Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? 30 Ağustos zaferini kutladığımız eşsiz bir zaferin haftası bu hafta. Hiçbir ulusa nasip olmamış bir zaferin günü bugün. Ne mutlu bize ki böyle bir zaferle taçlandırılmışız… Sevinçliyiz, düşünceliyiz, onurluyuz, umutluyuz. Ve ne yazık ki İslam âleminin içinde bulunduğu kardeş kavgasından dolayı çok ama çok rahatsızız.
Coğrafyamızda savaş rüzgârları esiyorken kaygısız olmamamıza olanak yok. Ve bu yüzden kutladığımız zaferlerin değerini her zamankinden çok daha fazla idrak etmeye başladık ulusça. Ve sahip çıkmaya.
Yarın kutlayacağımız bu eşsiz zafer bayramını, Büyük Türk Mustafa Kemal Atatürk’ün “Nutuk” kitabından onun dilinden, onun kaleminden alıntılar yaparak sayfama taşımak istiyorum. Ve herkes en az bir kez olsun “nutuk” okusun istiyorum. Yazımın tümü nutuktan ve Atatürk’ün eşsiz anlatımından…
ATATÜRK DİYOR Kİ; “SAVUNMA HATTI YOKTUR SAVUNMA ALANI VARDIR..”
Peki, ne zaman söylüyor bu tarihi müthiş sözü Atatürk? “NUTUK”ta yazıldığı gibi 12 Ağustos 1921 günü. Ve devam ediyor anlatmaya; “Genelkurmay başkanı Fevzi paşa hazretleri ile birlikte Polatlı cephe karargâhına gittim. Düşman ordusunun cephanemize doğru ilerleyerek sol kanadımızdan kuşatacağı yargısına varmıştık. Önlemlerimizi sizin bu görüşe göre aldırdım ve düzeneklerimizi sağladım olaylar görüşümüzün doğruluğunu gösteriyordu, düşman ordusu 23 ağustos 1921de bütün gücüyle cephemize doğru ilerlemeye ve saldırmaya başladı birçok kanlı ve bunalımlı evreler ve dalgalar oldu düşman ordusunun üstün birlikleri savunma hattımızın birçok parçalarını kırdı bu ilerleyen düşman birliklerine güçlerimizi yetiştirdik.
Meydan Savaşı 100 kilometrelik bir cephe üzerinde oluyordu. Sol kanadımız Ankara’dan elli kilometre güneyine değin çekilmişti ordumuzun cephesi batıya iken, güneye döndü, arkası Ankara’ya iken kuzeye verildi yön değiştirme oldu bunda bir sakınca görmedik savunma hattımız bölüm, bölüm kırılıyordu ancak kırılan bölüm hemen en yakın uzaklıkta yeniden kuruluyordu (gözlerimden sicim gibi yaşlar akıyor bunları okuyup yazarken, gözlerimin önünden sıra, sıra ateş gözlü ay yüzlü, kınalı saçlı Mehmetçikler geçiyor) ancak savunma hattına çok umut bağlamak ve onun kırılmasını çürütmek için yurt savunmasını başka bir biçimde anlatmak ve direnmeyi daha çok üstlenmeyi yararlı ve etkili buldum ve dedim ki;
“Savunma hattı yoktur, savunma alanı vardır o alan bütün yurttur, yurdun her karış toprağı, yurttaş kanıyla ıslanmadıkça düşmana bırakılmaz, onun için küçük büyük her birlik bulunduğu dayanağından atılabilir ancak küçük büyük her birlik ilk durabildiği noktada yeniden düşmana karşı cephe kurup savaşı sürdürür yanındaki birliğin çekilme gereğinde de kaldığını gören birlikler ona uymaz bulunduğu dayanağında sonuna değin dayanmak ve direnmek gereğindedir.”
İşte ordumuzun her bireyi bu düzenek içinde her adımda en büyük özveriyi gösterip düşmana üstünlük sağladı 13 Eylül 1921 günü Sakarya ırmağının doğusundan düşman ordusundan iz kalmadı böylece 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe değin bu günler de içinde olmak üzere yirmi iki gün ve yirmi iki gece aralıksız süren büyük ve kanlı Sakarya savaşı Türk devletinim tarihine dünya da pek az olan büyük meydan savaşı örneği yazdı.
Ne mutlu o tarihi yazan büyük önder eşliğindeki Mehmetçiğe küçük büyük kadın erkek yoksul zengin herkese. Ve ne mutlu bize ki böyle bir önderin böyle bir ecdadın torunlarıyız. Bekçisiyiz bu kana sulanmış sevgili ülkenin.
Ve yine nutuktan; Atatürk başkomutanlık almadan önce büyük millet meclisine şu cümlelerle sesleniyor;
“Baylar, boynu bükük ulusumuzu tutsak etmek isteyen düşmanları kesinlikle yeneceğimize olan inancım ve güvenim, bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada, bu İnancımı yüksek kurulumuza karşı bütün ulusa karşı ve bütün dünyaya karşı duyuruyorum”
(tüylerim diken, diken oluyor gözlerim dolu, dolu bu müthiş kararlı ve mucizevi inanç sanırım ancak bir kurtarıcıda olur.)
Yine “Nutuk”ta “Baylar; bu önerge, doğruluktan yanaymış gibi görünerek öneride bulunanların gizli düşüncelerini açığa vurmalarına neden oldu. Hemen karşı çıkışlar başladı. Bir kez; başkomutanlık sanını veremeyiz, o, büyük millet meclisi tinsel kişiliğindedir. Başkomutan vekili denilmelidir” dediler.
İkinci olarak da meclisin yetkisini kullanmak gibi bir ayrıcalığın verilmesi kesinlikle söz konusu olmaz görüşünde bulundular.
Ben, padişah ve halifelerce verilen eski bir sanı takınmayacağım, yapacağım görev, eylemsel başkomutanlık olduktan sonra bu sanı olduğu gibi vermekten kaçınmaya bulunmadığını ileri sürerek görüşümde direndim. Durum, meclisin anladığı ve belirttiği gibi olağanüstü olduğuna göre benim yürütmelerimin ve alacağım kararların da olağanüstü olması gerekeceğine kuşku yoktur. Düşünce ve kararlarımı hızlı ve etkili bir biçimde uygulamak gereği vardı bakanlar kurulundan meclisten izin istemekle ortaya çıkacak gecikmelere durum elverişli olmayabilirdi.
Birtakım milletvekillerinin kuşku ve duraksamalarını giderecek açıklamalarda bulunduktan sonra yapılacak yasaya da bu konularla ilgili bağlayıcı hükümler konulmasının uygun olduğunu söyledim.”
Ve sevgili okuyucularım işte böyle bir komutan böyle bir asker böyle bir insan. Ve bu bizim minnetimizi, şükranlarımız ancak ve ancak ilkelerini sahip çıkarak onları yaşatarak ödeyebiliriz. Ve en önemlisi gaflet uykusundan ırak olarak… Ve sevgili okuyucularım bu eşsiz bayramı kutluyorum sağlık ve sevgiyle kalalım her zaman hep birlikte. Yase
Günün Şiiri
Akıncı
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: ilerle!
Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle…
Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan.
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan
Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla,
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla..,
Cennette bugün gülleri açmış görürüz de,
Hâlâ o kızıl hâtıra titrer gözümüzde!
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
Yahya Kemal BEYATLI
30 Ağustos
Kocatepe’nin büyük düşünceleri,
Doğuyor kalplere aydınlık, zamanlı.
Uyku tutar mı ağustos geceleri,
Bu ay cümle fetihlerle heyecanlı,
Heyecanlı hey.
Mustafa Kemâl’in dudağında eli,
Gözlerine vurmuş vaktin en güzeli.
Bu dağlar, askeri deli eder deli.
Vermiş omuz omza destanlı destanlı,
Destanlı hey.
Hazır ol vaktinde şafaklar!
Hazır, yürümeye topraklar,
Tepe tepe kımıldanıyor…
Endişeli, uzakların benzi uçuk,
Düşman, düşman ama çocuk kadar küçük.
Yirmi altı ağustos, saat beş buçuk.
Dram, Dumlupınar’da başlıyor, kanlı,
Alkanlı hey.
Mustafa Necati KARAER
Günün Sözü
Zafer, ‘Zafer benimdir’ diyebilenindir. Başarı ise ‘Başaracağım’ diye başlayarak sonunda ‘Başardım’ diyebilenindir.
Mustafa Kemal ATATÜRK