30 yılı aşan öğretmenlik hayatımda, “yön levhası, yol haritası” anlamında mesleki bir çok kitap okudum.. Okuduklarım içinde bir kitabın yazarıyla birlikte bana, iş ve meslek hayatımda hala rehberlik yaptığını söyleyebilirim.. O kitabın adı: “İş ve Meslek..” Yazarı: İsmail Hakkı Tonguç.. Bilge eğitimcilerimizden Tonguç Hoca, “İş ve Meslek” adlı kitabına şu cümlelerle başlıyor: “İş ve meslek sorunu, yalnız bireysel hayatın temel ödevlerinden birini oluşturmakla kalmaz; genel olarak toplumsal ve ekonomik hayatın öz noktasını, eğitimin de temel noktalarından birini oluşturur.” (s.9, Töb-Der Yayınları, 1974) 1940’lı yıllarda, Köy Enstitülerinin açılışına zihinsel ve bedensel emekle ışıklı sular taşıyan ME Bakanı Hasan Ali Yücel’in İlköğretim Genel Müdürü olan Tonguç Hoca’nın söz konusu kitabını yıllar önce okumuş, ilk cümlede yer alan; “iş, meslek, birey, toplum, ekonomi ve eğitim” kavramlarını mesleğimde bir yol haritası ve öğretmenlerini çok yönlü etkinlikler birliği içerisinde yetiştiren Köy Enstitülerini de yön levhası olarak kabul etmiştim..
Çocuklarınızın “tek yönlü mü çok yönlü mü yetişmesini” istiyorsunuz? Cevabınız “çok yönlü” ise, bu halde siz de “politeknik eğitim” istiyorsunuz demektir.. Çünkü Politeknik; Grekçe, poli (çok) ile Technicos ve Techne (sanat ve beceri) anlamına geliyor ve bu kavram eğitim literatüründe şöyle tanımlanıyor: “Politeknik eğitim ne yalnızca meslek eğitimidir ne de salt teknik eğitimidir. Politeknik eğitim mesleğe yönlendirmede genel eğitimdir. Uygulamada, her türden meslek eğitimine genel politeknik eğitimden sonra geçilmektedir.. Böylece kişi elde ettiği politeknik bütünlüklü eğitim sayesinde başka bir meslek edinme, başka bir mesleğe geçme olanağına her zaman sahip olmaktadır.. Bu eğitimde öğretmenler, öğretici vasfından çok eğitimci sıfatlarıyla çok yönlü etkileşim içerisindeki öğrencilerin rehberi konumundadır.”
Stephen R. Covey, “Bütünlüğe Doğru” adlı kitabında “Bilgi Çağı Toplumunun” hızla “Bilgelik Çağı Toplumuna” dönüşeceğini söylüyor ve ekliyor: “Bilgelik Çağı Toplumunun bireyleri; hayatlarının yönünü seçmelerinde pusula olan “rehber öğretmenlerin” mekândan ve zamandan bağımsız ilkesel değerlerini teori-pratik biriliğinde yaşayacaklar.”
Hangi alanda olursa olsun hemen her akademisyen hacimsel anlamda, “ekonomik ve toplumsal hedeflere ulaşmanın yolunun eğitimden geçtiğini” söyler.. Devamında ise, okullarda aktarılan teorik bilgilerin, teknik anlamda pratik yaşamın ihtiyaçlarını karşılayamadığından hareketle; okul ile yaşam arasındaki “yüksek duvarlardan” yakınır ve ekler: “Bu duvarlar ancak çocukların zihinsel (teorik) ve bedensel (pratik) çok yönlü etkinlikler birliği içerisinde yetiştirilmesiyle aşılabilir..”
Şikâyete konu olan “yüksek duvarlarla” ilgili uygulamanın içinden iki soru: Bir; Sanat, teknik ve beceri denilince aklımıza ne geliyor? Üniversite seçmelerine giremeyecek şekilde yetiştirdiğimiz(!) öğrencileri, “gitsin sanayiye görsün gününü” hor görüsüyle eleyerek teknik eğitime kaydırmak! İki; Okulu gerçek yaşamdan soyutlayan eğitim anlayışının uygulandığı statik sınıflarımızda ne yapıyoruz? Tek yönlü bilgi aktarımı! Kazandırabildiğimiz tek yetenek de test çözebilme! Peki, bu soyut bilgi nakli, çocuklarımızın yaşamlarındaki problemleri çözebilmelerine yetiyor mu? Ben yettiği kanısında değilim.. Çünkü aktarılan bilgiler, ya çoktan unutmuş veya çoktan eskimiş oluyor.. “Her saniyede binlerce yeni bilginin üretildiği Bilgi Çağında” gerçek yaşamın çok yönlü sorunlarını çözebilecek yeterlik veya yetkinlikte insan yetiştirebilmek, tek yönlü bilgi nakliyle mümkün de değil zaten.. Bilim ve teknolojinin ulaştığı evre, (mekanizasyon, otomasyon, sibernasyon, bilgisayar vd.) insan yeteneklerinin çok yönlü eğitilmesini zorunlu kılmıyor mu? Ki, hem düşünsel hem pratik becerilerin bir arada kullanılması teknolojinin de bir gereği değil mi? İnsanların yeterlik düzeyi kafa kol ilişkisi arasında organik bütünleşmiş bir kaynaşmada açığa çıkmıyor mu? Özetle, sorularımıza yanıt anlamıyla buradan okulla gerçek yaşam arasındaki diyalektik bağın çok yönlü bilgi, beceri ve teknik uygulamalı bir eğitimle, politeknik eğitimle kurulabileceğini ve bu eğitimle öğrencilerin, tek yönlü sonuç odaklı sınavlarda yarış atı olmaktan da kurtularak, sanata, spora, kültüre, teknolojiye daha fazla zaman ayırabileceğini söyleyebiliriz..
Kaldı ki internet de dahil, öğretmenden bağımsız öğrenme oluşturan çoklu öğrenme teknolojilerin eğitim alanında yer bulmasıyla birlikte ben, öğretmenlik rolümüzün de politeknik eğitimdeki öğretmen rolüyle özdeşleştiğini düşünüyorum.. Bu rol; “öğretmensiz eğitim yapabilme gücünü taşıyan bilgi otoyolu gibi karmaşık sistemli ve çok seçenekli öğrenme ortamlarında öğrencilere rehberlik yapmak” şeklinde özetlenebilir.. Ve fakat rehberlik oturarak değil, bizatihi yolda yürüyerek yapılan bir iştir.. Zira “kılavuzluğun” tabiatında; yürüyüş sırasında, yolla, yoldakilerle, ortamla, ortamda bulunanlarla karşılıklı etkileşim vardır.. Yoksa eğer bu, kılavuzun “yazılı bir broşür” olduğunu gösterir.. Ki bu da (teorik okul ile pratik yaşam arasındaki “yüksek duvarlar” örneği) öğretmen ile öğrenci arasında “yüksek duvarlar” anlamına gelir.. Dolayısıyla ben, (duvarların ancak çocukların çok yönlü etkinlikler birliği içerisinde yetiştirilmesiyle aşılabildiği kabulünden hareketle) “öğretmenler, önce öğretmenler politeknik eğitimle yetiştirilmelidir” diye düşünüyorum..
Selam ve saygılar…
Yani bir anlamda, ‘Köy Enstitüsü’ sisteminin; günümüz “teknoloji otobanları” ile paçal edilerek uyarlanması mı demek istiyorsunuz Sayın Öğretmenim?