Saatleri Ayarlamak!

0
156

“Hızla giden tren içindeki kişiye oranla yerdeki sabit kişiye göre zaman farklı geçer! Çünkü zaman, hareketin hızına oranla alınan mesafede açığa çıkar.” Işık hızıyla sabitlenen ünlü izafiyet kuramını özetleyen bu örnek, kuramcısı Einstein’a ait..

“Çocukken haftalar bana asırdı, Derken saat oldu, derken saniye, İlk düşünce beni yokluk ısırdı, Sonum yokluk ise bu varlık niye?” Bu dizeler de Necip Fazıl’a ait..

İçinde bulunulan mekan ve şartlara veya hareket ve mesafeye göre farklı algılansa da zaman, bir günlük sürenin 24’te bir eşit parçasına deniyor saat.. Altın, gümüş gibi madenlerden yapılmış eşyaların saflık derecesini tanımlıyor ayar..

Saatlerin ayarı üzerinde ‘ileri geri’ konuşabilmek için, önce elimizde belli bir yere göre ‘saflık derecesi’ kabul edilmiş olan  bir ölçümüzün olması gerekiyor.. Bu ölçülerden biriydi mesela, eskiden saat başı haber öncesi radyolardan yükselen “tuut tuut” sesleri..  Şimdilerde ise, her biri belli bir yere göre ayarlanmış veya “tutulmuş” TV haberleri öncesinde ekranda beliren sessiz dijital göstergelere göre ayarlanıyor saatler.. Herkes kendi meşrebine uygun bir zaman ayarı üzerinden kontrol ediyor saatini.. Bu anlamda adeta ‘saatleri ayarlama enstitüsü’ gibi çalışıyor televizyon kanalları!

Çok eskilerde, güneş saati ile ölçülüyormuş zaman… Sonra şişe içine alınmış ve önce su damlalarıyla devamında kum taneleriyle akmaya başlamış.. Çinliler, bir mumu 24 çizgiye ayırıp saat olarak kullanarak eritmişler zamanı.. Ve gelişen teknolojiyle mekaniğe tutsak, zembereğe hapsolmuş zaman.. Saatlerde kurulmaya başlamış yaşam.. Saatlerle kuruldukça yaşam, her zemberek boşalmasında zamanın duru akışı da bulanmış dünyanın.. Artık ayarı teknolojiye dayalı ülkelerin coğrafi stratejik duruşlarında yahut tarihi taktiksel vuruşlarında ölçülüyor zaman.. Kimi toplumların mesela, bilim ve tekniğin gücüyle ileriye gitmiş saatleri.. İleriye giden toplumların saatlerine göre algılamaya başlanmış zaman.. Bu algıyla ayarlanır olmuş geriye kalan saatler.. ‘Saatleri ayarlama enstitüsü’ gibi çalışır olmuş tarihin zembereğini kuranlar..

“Saatleri Ayarlama Enstitüsü,” Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir romanının adı aslında, “Ne içindeyim zamanın, ne büsbütün dışında, Yekpare büyük bir anın, Parçalanmaz akışında” dizelerinin sahibi olan Tanpınar’ın bu romanıyla, ismi saat olan zamanın resmini, her insanın “duyumsadığı etkiyle yöneldiği yerleşkeler” olarak fotoğrafladığını düşünüyorum ben..  Zira, Tanzimat öncesi Osmanlı yaşamından başlayarak, Meşrutiyet ve özellikle Cumhuriyet dönemlerindeki  toplumsal kurumların tutarsız ve yanlış davranışlarının, doğu ile batı arasındaki seçme bocalamalarının yergisidir Tanpınar’ın romanı.. Yazar, romanın kahramanı saatçi çırağı üzerinden, gelenekler ve zamanın yanlış algılanması üzerinde durur..  Adını romana veren enstitü aracılığıyla toplumun aksayan yanlarını, insanların özlemlerini, eski yeni, geleneksel çağdaş gibi karşıtlıkları tartışır..

Maddenin üç boyutlu olduğunu biliyoruz.. Hareketsiz madde olmadığını da biliyoruz.. Bu halde hareket, maddenin dördüncü boyutudur diyebiliriz.. Hareketin yöneldiği mesafelerde açığa çıkan resmin adı zaman.. Her madde zamanın da içinde.. Zamanı maddenin beşinci boyutu olarak düşünebiliriz.. Zaman içindeki her maddenin bir anlamı yok mu? Anlamsız bir madde var mı zaman içinde? Bu halde anlam, maddenin altıncı boyutu olabilir.. Her yeni sorgulamada sayısı değişir maddesel boyutların.. Boyutun Arapça karşılığı “buud..” Çoğulu ebad.. Ya sonsuzluğun? Ebed.. Edepten ebede boyutlarını bilmeden zamanın, saatleri ayarlamak mümkün mü?

 “Işık, biraz daha ışık” düsturuyla ayarlıyoruz saatlerimizi güzlü yazlı gün dönümlerinde.. “Saatlerinizi ayarlamayı unutmayın” yazıyor, Saatli Maarif Takvimi’nin hafta sonu yaprağında.. Zaman hangi kıvamda akar, miladi geçmişle hicri gelecek arasında asılı duran ömür takvimlerimizin yapraklarında? Yaşayabilmek tüm saatlerimizi insanca, “ahseni takvim” ayarında elbette..

Maddesel boyutlar içindeki bozuk saatlerin bile her gün iki kez doğru zamanı gösterdiğini söyler dururuz fotoğrafını çektiğimiz anlarda saatlerin.. Geriye veya ileriye alsak da saatleri, gerçekte “duyumsadığımız etkiyle yöneldiğimiz yerleşkelere” doğru şaşmadan akar zaman.. Geleceğe akan zamanın geçmişte kalan fotoğrafları ise, o yerleşkedeki saatlerin ebatlarının ebedi olduğunun kanıtıdır zaten..

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here