Değerli okurlarım, futbolun kültürünü anlatma adına yola çıktık ya, bakın başımıza neler geldi. Roma döneminde, Rönesans günlerini yaşayanların kulaklarını çınlattık. Özellikle futbolu bizlere miras bırakanları yâd ettik bu güzel sporun hatırına. Dikkat ettiyseniz, futbolun da ilk kez nerede oynandığı kesin olarak bilinmiyor. Onu güzelleştirerek, kurallarla izlenir hale getirenlerin daha fazla ismi geçiyor. Bu önemli konuya daha önceleri sizlere sunmuştum. Gerek olduğunda yine anlatırım bizim, işimiz spor ve özellikle futbol ve de sizlerin istedikleriniz.
Evet, kültürü her tarafından tutmaya çalıştık ama yine de tam anlamıyla anlatabildiğimi söyleyemem. Bu nedenle devam edelim diyorum. Kökünü biraz daha kurcalayacak olursak, bugünkü anlamına yakın olarak Rönesans’la birlikte çıkmış olması oldukça ilginç. Bu durum, tam da olmasını istedikleri gibi, prafan ve hümanist özelliğine işaret ediyor. Bir bakıma kutsal bilgiden yeşeren bir hayat tarzı yerine, insan merkezli bir ürün şu halde dindar bir insan için hiç de olumlu bir özellik, yada güzel bir yaklaşım değil. Çünkü rönesans, batıda kiliseden kurtulmanın, bireyciliğin ve hümanizm; in başlangıcı demektir. Dile kolay, krallıkların etkisiz kaldığı güçlü bir alan anlamında olduğunu belirtmeye çalışıyorum.
Bir önemli husus daha var ki “Kültür” terimi hiçbir zaman futboldan önce bilinmiyordu. Onun kadar kıdemli değildir. Vardı, yaşanıyordu ama bilinmiyordu. Futbolun gibi onu da yine insanlar keşfetti. Biraz daha açalım. Kültür, bir kavram olarak ortaya çıkmadan önce anlatılan bir şeyler yok muydu? İsmi konulmayan bir sözcük yaşanmıyor muydu? Sanırım hem vardı hem de yoktu…
Vardı diyorsak; insanlar değişik kaynaklardan bilgileniyor onu yoğuruyor kendine göre şekillendiriyor yaşıyor ve hayat tarzı haline getiriyorlardı. Yoktu diyorsak; kutsallık insanoğlunun her dönemde kendileri ve bilgileri önemli bir referanstı. O, dünya bakışını ve hayat tarzını sulayıp geliştirmekte, doğru ya da yanlış, bir kutsaldan yararlanıyordu. Öyle ya da böyle, bilip ya da bilmeden sanal olarak kabul edilen şeyleri de yaşayabiliyordu.
Futbol her zaman vardı da, Avrupa’daki (o zamanlar) Rönesans ve Reform döneminde hangi aşamadaydı bilen yok ama bazı kalıntılardan, kitabelerden anlaşıldığı kadarıyla, yuvarlağa benzeyen bir cisme ayaklarıyla vuruyorlar, yani tekmeliyorlar. Bu işlemi yaparken dil kondisyonları nasıldı? Şans hadisesi o zamanda geçerli miydi? Bunların hiç birisini bilmiyoruz. Sadece inandırıcı belgeler elimizi güçlendiriyor o kadar.
Kültür kavramı da Rönesans ile birlikte çıkmış olması gerçekten oldukça ilginç. Yani bu durum, tam da olmasını istedikleri gibi kültürün prafan ve de hümanist özelliğine işaret etmiyor mu sizce? Sonuçta, kültürün kaç türlü anlamı olursa olsun kafanızı takmayın. Kültürlü olmak gerçekten iyidir. İster ekin, istersen hars olsun. Önemli değil.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA