Aylardan beri Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)’nde kongre telaşı var. Daha doğrusu bir iddialaşma var. Meral Akşener kendisini destekleyen yüzlerce delege ile kongreye gitmek isterken, Devlet Bahçeli ve ekibi kongreye gitmemekte ısrar ediyor. İşin tuhaf tarafı muhalifler her türlü prosedürü tamamlayıp ortaya çıktıkları halde, Bahçeli ve ekibi ‘kaçak güreşen pehlivan’ gibi, kongre yapmamak için elinden gelen her şeyi yapıyor.
Sonunda iş mahkemeye düştü ve mahkeme de kurultay yapılmasına karar verdi. Bu defa da kurultay tarihine karşı çıkan Bahçeli ve arkadaşları uzun diretmelerden sonra artık bu işin kaçar tarafı olmadığını görmüş olmalılar ki, kurultaydan bahsetmeye başladılar. Tek istedikleri kurultayın genel merkez tarafından yapılması idi. Bir de kurultay tarihi ilan etmişlerdi. Bunda da amaçlarının; başta Akşener olmak üzere muhalif liderlerinin önce parti üyeliklerini silmek sonra da kurultay salonuna sokmayıp aday olmalarını önlemek olduğu söyleniyor. Tabii muhalif liderlerin böyle bir şeyi kabul etmelerinin mümkün olmadığı, mahkeme tarafından kurulan “çağrı heyeti”nin tayin ettiği tarihten vazgeçmeyecekleri görülüyor.
Her şey bir yana, MHP’nin bu duruma nasıl geldiğini kısaca inceleyecek olursak; “Devlet Bahçeli ve ekibinin büyük hataları olduğu, MHP’yi idare ettikleri 19 yıl boyunca partiyi her gün geriye götürdükleri ve son yıllarda da, ABD’nin kurdurmuş olduğu görülür. BOP denilen İslam dünyasını yerle bir etmeyi hedefleyen bir projeyi uygulamakla görevli olan, hatta genel başkanlarının; ‘ben bu projenin eş başkanıyım’ dediği bir projenin partisi olan AKP’nin dümen suyunda gittiği ve her olayda AKP’yi desteklediği ayan beyan ortadadır.”
MHP’nin 129 milletvekili çıkardığı 1999 seçimlerinin sonunda; Devlet Bahçeli’nin Başbakan olması mümkün iken bunu kabul etmemesi ve rahmetli Ecevit’e adeta hediye etmesi kabul edilir bir şey değildir. Ülkücüler, “ülkücü başbakan” isterlerken ve bu da mümkün iken, Bahçeli’nin bunu kabul etmemesi nasıl izah edilebilir? “Rahşan affı” denilen afla PKK’lıların tahliye edilmesine karşı çıkan ve sonra Ülkücüler bizi affetmez diyen Mersin milletvekili rahmetli Ali Güngör bunu Devlet Bahçeliye söylediğinde; devlet bahçelinin “Unuturlar Ali Ağa unuturlar…” dediğini ‘Benim Kavgam’ isimli kitabında yazıyor. Yani Bahçeli Ülkücülerin “balık hafızalı” olduğunu söylüyor.
Bunun gibi birçok yanlış ve hatalı işler olmuştur ama en önemlileri nedir diye soracak olursanız, iki büyük hatadan bahsedebilirim; Birincisi Ülkü Ocaklarının, ülkücüleri sokaktan kurtarıyoruz bahanesi ile pasifize edilmesidir. Ülkücülerin bıyıkları, sakalları ve hatta çoraplarının rengi bile söz konusu edilmiş, 1970’li, 1980’li ülkücülerin canları pahasına yaptıkları mücadeleler adeta unutulmuş, devlet dairelerinde işe girme, aş ve iş sahibi olma talepleri ciddiye bile alınmamıştır. Ülkücüleri sokaklardan çekiyoruz diyerek sokakların, üniversitelerin PKK’lılar tarafından ele geçirilmesine sebep olmuşlardır.
İkinci büyük hataları da bir ülkücünün Cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek olmuştur. Sadi Somuncuoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığı sırasında yaşanan olayları hatırlayınız. Sadi Somuncuoğlu’nun makam arabası mafyavari bir şekilde durdurulmuş ve bütün dünya bu rezilliği seyretmiştir. Sonunda ülkü devi, rahmetli Türkeş’in sağ kolu Sadi Somuncuoğlu adaylıktan vazgeçmek zorunda kalmıştır. Onun yerine CHP kökenli Ahmet Necdet Sezer seçilmiştir. Daha sonraki yıllarda ise aynı Bahçeli, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamıştır.
Şimdi bütün bunları alt alta getirip topladığımızda; acaba bütün Türk milliyetçilerinin umudu olan MHP’nin bundan sonra da Devlet Bahçeli ve ekibi tarafından yönetilmesine razı olacak mıyız? Veya Devlet Bahçeli ve ekibi insafa gelip; “Evet… Biz bu işi beceremedik ayrılıyoruz ve MHP yönetimini ehil ellere teslim ediyoruz” diyebilecekler mi?
Ne demişler; “Akıl için yol birdir.” Eğer düzgün bir dış politika, sağlam bir milli eğitim, sağlam bir ekonomi isteniyorsa bu da ancak milli bir yönetimle olur. Milli yönetimin adresi ise bellidir. Yeter ki işi ehline verelim.