Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Mehmetçik Suriye’de. IŞİD denen mezhepçi, Allah’ı Allah’la aldatmaya kalkan yaratıkların peşinde. Ve ülkeyi bölmeye çalışan hain, vahşi, Kürt kardeşlerini bahane ederek aslında onlara en büyük ihaneti yapan yine uzaktan kumandalı oluşumların. Yolu açık olsun yüreği yaralı onuru bereli canımızdan bir parça Mehmetçiklerimizin. Allah kahretsin onları lekelemeye çalışan, onurlarını kalplerini kıran o ahtapot FETÖ’cülerin.
94 yıl öncesinden beri olanaksızlıkların en beterinde, yırtık pırtık giysiler, kuru ekmek, su var mıydı hiç bilmiyorum yalnızca canları ile Kurtuluş Savaşı veren Mehmetçiklerimiz bu kez etnik bir savaş için yolda. Dualarımız her an, gece gündüz onlarda. Kurban olduğum Allah’ım sen onları koru. Bu savaş 94 yıl önceki gibi bir kurtuluş savaşı değil ancak. Bu savaş mezhepçilere, din sömürücülerine, kişisel hırsların ve oluşumların yarattığı yıkımı ayrıştırılma, bölme kendi çıkarlarına göre ayarlama politikasına karşı yapılan bir savaş. Mehmetçik kırık gönlü, yaralı yüreği ile Cerablus’ta Suriye’den içerde. Dünya kendi yarattığı planladığı karmakarışık içinde… Aslında hırslar ve gereksiz ayrım gayrımcılıklar olmasaydı… Dünya devlerinin ve Arap petrollerinde ve İslam coğrafyasını avuçların içinde tutma politikaları bu savaşların nedenleri. Yüzlerce can bir çırpıda bu hırslara kurban oluyor. Analar ağlıyor yer gök isyan ediyor. Aklımız, yüreğimiz, dualarımız Mehmetçiklerimizde.
Ve tabi inancımız. Aynen bundan 94 yıl önce Atatürk başkomutanlık almadan önce büyük millet meclisine söylediği gibi. (nutuk); “Baylar, boynu bükük ulusumuzu tutsak etmek isteyen düşmanları kesinlikle yeneceğimize olan inanç ve güvenim, bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada, bu İnancımı yüksek kurulumuza karşı bütün ulusa karşı ve bütün dünyaya karşı duyuruyorum.” Bizde şimdi o inanç içindeyiz desteğimiz ve dualarımız sonuna kadar sizinle. Siz Çanakkale de olmazı olur yapanlarsınız. Allah sizi melekleri ile çoğaltsın ve korusun. Biz size inanıyoruz bir avuç kalsanız dahi çünkü ecdadınızın kanı akıyor damarlarınızda. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle, birlik ve beraberlikle kalalım, ayrımsız gayrımsız, bütün dünyanın inadına. Yase
& & & & &
Çok beğendim paylaşmak istedim…
Pasta
Fırına geldiğimde, ortalıkta ekmek görünmüyordu. Eski bir dostum olan fırıncı; “Biraz bekleyeceksin hocam” dedi. “iki üç dakikaya kadar çıkarıyorum”
Kenarda ki tabureye oturup beklemeğe koyulurken, içeriye yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş paltosunun sol yaka altında bir madalya parlıyor ve yürürken hafifçe topallıyordu. Selam verdikten sonra; “Ekmeklerimi alayım” dedi. “Benim ikizler acıkmış.”
Fırıncı adamın kendisine uzattığı torbayı alarak tezgahın altına eğildi. Ve bir gün önceden kalan ekmeklerden dört beş tane koydu. Ekmeklerden bazılarının altı yanmış, bazılarının şekli değişmişti. Yaklaşıp fırıncıya sordum. “-Neden taze ekmek vermiyorsun? Biraz sonra çıkacak ya!”
Fırıncı; “-Bozuk ekmekleri kendisi istiyor” dedi. “Çok fakir olduğundan ona yarı fiyatına veriyorum.”
“Kim bu adam?” diye sordum.
“Kore gazilerinden” dedi. “Oğlu ile gelini bir trafik kazasında vefat edince, ikiz torunlarını yanına almıştı. Yıllardır onlara bakıyor hem çok az bir maaşla.”
Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını algılıyor ufak olsa da bir şeyler yapmak istiyordum. “Bu seferlik farkı ben vereyim” dedim. “Hiç olmazsa bu gün taze ekmek yesinler.”
Fırıncı teklifimi kabul etti ve biraz sonra fırından çıkan taze ekmeklerden büyük bir umursamazlıkla adamın torbasına yerleştirmeğe başladı. Bir taraftan da “Çok şanslısın hacı amca” dedi. Çocuklar için sana bugün pasta gibi ekmek vereceğim.”
Yaşlı amca bir evlat gibi sevgiyle kucakladığı ekmek torbasını göğsüne bastırarak; “Allah senden razı olsun evladım” dedi. “Bu günün onların doğum günü olduğunu nerden anladın?”
& & & & &
En Güzel Miras Ahlaktır
Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara’da Bakanlıklar. Diyelim ki, taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarıda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü var mı diye aranmaya başladı.
“Üstü kalsın kardeşim” dedim.
Döndü bana doğru: “Vaktin var mı ağabey?” dedi.
“Evet” dedim (tek ayağım hala dışarıda)
Dörtlülere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 krş uzattı. Belli ki para bozdurmuş.
“Birader” dedim, “9.75 değil, 10.50 yazsa ister miydin 50 kuruş benden?”
“Ne alacağım ağabey 50 kuruşu!”
“Peki, niye gittin 25 kuruş için o kadar uğraştın. Üstü kalsın demiştim.”
Döndü bana, attı kolunu arkaya: “Vaktin var mı ağabey?”
“Var.”
“Çek kapıyı o zaman.”
5 dakika konuştuk. İngiltere’de Profesöründen, bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dakikada öğrettiklerini, İngiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler:
“Ağabey biz Keçiören’de 5 kardeşiz. Babam rençberdi, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık.
Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize, durun kalkmayın, derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.”
“Aha” dedim, “Bizim meslekten”, seminerci.
“Ne anlatırdı baban?”
“Hayatta nasıl başarılı olunur?”
“O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.”
“- Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantolonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp “Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın” diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı,”Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır” derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü. Yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyor musunuz?”
“Ne bıraktı?”
“Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : “Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın” falan filan… Ağabey, aradan 15 yıl geçti… Diğer babanın 2 oğlu şu anda cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı. Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var. Hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki: “Asıl mirası bizim baba bırakmış.” Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 kuruşu evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah’a şükür.”
Çok duygulandım, veda ettim. Tam ineceğim: “Dur ağabey, asıl bomba şimdi!”
“Nedir bomban ?”
“Nerede oturuyoruz biliyor musun? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.”
Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar. Bir Babanın En Güzel Mirası AHLAK’tır…
Günün Şiiri
Bir Portre İçin Taslak
Gece bir geyik bahçesidir bazan
ürkek, korkulu, nefes nefese,
çünki hep birileri gelecektir
hep birilerine gidilecektir
düşlerin ve şarapların üstüne.
İşte düş de, şarap da bozgunda,
tatsızdır camın önündeki deniz
süzülen martılardan ne çıkar?
Geldiler gürültüleriyle
beşli, onlu bir can sıkıntısı.
Hiç kıpırdamaz, hiç anlamaz
çünki biz demek ben değiliz
kuşun nasıl uçtuğunu bilmeyiz
bir yeşilin ne olduğunu da.
Bir geceye mi çıkıldı? Onlar da var
yürekleri ve elleri nasırlı,
kimseler bir şey anlatmıyor
çiçeğe, suya, göğe ait
nasılsa bir aradalar.
Saatler ölümle bitişik ama bilinmez
işte gidiyorlar mı? Gitsinler
bardak ve sokak onun olur böylece.
Bozulmuş estamp bir gökyüzüydü
bazı adamlarla daralan.
Böylece kalkar engel
bir duyudur oturduğu yerde artık
çocuklarla çocuk olan.
Çıkarır salar mavi kuşları
kendi göğüne kendindeki ormandan.
Demek gittiler. İyi öyleyse
duyabilir saatlerle ölümü,
isterse eşkıya bir aşkla süsler
bazan da acılarla onu.
İskelede bir vapur vardır, o güzel
iki kişi yeter dünyayı anlamaya,
birinin ağlamasıdır herkesin ağlaması
tutar yüzünü elleriyle siler.
Ne olur geyikleri bahçede bırakın
ne anlatabilir çoklar çoklara?
İşte bir cam parçası, bir çakıl
hadi gidip biraz yalnız kalın.
Elbette kavgamız yine kavga
elbette aşkımız yine aşk.
Bakın, konyaklar içiliyor
hüzünden yapılıyor denizler
ama hadi, yalnız kalın.
Bir çocuk mu ağlıyor? Duydu
çünki bütün çocuklar ondan geçer
kırık oyuncakları, kirli yüzleriyle
Kamburunu çıkartır, usulca yürür
en iyi böyle duyulur gece.
Gece çoğaltılmış bir umudur
sessiz vapurlarla, kısık ışıklarla,
adamlar bir şey arar içkilerden
kadınlar bekler yünleri ve hüzünleriyle.
O da bir kadındır sıkıntılar yapan
renkli kağıtlar ve elişleriyle.
elbette büyütür bir gökyüzünü
el sallar gece otobüslerine,
bir gazete alır, bir cümle yazar
çünki herkes korkar yalnızlıktan
ve her yerde bir intihar vardır.
Kendiyle yenilir her hüzün
bırakın geyikleri bahçesinde,
birlikte söyleyelim teklerden koro
“her yerdeki intiharları durduralım
her biçimdeki intiharları durduralım”
Ama hadi, yalnız kalın.
Ahmet OKTAY
Günün Sözü
Köpeğe atılan bir kemik yardımseverlik değildir. Yardımseverlik en az köpek kadar aç olduğunda etini onunla paylaşmandır.
Jack London