir heyecan uyandıran bir haber baloya yayıldı: “Gazi Paşa baloya geliyorlar!”
Rus Sefarethanesi’nde imişler, oradan baloya geliyorlar. O zamanki Rus Sefiri de baloya gelmişti. Bir aralık Sefir, salonunun ortasına doğru ilerlemekte olan Gazi’ye yaklaşarak Fransızca: “Ekselans” dedi, “Sizi çok seviyorum, hürmetim sonsuzdur; çünkü müşterek bir gaye uğrunda varlığını kurtarmağa çalışan milletleriz. Türkiye’nin en büyük halaskarı ve banisi olan sizi müsaade ederseniz bir kere öpmek şerefini kazanabilir miyim…”
Atatürk evvela gülerek elini uzattı, sonra o da elçiyi öptü. Büyük ve kıymetli Ata’mız bu çeşit eğlence yerlerinde dahi memleketin menfaat ve siyasetini göz önünden bir an uzak tutmazdı. Onun için bütün yabancı gazete muhabirlerinin huzurunda şu cümlelerle Sefirin sözlerini cevaplandırdı: “Ekselans, gösterdiğiniz sevgi hareketinden ve sözlerinizden çok mütehassis oldum. Teşekkür ederim. Bu iki millet ilelebet dost kalmalıdır. Yalnız şuna dikkat ediniz, her zaman dost olmak arzumuza rağmen asla Bolşevik olmayacağız!”
& & & & &
Atatürk bir gün Dolmabahçe’den gizlice çıkar, Topkapı Sarayı Müzesi’ne gelir. Müzeyi gezmek ister. Kendisini kapıcıya tanıtır, fakat kapıcı “Henüz saat 9 olmadı, memurlar da gelmedi. Atatürk değil, kim olursan ol, bekleyeceksin” der.
Hiç şüphe yok ki, kapıcı Atatürk’ü tanımamış ve birden fazla bu sözlere muhatap bulunduğu için gelenin Atatürk olabileceğine inanmamıştır. Fakat bu olayda mühim olan nokta Atatürk’ün kapıcının sert cevabı karşısında ısrar etmeyerek, bir kenara çekilip, saatin 9 olmasını ve memurların gelmesini beklemesidir.
Günün Şiiri
Acaba
Dönelim
Döndürsün bizi
Kalbin akıp giden bulutlara benzeyen sesi
Yağmursuz bir yağmura açılmış kapılardan
Ve akılda kalan bir yokuştan
Ve yalnız çocuklara özgü o sonsuz sinema koltuklarından
Ve çocukluktan
Dönelim
Dönelim mi biz
Gençlikten, oralardan
Mutluluğu bir kabuk gibi saran mutsuzluklardan
Dönelim mi acıya
Acıya, büyük acıya
Ve soralım mı acaba
Ey büyük yalnızlık insansan eğer
Bir kaya
Dalgalar yalarken onu
O bakarken kaskatı kalabalıklara
Ah, kalbin bulut bulut akan sesi.
Bütünüyle bir semte benziyor Ruhi Bey
Binlerce, on binlerce kedinin hep birden kımıldadığı
Kedilerden örülmüş bir semte
Ve soğuk bir tuvalde yerini bulamamış renkler gibi
Soğuk ve ayakta tutan çelişkileri
Bir görünümden bir başka görünüme kolayca sıçranan
Her şeyin, ama herşeyin çok dıştan farkedildiği
Eh belki de bir satır fazlalığı ya da bir satır eksikliği
Belki de genç bir şairden ödünç alınan.
Yürüyor mu, yürümeyi mi düşünüyor Ruhi Bey
Düşünmesi daha mı sonra koyuluyor yola
Nereye gidecek ama, nereye varacak sanki
Yoksa bir oyun tadı mı buluyor bunda
Oyundan atılmaktan korkmayan bir oyuncu gibi
Boşvermiş de sanki oyunun kurallarına
Üstelik son bölümde, perdenin kapanmasına
Azıcık vakit kalmış
Ya da vakit var daha. Ama ne çıkar
Gövdenin yazgıya başkaldırması mı
Ruhi Beyin
Başkaldırması mı yoksa
Vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı
Vaktinde anlamanın sevinci mi
Ya da biraz geç kalmanın
O gereksiz tedirginliği mi
Hangisi
Ama belli ki sonundayız her şeyin
En sonunda.
Edip CANSEVER
Günün Sözü
Din gibi temiz bir duygu, politika gibi kirli oyunlara alet edilemez. Din, ait olduğu yerde, temiz vicdan sahnesinde yaşanmalı…
Mustafa Kemal Atatürk
Bir millet, zenginliğiyle değil, ahlak değeriyle ölçülür. Saygısızlığın, saldırının küçüğü, büyüğü yoktur.
Mustafa Kemal Atatürk