Değerli okurlarım, şu güzelim ülkemizde, kusura bakmayın ama her şeyi içine ettiler. Hiç neden yokken, hele gereği hiç yokken gündem değiştirmeler birilerinin önüne yatmalar gırla.
Hani şu önüne yattı konusu var ya, ne anlama geliyor diye kendime soruyorum da, ilk aşamada aklıma şunlar geliyor. “Onu Korudu, Korumak İstedi ya da Doğruyu Söylemedi…” İlk aşamada aklıma bunlar geliyor. Eğer aklımda şeylik olsa, aklıma başka şeylerin geleceği de kesin. Onlar bir poşet nohuta, bit torba kömüre kendini satan insanlar. Aciz ve zavallı insanlar…
Bunlar 68 Kuşak’ı nereden bilsinler ki? Onların neden öldüklerini nerden bilsinler ki? Suskun zavallılar ülkeyi erdeyse ele geçirmiş, ama ”Suskunluğumuz çok şeylere gebedir” vecizesini anlayan ve bu sözleri söyleyenleri tanıyan var mı? Günümüz teknolojisi o zaman olsaydı; neyin ne olacağını, kimin ne olacağını tahmin edebilen var mı?
Öldürme Bir İntikam Alma Biçimidir! Devletimiz de alelacele darağacı kurarak “Üç Fidan”ı katletti. Oysa kişiler hangi suçu işlemiş olursa olsunlar, devletin öldürme hakkı yoktur. Kanun bu! Suçu ıslah etmeye ya da toplumu koruma adına suçluyu tecrit etme değil bu. Bir poşet nohuda, bir torba kanlı kömüre kendilerini satanlar günün birinde ne olduğunu anlayacaklardır. Yiyecekleri kazık ağızlarından çıkacaktır.
Şunları da anlatmadan geçemem. Üç Fidan için (aslında beş bin devrimci şehitten söz etmek istiyorum) TBMM’de yapılan oylamada; Süleyman Demirel’in koca göbeğiyle ve arkadaşlarına bakarak öylesine bir evet deyişi vardı ki. Unutmam mümkün değil.
“Bana sağcılar cinayet işledi” dedirtemezsiniz diyen kişi de artık orada. Nasıl hesaplaşırlar bilemem ama o ve onun gibilerin cezalarını Cenabı Allah kesin olarak verecektir, bundan da eminim.
Tam Bağımsız, Demokratik Bir Türkiye özlemiyle yola çıkan ve bu uğurda da canlarını veren üç fidan ile birlikte tüm devrimcileri, yoldaşlarımı sevgi ve özlemle anıyorum.
Günümüzde faili meçhul cinayetler, uyuşturucu kaçakçıları, çek-senet mafyaları, kanunsuzlar ortada cirit atsınlar, kahraman gibi dolaşsınlar hiç olacak şey mi? Ülkemizde nedense oluyor. İnanıyorum ki, günün birinde o suskun zavallıların cezaları verilecektir. Fazla söze gerek yok…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Paspas Olmayı Bırakın
Değerli okurlarım, ülkemizin her tarafından feryatlar, figanlar yükseliyor. Bu haykırışları kolay mı zannediyorsunuz? İstenildiği kadar “Ağlamayacağım, onları sevindirmeyeceğim” desinler ya da diyelim; akşam eve gelindiğinde, bir süre sonra el ayak çekildiğinde; o ananın da, babanın da gözyaşları sel olup akmaz mı?
Artık babasız büyümek zorunda kalan çocuklar. Genç yaşta dul kalan çaresiz analar! Hayalleri ve umutları yer ile yeksan olan akrabalar ve dostlar. Ölüm herkes için geçerlidir. O geldiği zaman şapka çıkarılıyor. Buraya kadar tamam da, bundan sonraki yaşam biçimi çok önemli! Babasız büyümeyi hiç kimse kolay sanmasın.
O acıyı tadanlar sudan çıkmış balık gibi olurlar. Kişilikleri kolayca oturmaz, eksik büyürler, adeta noksan insan olurlar. Bu hassas bir konu, çok hassas bir duygudur. O nedenle bu acılardan anılar anlatmak istemiyorum. Parayla hiçbir acı kapanmaz.
Ezik yetişiyor, ezik yaşıyoruz. Bilmem kaç asır ya da kaç nesil tam böyle tüylenin uçmayı becerebilmeye ramak kalmışken bir tül olmuyor, kanadımız kırılıyor orta yerden.
Sonradan tamir ederek, parça ekleyerek ya da yapıştırarak uçabiliyoruz belki ama kanat bizim değil ve kendimiz uçamıyoruz. Birazcık olsun uçabilsek de, yükseklik korkusu ekiyoruz. Aslında yükseklere çıkmaktan da korkuyoruz. Korku bize şunları içselleştiriyor… Analarımız sık-sık söylerlerdi, bunu ben de biliyorum.
“Aman oğlum fazla batmayasın…”
“Aman oğlum her şeyi bilmen gerekmez…”
İçimize işlemiş ya, bu köhnemiş ve tamamen paslanmış öğretiler. Bizim kuşak bu öğretileri zorla içinden attı şükür. Ne olursa olsun, daima büyük sözü dinlesek bile, bir taraf eksik oluyor. Bu aksaklık, bu sarsıntılardan olumsuz yönde etkilendiğimiz için gökyüzünde kartal yada şahin, ormanların aslanı olabilme şansını yakalayamıyoruz.
Türk insanı demokratik bir biçimde yaşayamıyor. Neden mi? Çünkü dimağı duygular, değerleri törpülenmiş, ben neyim, neye benziyorum deyip duruyor. Tabi ki bunların hiç biri soruna çözüm değil. Acınacak durumda, ezik bir insan görünce içim sızlıyor. Muhtemelen kendi yaptıklarım geliyordur aklıma. Aslında karmaşık bir duygu ve bu paragrafta karmaşık oldu.
Bunları yazarken daha ziyade özgüvenini yitirmiş, umutları tükenmiş gençleri görünce içim parçalanıyor. Mutsuzluk, moralsizlik hiç kimseye yakışmaz ama gençlere hiç yakışmıyor doğrusu. Bu işin raconunda seni mutsuzluğa sevk eden konuyu, yapmak yada yapmamak vardır. Tereddüt, mütereddit olununca, işte o zaman sarpa sarıyor.
Bizim gençlerimiz orantısız güç karşısında. Coplar vücutlarında ezikler, çürükler meydana getirir. Tazyikli suyu içersin, saçlarından sürüklenirsin.
Deniz, bizim zamanımızda böyle şeyler olur muydu ya da biz muhatap olur muyduk? Olmazdık değil mi? Deniz, hepinizi çok özledim, kafanız rahat, mekânınız cennet olsun. Tüm yoldaşlarımı kocaman öpüyorum. Oraya koca göbekli biri geldi. Tam paspaslık, yani iri göbekli… Haberiniz olmuştur ya, ben yine de söylemiş olayım.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Sen Gittikten Sonra
Sen gittikten sonra
Suçlu aradım etrafımda
Saldırdım sağa sola
Kimseler aldırmadı bana belki de,
Gülmüşlerdir gıyabımda
Dünyalar başıma yıkıldığında
Sen gittikten sonra…
Sen gittikten sonra
Sessizce senin için ağladım
Şurada, burada,
Sensizliğin girdabında
Neler varmış kara bahtımda
Fazla yaklaşmadım insanlara
Her aşamada
Anlamsızlaştı yaşamda
Haklı-haksız olsam da
Razı oldum bahtıma
Sen gittikten sonra
Öcal
Günün Sözü
Devrim Önce Soğuk Görülür!
Öcal’dan İnciler
Devrim Özgürlüğü Limitte Seyreder